İhtisas Kurumları
HAREKET SPOR KLÜBÜ

HAREKET SPOR KLÜBÜ

GENÇ HAREKET SPOR KLÜBÜ

WEB SİTESİNE GİT
Mutlu Aile

Mutlu Aile

Mutlu Aile Mutlu Çocuk Eğt. Kül. ve Day. Der.

WEB SİTESİNE GİT
Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

WEB SİTESİNE GİT
GİV

GİV

Girişimci İş Adamları Vakfı

WEB SİTESİNE GİT
İnsan Vakfı

İnsan Vakfı

İnsan Eğitimi Kültür ve Yardımlaşma Vakfı

WEB SİTESİNE GİT
GENÇ KALEMLER

MUSTAFA SIBAİ’NİN ‘KADIN’ TASAVVURU / HACER HİCRET MEDET

Batı aydınlanmasının en çok tartıştığı ve istismar ettiği konulardan birisi de kadın meselesidir. Kadının hakları, özgürlüğü, sosyal statüsü ve benzeri konular halen tamamlanamamış bir tartışma olarak devam etmektedir. Batı medeniyeti aydınlanma sonrasında elde ettiği psikolojik üstünlük ile her konuda olduğu gibi diğer tüm medeniyetlerdeki doğal bir olgu olan kadın meselesini de kendi perspektifinden ele almış ve batı düşüncesi dışındakileri mahkum etmek istemiştir. Bu yazımızın konusu yeni bir kadın tartışması açmak değil, batı medeniyetinin kadın özgürlüğü adı altında istismar ettiği bu meseleye bir İslam alimi olan Prof. Dr. Mustafa Sıbai’nin yaklaşık altmış yıl önce ortaya koyduğu tezlere hızlı bir bakış olacaktır.

Mustafa Sıbai konferanslarında ve eserlerinin birçoğunda kadın meselesine özel önem vermiş hatta bu konuya ilişkin özel konferanslar yapmıştır. Bu konferanslarından bazıları kitaplaştırılarak yayınlanmıştır. Sıbai kadın konusunda İslam dışındaki tüm medeniyetlerin eksiklikler barındırdığı konusunda kesin kanaat sahibidir. Batı medeniyetinin kadını istismar ettiğini onu cinsel bir obje, ucuz işgücü ve bir tüketim unsuru olarak değerlendirdiğini ifade etmektedir. Buna karşın İslam ile kadının insani, ictimai ve hukuki sahada haklarını elde ettiğini ve bu hakları İslam kadına verene kadar hiçbir düşünce sisteminin vermediğini dile getirmektedir. İslam’da kadın ve erkek arasında bazı farklar bulunmaktadır. Ama bu farklar adalet ilkesi gereğinden kaynaklanmakta, ictimai, iktisadi ve psikolojik zaruriyet sebebiyledir. Sıbai’ye göre garp medeniyetinin bize sunmuş olduğu ilkelere dikkatli yaklaşmak gerekmektedir. “Ey faziletli anneler ve faziletli kızlar! Onların, gelenek bağlarını kırıp kölelikten kurtaracağız sözleri sizi aldatmasın, sakın! Çünkü, onlar cahillikten kalan köleliğinize çılgın şehvet köleliği, eski gelenek bağlarına, kurnazca günahkarlığa araççılık bağlarını da ilave etmek istiyorlar. Ey faziletli kadınlar sakının! Zira balık ağın ince dokusunu göremediği için ağa düşer. Balık avcının oltasındaki yemi hoş bulmayınca avcı onu avlayamaz.”  (Sıbai, 1994, s. 150) hitaplarıyla Müslüman kadının bu medeniyetin çağrılarına hatta tuzaklarına düşmemeleri gerektiğinin altını çizmektedir.

Bugün bir konu özgürlük ile bağdaştırılıyorsa orada durup düşünmek gerekmektedir. Batı düşüncesinin tanımladığı özgürlüğe koşan kadın aslında her adımında özgürlükten uzaklaşırken bu durum her geçen gün hızla artmaktadır. Tam bu çağrıların ortasında biz Müslüman kadınlar İslam’ın bize sunduğu hakları ve emirleri yeniden incelememiz gerekmektedir. Bu konuda “Bizim medeniyetimizde İslam’ın kadını hürriyete kavuşturmasından sonra “kadının hürriyetine kavuşturulması” diye bir mesele mevzuu bahis olamaz. Bu ancak garbda bir problemdir, henüz halledilmedi. İslam’ın kadını çalıştırmadan alıkoyması ve mühim içtimai vazifesini ifaya kendini vermesini istemesi, enerjiyi, gücü helak etmek değil, ancak tanzimdir. Tanzim başka, helak etme başkadır. Her şeyi yerli yerine koymak, hududu tecavüz etmemek lazımdır.”(Sıbai, 1969, s. 96) sözleriyle Sıbai konuyu bu şekilde ifade etmekte ve İslam’ın kadının fıtratına uygun bir şekilde yaklaştığının altını çizmektedir.

