İhtisas Kurumları
HAREKET SPOR KLÜBÜ

HAREKET SPOR KLÜBÜ

GENÇ HAREKET SPOR KLÜBÜ

WEB SİTESİNE GİT
Mutlu Aile

Mutlu Aile

Mutlu Aile Mutlu Çocuk Eğt. Kül. ve Day. Der.

WEB SİTESİNE GİT
Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

WEB SİTESİNE GİT
GİV

GİV

Girişimci İş Adamları Vakfı

WEB SİTESİNE GİT
İnsan Vakfı

İnsan Vakfı

İnsan Eğitimi Kültür ve Yardımlaşma Vakfı

WEB SİTESİNE GİT
GENÇ KALEMLER

ALİ ŞERİATİ'DE İNSAN TASAVVURU / FURKAN BUDAK

Seküler düşüncenin hâkim olduğu günümüz dünyasında ‘insan, insanın kurdudur’ anlayışının benimsenmesiyle; maddiyatın ve menfaatçiliğin ön plana çıktığı, insanların çıkarlarına göre ilişki kurduğu bu dönemlerde İslam’ın bu tür düşünceleri yıkan yönlerini eserlerinde inceleyen Ali Şeriati'nin ‘İnsan’ tasavvurunu bu yazımızda özetlemeye çalışacağız.

 

Ali Şeriati insanı birbirine bütünüyle karşıt ve rakip olan iki farklı kutup olarak ele alır. İnsan; çamur ve Allah’ın ruhundan bir nur olarak iki tezattan oluşmuştur. İnsanların büyüklüğü ve ehemmiyeti de burada gelmektedir. Her insanda bulunan bu iki tezatla birlikte insanın içinde bulunduğu durumu yorumlayabilmesi için ona akıl verilmiştir. Kişi, Yüce Yaratıcının nûrunu taşıdığını fark ederek, buna layık bir şekilde yaşamayı seçebilir; ya da tam tersine çamurdan yaratılmış bir varlık olarak, coşkun bir nehrin geride bıraktığı ve dibe doğru çöken taş ve toprak misali, bataklık gibi kendisini kötülüklerin içine çeken bir yola doğru sürüklenmeyi tercih edebilir. Dolayısıyla insana hangisini tercih edeceği ile ilgili bir seçim hakkı ve irâde verilmiştir. Bu yönüyle incelediğimizde insan hem Allah’ın yüce nurunu taşımasıyla yaratılanların en şereflisi ve Allah’ın yeryüzündeki halifesi olma makamına yükselebilir iken, aynı zamanda balçıktan yaratılmış olan yönü ile de hayvanlardan daha aşağılık bir mertebeye inebilen bir varlıktır. Bunun seçimi ise tamamen insanın kendisine bırakılmıştır. Bu minvalde Ali Şeriati’nin eserlerinde ‘insan’ kavramının insanın ilahî yönü için, beşer kavramının ise insanın hayvanî yönü için kullanıldığını görürüz.

 

İnsana verilen akıl ve irade ile birlikte insan Allah tarafından, yaptıklarından ve yapmadıklarından sorumlu tutulmaktadır. Bu doğrultuda kendisine bir yaşam tarzı oluşturma isteği Ali Şeriati'nin deyimiyle farkındalık ve bilinç ile oluşur. Bu da bilme eylemi ile gerçekleşir. Yani insan aynı zamanda bilmeye de eğilimlidir. İnsanın bilmesinin en üst noktası ise kendisini bilmesidir. Çevresini keşfedip gözlemleyen insan kendisini de daha iyi tanımaya başlayacaktır. Kainat kitabını okuyup anlayan insan kendisini de anlayacaktır. Bu bağlamda kendi ruhu, yaratılışı ve varlık âlemi hakkında düşünebilen ve bilgi sahibi olabilen insan, değerler dünyasına yaslanan ve kendisi için yeni değerler inşa etme kapasitesine sahip bir varlık olarak karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla insan, irade sahibi bir varlık olarak bilinçli bir yönelim ile kendi tekâmülünü sağlamakta ve kendisini gerçekleştirmektedir

 

