İhtisas Kurumları
HAREKET SPOR KLÜBÜ

HAREKET SPOR KLÜBÜ

GENÇ HAREKET SPOR KLÜBÜ

WEB SİTESİNE GİT
Mutlu Aile

Mutlu Aile

Mutlu Aile Mutlu Çocuk Eğt. Kül. ve Day. Der.

WEB SİTESİNE GİT
Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

WEB SİTESİNE GİT
GİV

GİV

Girişimci İş Adamları Vakfı

WEB SİTESİNE GİT
İnsan Vakfı

İnsan Vakfı

İnsan Eğitimi Kültür ve Yardımlaşma Vakfı

WEB SİTESİNE GİT
GENÇ KALEMLER

BİR ÖMRÜN SADÂSI, MUSTAFA SIBÂİ / HİCRET MEDET

Yazar: Hicret Medet

İnsanın hürriyeti gayret ve iradesindedir, sınırları ise disiplin ile çizilebilir. Tanımlanması ve anlaşılması zor bir kavram dahi olsa özgürlük, insan onu konuşmaktan da onunla buluşmaktan da büyük bir haz duyar. Kendisine irade gücünü yerleştiren birey, özgür insan hüviyetini kazanmaya başlarken, aynı zamanda değişen toplum ve düzen şartlarına uyum sağlamaya değil; değişime yön verme gücüne talip olur. Değişime yön verebilmek elbette çağrısı çağını aşacak manevi bir donanıma sahip kişilere daha çok yakışacaktır. Ancak bu şekilde çağlar üstü bir çağrı, medeniyet kurabilir. Bu değişime öncülük edeceklerin manevi bir donanım sahibi olma gerekliliğinin ardından, o yolu yürümüş fikir ve mücadele ile öncülük yapmış olanları okuması ve konuşması gerekir. Vakit, elimizdeki bütün imkânları kullanarak bir çağrıda bulunmak vaktidir. Vakit; özümüzü doğru söz ve nitelikli yaşantı ile özlediği aslı ile buluşturmak vaktidir. Böyle bir düstur ile böyle bir yolda olmak duasıyla her daim Bismillah…

Doğum ve ölüm kavramları insanın her anını kuşatan iki kavramdır. Ki insan bu iki kavramı bizatihi yaşayarak idrak eder. Bu ikisinin arası, Dünya’da var olduğu süre ise ömürdür. Ömrün kıymeti ise Allah ile yapılan misaka sadık kalmak suretiyle artmaktadır. Bu sözleşmenin maddelerinden biri olan sünnet; bir bütün olarak bize, ilahi mesajın yaşam ile buluşturulması, teorikten pratiğe geçilmesi davetidir. Bu davete icabet edip, ömürlerini misakına şahit tutanlar bizi iyiye, Hakk’a, özgürlüğe, medeniyete, takvaya davet ederler. Ömer Muhtar gibi Mehmet Akif Ersoy gibi Aliya İzzetbegoviç gibi ve Mustafa Sıbai gibi. Bu yazı dizisi ile her ay bir davete kulak kesiliyoruz. Bu ay ki davetimiz Sıbai’den geliyor; onu okusun gözlerimiz ve ömrü ömrümüze çağrıda bulunsun…

Suriye’nin 20. yüzyılda yetiştirdiği en önemli şahsiyetlerden biri olan Mustafa Sıbai (1915-1964) hayatının her dönemini mücadele ile geçirmiş bir ilim insanıdır. Mısır’da öğrencilik yaptığı sırada Hasan el Benna ile arkadaşlık yapmış, daha sonra ise Müslüman Kardeşler’in Suriye kolunu kurmuştur. Suriye anayasasının İslâmi izler taşımasına öncülük etmiştir. 49 yıllık hayatına hem akademisyen olarak hem siyasetçi olarak hem teşkilat adamı olarak hem de cihat meydanlarında mücahid olarak pek çok mücadele sığdırmıştır.