Kadın olmak her coğrafya ve kültürde farklı anlamlar ifade edebilir. Her düşünce sistemi kadına bir rol vermiştir. İslam da kadına rol ve sınır belirlemiştir. Günümüzde bu konunun ne kadar doğru anlaşıldığı tartışmalıdır ki Sıbai de yazmış olduğu ‘İslama ve Garblılara göre Kadın’ kitabıyla diğer medeniyetlerle mukayeseli bir şekilde konuyu incelemiştir. “Bazı maksatlı kişilerin tasavvur ettiği gibi bu, kadınlara ne düşmanlıktır ne de sadakattir. Sadece sağlam ahlaklı ve kuvvetli esaslara bağlı Müslüman bir toplumda iyi, imanlı, saliha bir mümine kadının nasıl olması lazım geldiğini anlamaktır. Kadının şerefini ve meşru haklarını müdafaa etmek için fazla gayrete lüzum görmüyoruz. Onları şekavete sevkeden istismarın önüne geçmeyi de vazife biliyoruz.” sözleriyle kitabını neden yazdığını dile getirmiştir. Sıbai kadın hakkının savunulmasına gerek olmadığını belirterek İslam’da ‘kadın haklarının’ bir tartışma konusu bile olmadığını göstermektedir. Bunun yanında Garp medeniyetine karşı kuşanmamız gereken özgüven Sıbai’nin biz Müslümanlara yöneltmiş olduğu en büyük izahtır. Kadın meselesine de bu özgüven ile yaklaşmalıyız.

Mustafa Sıbai bu konuya kadının ‘annelik rolü’ temelinde yaklaşmaktadır. Kadının toplumu imar eden esas olduğunu öngörmüş bu nedenle kadının kıymetinin altını çizmiştir. Bu rolü nedeniyle kadının eğitimine önem verilmesi gerektiğini belirtmiştir. Çalışma konusunda İslam’da kadının çalışmasına bir engel olmadığını ancak bunun sınırları olduğunu dile getirmiştir. Kadınların meseleye bir hürriyet ya da insanlık gibi vasıfları elde etmek için yaklaşmalarını tasvip etmemektedir. Bir üniversite öğrencisinin kendisine insanlığını elde etmek için çalıştığını dile getirmesi üzerine insanlığın çalışmakla elde edilmeyeceğin altını çizmiştir. Yine çalışmak için kadını zorlamak ona karşı haksızlık olacaktır. “Bırakın diğer çocukları, ev işlerinin yorgunluklarını bir tek çocuğa hamilelik sıkıntıları, çocuğun doğumu, bakımı ve emzirilmesi ile kadın, birçok sıkıntı içindeyken, onun geçimini sağlaması için dışarıda çalışmasını da isteyenler ne kadar da katı kalplidirler!” (Sıbai, 1994, s. 243) diyerek çalışmanın kadının yüklerine yeni bir yük olacağını söylemiştir.

Aslında üzerine yıllarca tartışılacak kadar büyük bir mesele olmayan İslam’da kadın meselesi cevabın farklı yerlerde ve farklı şekillerde aranması sebebiyle büyümeye devam etmektedir. Her düşünce sisteminin kadın konusuna vermiş olduğu cevaplar ve hak adı altında ona tanınmış olan kısıtlanmış alan sebebiyle bu konu daha da zorlaşmaktadır.

Kültürün dinleşmesi ve İslam ile bağdaştırılan bazı toplumlar ve oradaki kadın figürünü sanki İslam’ın sunmuş olduğu ‘müslüman kadın’mış gibi anlamak meseleye gözü kapalı bir şekilde yaklaşmak olacaktır. Mustafa Sıbai kadın konusunda İslam’ın kadına bütün haklarını verdiğini ve bizzat anne ve kadın olmasından kaynaklanan bir kıymetinin olduğunu dile getirmektedir. Bu konuda bizde olan savunmacı dilden kurtulmak ve İslam esaslarına göre kadına fıtratına uygun yaklaşmak ona hakkını vermek olacaktır.

Bugün Müslüman kadın, modern kadın algısı ile geleneksel kadın algısı arasında sıkışmış ve bir tarafı seçmek durumunda kalmıştır. Ancak Müslüman kadın bu iki algınında ötesinde İslam’ın ona vermiş olduğu Müslüman kadın kimliği ile hiçbir hakkın ona verilmesine ihtiyacı bulunmayan bir pozisyondadır. Çünkü ayetin muhatabı olan kadına hakkı, İslam ile verilmiştir. Bu sebeple tüm bu çok sesliliğin arasında bütün akışın tersine eşitliğe karşı adaleti savunmak gerekmektedir. Toplumun yoğun baskısı altında ezilen müslüman kadınlar tüm bu dayatmalara karşı kadının hakkının yanında erkeğin de hakkının adalet ilkeleri doğrultusunda düzenlenmesini savunan ve yeri geldiğinde ayağına pranga olarak bağlanan bütün bu dönemin saçma anlayışların karşısında durabilecek güce ve iradeye sahiptir.


 

Kaynakça

Sıbai, M. (1969). İslama ve Garblılara Göre Kadın (İ. Toksarı, Çev.). Nida Yayınevi.

Sıbai, M. (1994). Hayatın Bana Öğrettikleri (H. Akdağ & M. Sevgili, Çev.). Tekin Yayınları.

Diğer Makaleleri