İhtisas Kurumları
HAREKET SPOR KLÜBÜ

HAREKET SPOR KLÜBÜ

GENÇ HAREKET SPOR KLÜBÜ

WEB SİTESİNE GİT
Mutlu Aile

Mutlu Aile

Mutlu Aile Mutlu Çocuk Eğt. Kül. ve Day. Der.

WEB SİTESİNE GİT
Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

WEB SİTESİNE GİT
GİV

GİV

Girişimci İş Adamları Vakfı

WEB SİTESİNE GİT
İnsan Vakfı

İnsan Vakfı

İnsan Eğitimi Kültür ve Yardımlaşma Vakfı

WEB SİTESİNE GİT
İdris ŞEKERCİ

Özgürlük İçin Geç Bile Kaldık!

Özgürlük için 10 milyon imza. Özgürlük, insanın kendisine dair ne varsa; inanca dayalı, düşünce odaklı, ya da başka sebeplerle ilişkili farklılıkların ifadesinde hiç bir sorunla karşılaşmaması veya engellenmemesidir. Her türlü dış etkiden bağımsız olarak, insanın kendi isteğine, kendi düşünce ve inancına dayanarak karar vermesi, hürriyet anlamına da geliyor özgürlük.
 
12 Eylül sonrası idi. O günlerde adı Şişli İmam Hatip Lisesi olan Kâğıthane İmam Hatip Lisesi’ne henüz kaydolmuştum. Sosyal Bilgiler dersimize -adı bende saklı- başörtülü bir öğretmenimiz giriyordu. O gün morali oldukça bozuk bir halde dersimize gelmişti.  Yoklamayı aldıktan sonra o zamana kadar hiç tanık olmadığımız bir şeyi yapıyordu. Öğretmen masasına oturmuş, adeta boşluğa bakarak konuşuyordu;
 
“-Çocuklar!” dedi. “Eğer benden beklemediğiniz bir şeyi yaparsam beni sakın yanlış anlamayın.” Tabi biz çocuk aklımızla ne olduğunu anlayabilmiş değildik. Sınıf kapısının ansızın açılmasıyla öğretmenimizin ne demek istediğini kavrayabilmiştik ancak. Okul Müdürünün, bir suçluyu yakalamak istercesine kapıyı çalma nezaketi bile göstermeden içeri girmesiyle öğretmenimizin başını açması bir olmuştu. Okul Müdürü, soğuk bir ifadeyle; “İyi dersler” dedi ve gitti. Hiç unutamam -hep hayırla andığım- öğretmenimin zil çalıncaya kadar öğretmen masasında hıçkıra hıçkıra ağlayışını. Son görüşümüz olmuştu öğretmenimizi ve bir daha da okula gelmemişti. İnanç esaretinin ne anlama geldiğine o zamanlar tanık olmuştum. Sosyal Bilgiler Öğretmenimiz başını açmaktansa okuldan ayrılmayı tercih etmiş, Edebiyat Öğretmenimiz ise peruk takmayı yeğlemişti. Başkasına ait saç tellerinden üretme, iğreti bir nesne ile nasıl da kadına zulüm edildiğine o zamanlar şahit olmuştum ilk defa.
 
Aradan 30 yıl geçti ve hala sorun tüm acımasızlığıyla devam ediyor. Gülay Göktürk “Bir bıyık 5 kural” başlıklı yazısıyla, darbe ürünü Kılık Kıyafet Yönetmeliği’ni “Nasıl oldu da milyonlarca insan bunca yıl bu kadar hasta bir ruhun sapkınlıklarına boyun eğerek çalışmak zorunda bırakıldı.” Sözleriyle eleştiriyordu köşesinde haklı olarak. Hayatının en az 15 yılını eğitimle geçirmiş bir insanın, nasıl giyineceğine karışılan bir başka ülke var mı bilmiyorum? Ya da ayakkabısının topuğundan, pantolonunun ütüsüne kadar kural koyan… Tüm bunlar bir tarafa, kadınların varlık gerekçesi gördükleri inançlarını yaşama haklarını elinden alan başörtüsü yasağına ne demeli?
 
Bugün, 21. Yüzyıla girdiğimiz, hak ve taleplerin en uç örneklerinin bile karşılandığı günlerde başını örtmek isteyen kamu çalışanlarına, “kamusal alan”  gerekçeli yasaklar devam ediyorsa özgürlüklerden söz edilebilir mi? 
 
Özgürlük için 10 milyon imza, Memur Sen’in kurucusu Akif İNAN’ın dediği gibi, “Benim inancımın tam zıddı olsa da… başkasının hakkını savunma erdemidir.” 2001 yılında bayan öğretmenlerin “pantolon giyme” hakları için her kesimden kamu çalışanlarının birlikte iş bıraktığı günleri hatırlayalım. O gün, ergin insanın nasıl giyineceğine yönetmelikle sınır konulamayacağı ifade edilmiş ve birlikte çözüm aranmıştı.

Şimdi, sıra başörtü takmayan bayanlarda ve tüm kesimleriyle erkek çalışanlarda.

 
Evet, dostluğumuz belli olsun demek ve imza atmak zamanı.
 
Özgürlük için, hep birlikte…

KAYNAK: Buulkegazetesi
 

Diğer Makaleleri