“Eğer iman olmasaydı, insan için hayat anlaşılmayan bir bulmaca gibi olacaktı.” der Mustafa Sıbai. Beşerin insanlığı, anlam arayışı ile başlar. Hakikati bulduğunda ve onunla tatmin olduğunda ‘adem’ olur. İnsan bu arayış içerisinde ancak doğru bilgi ile beslenirse hedefine ulaşabilir. Hakk’a olan inanç ise insana üstün bir mücadele gücü verir. Hakk’a teslim olma yani iman ve bu büyük manadan insanlığı haberdar etme isteği insanın kendisinden ve çevresinden gelen bütün engelleri aşacak bir motivasyon oluşturur. Yazımıza konu olan Mustafa Sıbai de kısa hayatına sığmayacak mücadelesini böyle bir inanç ve beraberinde motivasyon ile yapabilmiştir. Nitekim onun “Hakk’ın tadını tadan kimseye, uğrundaki zorluklar kolay gelir.” ifadesi bu duruşunu gözler önüne sermektedir. Sıbai’nin hayatında dikkat çeken en önemli hadiselerden biri, daha üniversite öğrencisiyken çok ünlü bir hocasına karşı verdiği hadis müdafaasıdır. Bütün kaygılarından arınarak doğru bildiğini ifade edebilmiş, tezini hem hocasına hem de arkadaşlarına kabul ettirmiştir. Bu uğurda verdiği mücadeleyi bir kitap hâline getirerek bugün de tartışılan hadis sorularına cevap niteliğinde olacak ‘İslam Hukukunda Sünnetin Yeri’ adlı kitabını yazmıştır. Hakikate olan inancı ve onu hâkim kılma çabası onun hayatının en önemli tarafıdır. Bu inanç ve verdiği mücadeleye hem yaşadığı ülkeye Fransa’nın sömürge anlayışı ile yerleşmesinden kaynaklı zorluklar hem de cezaevi ve toplama kamplarından kalan ağır hastalıklar ona engel olamamıştır. İşte tam bu noktada Mustafa Sıbai'nin cesaret kavramına yüklediği o mühim anlam öne çıkmaktadır. Onun için cesaret, salt bir güven ortamında vuku bulan bir haslet değildir. Bilakis zamanın, mekânın ve eylemin en zor koşullarında tam anlamını kazanır. İmanını imkânı yapan Sıbai sorumluluk sahibi olmanın ne anlama geldiğini çok iyi bir şekilde anlamış ve bunu bizzat yaşayarak bizlere göstermiştir.

Dünyanın son dört yüz yıldır yönünü belirleyen Batı uygarlığı olmuştur. Mustafa Sıbai’nin bu medeniyete bakışı ise şu sözlerinde karşılık bulmaktadır: “Batı uygarlığının hastalıklı yapısı; kurnazlığı zekâ, yozlaşmayı çözülmeyi özgürlük, rezaleti sanat ve sömürmeyi yardım olarak isimlendirmelerine dayanır.” Bu şekilde hastalıklı bir anlayışa sahip olan Batı medeniyetinin insana bakışı ise, onun varlığını tehdit eden bir aşamaya gelmiştir. Transhümanizmin tartışıldığı günümüzde insanı nasıl bir geleceğin beklediği de meçhul bir hâl almıştır. İslâm medeniyetinde ise insan, insanlığını Allah’tan alır. Bizi insan olarak tanımlayan Allah’tır. Allah’ı yok saydığımızda önce insanlığımızı kaybederiz. Tanrı’yı öldüren Batı uygarlığının geldiği noktayı Sıbai, “İslam’da Allah insanı kendi halifesi olarak yarattı, fakat Batı uygarlığında insan gelişmiş hayvanlardan başka bir şey değildir.” sözleri ile çok veciz bir şekilde açıklamıştır. Sadece Müslümanların değil tüm insanlığın Batı uygarlığına karşı bir kurtuluş çağrısına ihtiyacı vardır. Bu kurtuluş çağrısını yapabilecek potansiyeli, sadece İslâm içerisinde barındırmaktadır. Bu potansiyeli açığa çıkaracak olan ise Müslümanların gayreti ve çabası olacaktır.

Yola çıkış rotamızı yitirmeden, sağlam bir hayat gayesi ile “Hayat nasıl bir şeydir, burada Hakk’ı hâkim kılmak için ne yapabiliriz?” sorularını sormadan ne iyi bir hayata ne de kulluk bilincine ulaşabiliriz. İyi bir ömür sahibi olabilmek; dert sahibi olabilmek ile dünya içerisinde konfor telaşına düşmeden değiştirilmesi gereken yanların idrakine varmak ve bu yolda çaba göstermek ile mümkün olur. Sıbai ömür yolculuğunda bizlere pek çok kez seslenmiş, nasihatlar vermiştir. Hayatın boşluk kabul etmeyeceği gerçeği karşısında mücadelesi ile… “Ancak müminler kardeştir.” ayeti ışığında Müslümanların olduğu her yerde olma gayretiyle… İlim öğrenme ve öğretme yolundaki öncülüğü ile... Şeriatın cevaz vermediği her türlü bağlılığa karşı duruşundaki hürriyet ile…

Sıbai’nin bu seslenişleri, anlamsızlık çukurunda gün geçiren insanlara yine anlamsız gelebilmektedir. Çünkü amaçsızlığın amaç haline geldiği zamanları yaşıyoruz. Çok sloganik bir tabir olacak dahi olsa bir kere daha vurgu yapalım ki hayat, hız ve haz ekseni arasına sıkışmıştır. Hâlbuki hayat yaşamanın gayesi olmadığı gibi, hız ve haz ile de anlam bulmaz. Hayatı anlamlandıran, yaşamaya değer ideallerdir. Hız ve haz ekseninden çıkıp, hayata başka bir rota çizmek ise; ancak idealler uğrunda mücadele eden bir ömür ile mümkün olur. İdealleri için yaşayan ve bu uğurda bedeller ödemiş; insanlığın, özelde inananların anlam yolculuğunda kıymetli bir örneği olan Mustafa Sıbai’den Allah razı olsun. İzini kaybetmemek ve büyütmek duasıyla…

Diğer Makaleleri