İhtisas Kurumları
HAREKET SPOR KLÜBÜ

HAREKET SPOR KLÜBÜ

GENÇ HAREKET SPOR KLÜBÜ

WEB SİTESİNE GİT
Mutlu Aile

Mutlu Aile

Mutlu Aile Mutlu Çocuk Eğt. Kül. ve Day. Der.

WEB SİTESİNE GİT
Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

WEB SİTESİNE GİT
GİV

GİV

Girişimci İş Adamları Vakfı

WEB SİTESİNE GİT
İnsan Vakfı

İnsan Vakfı

İnsan Eğitimi Kültür ve Yardımlaşma Vakfı

WEB SİTESİNE GİT
GENÇ KALEMLER

MALİK B. NEBİ ÜZERİNE - 1 / ŞERİFE ÖZÇELİK

 “Ey ekin peşindeki kardeşim, tohumu,

Kendi tarlandan da uzaklara saç,

Gün gelir uzun yollar düşerse menziline,

Sana doğru haykıran sesler de duyacaksın.”

[Malik b. Nebi]

Malik b. Nebi  1905-1973 yılları arasında yaşamış, eğitiminin bir kısmını ülkesinde bir kısmını ise Fransa’da tamamlamış Cezayirli bir düşünürdür. Bulunduğu farklı atmosferler karşısında sorgulayıcı bakış açısını yitirmemiş ve özüne yabancılaşmadan kalmayı başarmıştır. Birçok konu üzerinde düşünüp fikir üretmeye gayret etmiş ve görmüş olduğu sorunlar karşısında çözüm sunmaya çalışmıştır. Yetişmiş olduğu atmosferin de etkisiyle daha çok; medeniyet, kültür ve sömürgecilik gibi konuların üzerinde yoğunlaşmıştır. Olayların kabuğuyla oyalanmak yerine onların özüne inmenin daha hayati olduğunu vurgulamış ve eylem sahasına inmeyen düşüncelerin anlamsız olduğunu söylemiştir.

Kültür dünyamızda ise farklı sebeplerden dolayı geri planda kalmış olan Malik b. Nebi’nin fikirlerinin yeşermesinin ve gelişerek büyümesinin gerekliliği kaçınılmazdır. Bu maksatla yazıda Malik b. Nebi’nin dönüştürücü bir kuvvet olarak gördüğü “Din” olgusu ve birçok eserinde yer verdiği  “ölü fikir” ve “öldürücü fikir” kavramları üzerinde durarak onun fikir dünyasına ufak bir giriş yapmaya çalışacağım.

Bir toplumda “şey,” “kişi” ve “fikir” alanlarından oluşan çeşitli ilişki ağları bulunmaktadır. Bu ilişkiler ağını kuvvetlendiren ve dengeyi sağlayan unsurun “Din” olgusu olduğunu düşünen Malik bin Nebi, onun itici kuvveti sayesinde bireyin iç dünyasının şekillendiğini ve toplumun da şekil kazandığını belirtir. Zira cahiliye toplumundaki insanlar vahiyle beraber dirilmiş ve İslam Medeniyetinin temellerini atmışlardır. Bu yeni solukla beraber eşyanın hegemonyasında olan insana esas değeri kazandırılarak denge sağlanmıştır. Ancak zaman içerisinde bu durum tersine dönmüş ve Müslümanlar fiili anlamda sömürüldükleri gibi bundan daha da tehlikeli olan zihni sömürüye de açık  hale gelmişlerdir.

Bir toplum veya birey sömürülür halde ise o zeminde “ölü fikirler” mevcut demektir. Ölü fikirler varlığını sürdürdüğü için de dışarıdan gelen “öldürücü fikirlerin” etkisine açık kalmaktadır. Malik b. Nebi’nin “ölü fikirler”den kastı kökleri kalmamış ve ana modelden sapmış olan fikirlerdir. Öldürücü fikirler ise kimliğini ve kültürel değerini kaybetmiş fikirlerdir. Aslında birbiriyle iç içe olan bu iki kavramdan biri, kişi ya da toplumun hafızasındaki ifratı temsil ederken diğeri de dışarıdan gelen bir tefritle buluşarak sömürü dengesizliğini oluşturmaktadır.

Bahsedilen bu sömürüye açık olma hali ise yalnızca geçmişi değil bugünü de ilgilendiren bir meseledir. Zira bugün de gerek “eşya”nın, gerek “kişi”nin, gerekse “fikir”lerin despotizmiyle sosyal boşluk alanları doldurulmaktadır. Bireyselliğin ön planda olduğu günümüz dünyasında ruhtan kopuk ve maddenin egemen olduğu bir düzen hakimdir. Hal böyle olunca kişi; ya eşyanın kölesi olmakta ve ruhunu karartmaktadır, ya fikirlerin kölesi olmakta ve yeni fikirlerin oluşmasının ve eleştirel bakış açısının önünü kapatmaktadır, ya da kişilerin kölesi olarak taklitçiliği meydana getirerek her anlamda ictihadi kapının ıskalanmasına sebep olmaktadır.

Bu halden özgürleşmek ve dirilmek için değişim ve dönüşümün yaşanması kaçınılmaz bir gerçekliktir. Yeniden bir dengenin sağlanması ve Yaradan insan ilişkisinin bütün varlık alanlarına yansımasının gerçekleşmesi için vahyin rehberliğine ve aklın süzgecine ihtiyaç vardır. Ancak bu sayede özüne yabancılaşmayan, kimlik kargaşası yaşamayan, kendi elleriyle medeniyetini inşa edebilen bunu yaparken de eşya yönetiminde olan değil eşyayı yöneten olan, aynı zamanda isar, takva, kardeşlik gibi önemli olan birçok kavramla donanmış halde hareket edebilen bir şuur içinde olur. Aksi halde özüne yabancılaşan ve hafızasını yitiren bir birey ve toplum karşımızda olacaktır. Bizlerin eşyanın hakikatini kavramada bir putperestlikten ziyade İbrahimi bir tavır sergilemesi gerekir. Bunu sağlayacak olan ise dindir. Malik b. Nebi bunu şöyle ifade eder:

“Din, gökyüzünün hedefleriyle yeryüzünün gerekliliklerini bağlantılandırır.”

Bu bağlantı noktası yakalandığında denge yeniden sağlanacak ve her şey yerli yerine oturmuş olacaktır. İnsan zihni berraklığına kavuşacak ve insani vicdan dirilişe geçecektir.

Diğer Makaleleri