İhtisas Kurumları
HAREKET SPOR KLÜBÜ

HAREKET SPOR KLÜBÜ

GENÇ HAREKET SPOR KLÜBÜ

WEB SİTESİNE GİT
Mutlu Aile

Mutlu Aile

Mutlu Aile Mutlu Çocuk Eğt. Kül. ve Day. Der.

WEB SİTESİNE GİT
Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

WEB SİTESİNE GİT
GİV

GİV

Girişimci İş Adamları Vakfı

WEB SİTESİNE GİT
İnsan Vakfı

İnsan Vakfı

İnsan Eğitimi Kültür ve Yardımlaşma Vakfı

WEB SİTESİNE GİT
GENÇ KALEMLER

MALİK BİN NEBİ ÜZERİNE-2 / ŞERİFE ÖZÇELİK

     Bireye ve topluma hareket enerjisi veren en önemli unsurlardan birisi de Kurani motivasyondur. Peki bizler bu ruhu nasıl yitirmiştik? Bu sorunun cevap noktasını herkes farklı yerlerden başlatmıştır. Malik b. Nebi ise –Geç bir nokta olduğunu düşünsem de- Sıffin ile başlatmıştır. Ona göre din, sosyal etkisini yitirdiğinde işlevsiz ve donuk bir hale gelmeye başlar. Oysa gayesi insanı dönüştürmektir. Bu gaye yitirilip iman, bireysel bir kaygıya büründüğünde din tarihsel mesajını da yitirmiş olur. İşte bu krizle yitirilen dengeyi tekrar düzeltmek bi hayli zor olsa da  Kuran’ın canlı ruhundan beslenen insanlar her dönemde olagelmiştir. Zira İslam canlı ruhunu taptaze bir şekilde korumaktayken bu canlılıktan beslenmek ya da gönlü o kaynağa kapatmak bizim elimizde olan bir süreçti. Ancak bu dengesizliğin bir de eylemsizliği beraberinde getirdiğini görmek süreci daha da çetrefilli kılıyordu.

     Malik b. Nebi buradaki eylemsizlik ve donuklaşmanın farklı sebepleri üzerinde durur.  “Malik b. Nebi Üzerine-1” adlı yazımda değindiğim ölü fikirler ve öldürücü fikirler bunun bir ayağını oluştururken bir diğerinin de övgü edebiyatı olduğunu söyleyebiliriz. Bu övgü eğilimli düşünsel faaliyet, insanı geçmişe takılı bir hale çevirerek önünü görmesine engel olan bir haldi. Geçmişin ihtişamıyla övünen insan şimdiye bir türlü uyanamıyordu. Oysa geçmişin bizler için uyarıcı bir etkisinin olması gerekirdi. Bunun yerine uyuşturucu bir rol üstlenmesi insanı ancak oyalıyordu. Dolayısıyla insan “Geçmiş”le övünürken “Şimdi” başkalarının elinde inşa olmaya mahkum kalıyordu. Bu edebiyatı bazen başkaları bize yaptığı gibi zaman zaman da bizler bu gaflete düşebiliyorduk.

     Malik b. Nebi  İslam’ın geçmiş dönemlerinin insanlara “Binbirgece Masalları” gibi sunulduğuna ve buradaki konuşmacıların az da olsa dinleyici kitlenin sıkıntılarını unutturduğuna değinir. Ancak dinleyiciler sabah uyandıklarında iç açıcı olmayan bir durumun zorlu gerçekleriyle karşılaşır. Zira bir toplumun sefaleti geçmişin parlaklığı anlatılarak dindirilemiyordu.

     Aynı halin ilim için de geçerli olduğunu söyler Malik b. Nebi. Yani bu alan da sosyal fonksiyonlarını yitirdiğinde gayesinden sapmış oluyordu. İslam medeniyetinin çehresini şekillendiren ve inşa eden diri gerçekler, süslü cümlelere dönüşerek ölü bir gerçekliğe gömülüyordu. Böylece ilim adına yapılan konuşmalar ya da araştırmalarda da bir uyanan ya da uyarıcı konumunda olan kimselerle karşılaşılamıyordu.

     Gerçek bir uyanışın temelinin, ölü düşüncelerin tasfiyesinde olduğuna vurgu yapan Malik b. Nebi  İslam dünyasının bu sancılı süreçlerinden sıyrılması gerektiğini söyler. Teorik olarak konuşulan ya da araştırma konusu olan hususlar eylem sahasına inmediği sürece raflarda kalmaya mahkum olacağı için sözlerin insanı harekete geçirecek kuvvette olmasına önem verilmesi gerektiğine dikkat çeker. Söz ve eylemlerimiz arasında kurulacak olan bu daimi ilişkiyi bir çıkış noktası olarak görür.

    Necm suresinin 39. ayetinde de belirtildiği gibi “İnsan ancak çabasının sonucunu elde eder.” Bu çabanın mahiyeti ise bu dünyamızı ve ahiretimizi inşa etmek bakımından çok önemlidir. Gerek dinin gerekse ilmin işlerliğini hayatımızda daha etkin kılmaksa yine bizlere düşen bir sorumluluk olarak durmaktadır. Bu eylem sorumluluğunu üzerimize aldığımız ölçüde  mutmain olacağımız da kaçınılmaz bir gerçektir.

Diğer Makaleleri