İhtisas Kurumları
HAREKET SPOR KLÜBÜ

HAREKET SPOR KLÜBÜ

GENÇ HAREKET SPOR KLÜBÜ

WEB SİTESİNE GİT
Mutlu Aile

Mutlu Aile

Mutlu Aile Mutlu Çocuk Eğt. Kül. ve Day. Der.

WEB SİTESİNE GİT
Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

WEB SİTESİNE GİT
GİV

GİV

Girişimci İş Adamları Vakfı

WEB SİTESİNE GİT
İnsan Vakfı

İnsan Vakfı

İnsan Eğitimi Kültür ve Yardımlaşma Vakfı

WEB SİTESİNE GİT
İdris ŞEKERCİ

Kent-Sel Dönüşüm ve Kaybolacak Sokağım

Geçenlerde İstanbul’un  bir ana caddesinde yürürken kocaman bir ağacın bir iş merkezinin istenilen yerine dikilmiş olduğunu fark ettim. Daha önce  kaldırım taşlarıyla sıkıştırılmış, dilediği gibi büyüme imkanı elinden alınmış bir çok ağaca rastlamıştım; Ancak bu gördüğüm daha bir farklıydı. Adeta  ayakları yerden kesilmiş fıtratı ifsat edilmiş bir görünüm arz ediyordu. Bu fotoğraf ister istemez kulaklarımda sahibini hatırlayamadığım “Şehir kent egemen bir işgalin altında” sözünü çağrıştırdı. Artık bahçeli evleri ve rengarenk özgürce büyüyen çiçekleri birkaç elitin, “Ben doğayı da satın alırım” edasıyla özel  yaptığı  evlerinde  görebiliyoruz neredeyse.
 
İnsanı merkeze alan medeniyet şehirleri, her geçen gün insanı nesneleştiren  kent olgusuna kurban gidiyor. Çelincır  misali gökyüzünü delercesine yükselen  çok katlı yapılar hakim artık şehirde. Eyüp sırtlarına hakim Piyer Loti’nin asıl adının İdrisi Bitlisi olduğunu söyleyen zat, Avrupa’nın en yüksek binasını şehrin bir noktasına dikerek  adını Saphir koydu. Hasılı  insani ilişkilerde makbul olanı yatay büyüme olduğu ortada iken yukarıdakinin aşağıdakini dikkate bile almadığı, aşağıdakinin yukarıdakine öykündüğü dikey büyümeyle kentlileşiyoruz artık.
 
Allah rahmet etsin, babadan kalma evimizin kapısından girdiğimde kapıda oturan genç kızın kiracımız olduğunu sonradan öğrenirken  çok katlı çok daireli 1+1 rezidanslarda birbirine fiziken komşu olan insanların birbirini ne kadar tanıyabildiklerini merak ettim ister istemez. Avni ÇEBİ, tüm Türkiye’nin konut ihtiyacını Konya Ovasının yarısına 2 katlı bahçeli olacak şekilde sığdırabilecek proje çalışmasının mümkün olduğunu söylediğini duyduğumda heyecanlanmadım desem yalan olur. Benim bu heyecanımı bilmem ki kentsel dönüşüm için ellerini ovuşturan müteahhitler  paylaşırlar mı? Samsun’da  yaşadığımız  sel felaketinde toprağın altına layık gördüklerimizin ölümüne tanıklık edince şehircilikten ne anladığımızı bir kez daha sorguladım. TOKİ  devesa konutlar inşa ederken  kendi medeniyet değerlerimizi ıskalamadan proje  çalışması yapmayı  bir sorumluluk olarak görür mü? Kıblesi çapraz evlerin ve minareleri gölgesine hapseden gökdelenlerin  bize ve dünyamıza ne kattığını Sayın Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan BAYRAKTAR’ ın  gündeminde var mı bilemiyorum.
 
Medeniyet Şehirlerinde evlerin cumbaları ne yola bakardı ne de diğer evlerin selamlık kısmına. Şimdilerde uydu kentlerle yeni bir insan modeli üretiliyor şehir(?)lerde.  AVM’leri , oyun alanları ve diğer imkanlarıyla sitenin dışındaki hayatı unutturuyor  post modern mimari anlayış. Asansörlerle dairesinin kapısına ulaşan adam , aynı konutu paylaştığı komşusuna selam vermekten kurtuluyor.  Bu keşmekeşten ve insanı öğüten bu durumdan kurtuluş ümidi  bir imkan var mı önümüzde?
 
İnsanı merkeze alan eski ifadesiyle Şehrül Emin bakış açısıyla mümkün olabilecek bir yeniden ihya ve imar projesi , Ana Kent Belediye Başkanlığı perspektifiyle  bir Kent-Sel dönüşüm ile kurgulanabilir mi? Zira Samsun’da  Kent -Sele kurban olmuş  insanın çağrısı, yer seviyesinin altında ve gök yüzünü delme sevdasında bir şehirleşmeyi sorgulamayı zorunlu kılıyor. Selde kaybettiğimiz insanımızdan sonra insanlığımızı da sele  vermek  formatında bir kentsel dönüşüm anlayışı ne kadar doğrudur tartışmalıyız elbette.
 
Tüm bu olumsuzluklar zihnimi yorarken, bir hayal, beni  yolculuğa çıkartıyor yağmurlu bir günde. Uydu Kentlerin önünden geçiyorum ve selam veremiyorum bana benzeyen bir adama. Bir başkası hızla geçiyor yanımdan ve yağmurun doldurduğu bozuk asfaltın  suyunu  üzerime sıçratıyor. Özür beklentimse boşunaymış ve kentin modern insanın sözlüğünde  ne özür dilemeye ne de helallık dilemeye yer yokmuş meğer.
 
Kendi medeniyetimizin hatırası tevhidi hatırlatan minareleri  ile ecdat yadigarı camilere de bir alternatifi var mı yeniden kent yaratma sevdasında olanların? diye soruyorum kendi kendime, hayallerimden sıyrılarak. İstinye Park’taki Dua Evi bir model olabilirdi pekala. Bir gazetede belirtildiği  gibi artık yapılan yeni camilerin eskiyi taklitten kurtulup modern mimariyle çağımıza ayak  uydurabilirdi. Ya da Gökdelenlerin gölgesine sıkışmış Mimar Sinan’ın şaheseri Selimiye’ye benzetilen Ataşehir ’de  yapılmış yeni cami bundan sonra bir model olabilirdi mesela.
 
Tüm bunlar bir yana, canımı en çok da acıtan kentsel dönüşümden sonra kapımızın önü olmayacak ve artık  komşu çocukları evimizin önünde çekirdek çıtlatarak gece geç saatlere kadar oturamayacak. Hiç birimizin acil durum olduğunda bir yakınını hastaneye yetiştirecek karşı binadan bir komşusu olmayacak bundan sonra. İstanbul’u tanıdığım günden beridir oturduğum ve adına çocukluğumuzda spor kulübü kurduğumuz Çağlar Sokak, eğer Kentsel dönüşürsek sakinleriyle birlikte ağlar sokak olacak belki de.
 
Şehri değerleriyle yaşatacak ve kentin işgalinden kurtaracak bir Şehrül Emin çıkmaz mı aramızdan!…

 

Diğer Makaleleri