İnsan yalnızca maddi açıdan gelişmiş bir hayvan türü olarak ele alındığında büyük bir yanılgıya düşülmüş olunur. Zira insanın diğer canlılardan üstün olmasının sebebi bilme yeteneğinin olmasıdır. Yaşamsal üstünlüğü ise kendini bilmesinden ileri gelir. Değerler algısı insanın iç dünyasında oluşur. Tabiatta ise bunun bir karşılığı yoktur. Fakat değerler ölçüsü insan için en yüce alandır, yok sayılması mümkün değildir. İnsan, değerler ölçüsünü oluşturarak kendisi dışında gelişen bir eyleme, bir olaya, bir insana bakışını bu alana bağlı olarak oluşturmaktadır. Değerler alanını oluşturmuş ve ahlâk sahibi bir insanın, tabiatı ve evreni şekillendirip yönlendirmesi diğerlerinden de farklı olacaktır. Bu insan, olanı değil olması gerekeni isteyen, olgunlaşmaya yönelen ve hareket halinde olan idealist birisi olacaktır. Fakat birçok ideolojinin insanı ele alış şeklinde ekonomik ihtiyaçlar ön plana çıkmaktadır. İnsanın ahlak yargısı ise sadece maddi kazançlara indirgenmiştir.

 

Yüce yaratıcı, evrende sadece insanın yüklenmeyi kabul ettiği emaneti ona yükleyerek onu özgür ve sorumlu tutmuştur. Allah insanı yaratmıştır ama unutulmamalıdır ki insanın da bir isyan boyutu vardır. Bu bağlamda Şeriati, insanın, ilahî kadere isyanını açığa vurarak bir şekilde ilahî kaderden kurtulmuş olduğunu ifade eder. Mutlak iradeden bağımsız olarak kendi iradesini ortaya koymuştur, fakat bu ilahî iradenin acziyle değil izniyle gerçekleşir. Böylece ilahî kaderden kurtulan insan, kendi iradesiyle kurtuluş yolunda ilerler. Melekleri insana secdeye davet etmekle insanın bütün varlıklardan üstün olduğunu bir kez daha ispat etmiştir.

 

İlahî emanetin sahibi olan, iradesi ve şuuruyla halifelik makamına yükselen, tekamül seyrinde şahsiyet kazanan insanın; ilahî belirlenimin altında ezildiği, Allah'ın insanın üstünlüğünü zedelediği, O'na itaatin insanın hürriyetini sınırlandırdığını zannedenler gerçekten büyük bir yanlışa saplanmıştır. Zira insanı Allah'a kulluktan 'kurtardığını!' iddia edenler, onu makine, para, şöhret, güç, madde ve ideolojilerin kölesi yaparak insanı gerçek yaratıcıdan ve fıtratından koparmış, onu sahte ilahlara hapsederek tanrı kavramının içini boşaltmışlardır. 

 

Ali Şeriati, kendisine verilen irade ve şuur gibi özellikleri kullanmayan insanın beşer olarak kalacağını vurgulamaktadır. İnsanın hapsolacağı zindanların ise doğa, toplum, tarih ve insanın kendisi olarak tanımlamaktadır. İnsanın; tabiat ve tarih zindanından bilimle, toplum zindanından sosyolojiyle ile, ‘kendi’ zindanından ise insanın kendi menfaatinin ötesinde bir yüce değere sahip olmasını sağlayacak olan ‘din’ ile kurtulabileceğini belirtir.

 

İdeal insan istikamet üzere olandır yani iman sahibi olandır. İman, insanın iradi olarak, bilinçli bir şekilde teslimiyetidir de diyebiliriz. İnsan bilinçle, yönelir; iyice araştırır, seçim yapar, inanır ve iman eder. Tüm bu aşamalar aynı zamanda insanın tekâmül aşamaları arasında yer almaktadır. Gidilecek yol olarak karşımıza din çıkar, doğru istikameti bulmak için yani dine ulaşmak için gerekli olan şey de yine bilgi sahibi olmaktır. İstikamet yoluna koyulmanın adı ise ibadettir. İnsan bilgi sahibi olarak, şuur ve bilinçle bu istikamette ilerlemelidir. İstikamet sahibi insanda ise bilinç, hikmet mertebesine yükselir.

 

İnsan beşer olarak mecazî ben mertebesindedir, ne zaman ki şuurlu ve bilinçli bir şekilde kendine yönelerek, içindeki değerleri hikmet dairesinde ortaya çıkarırsa o zaman hakiki ben mertebesine yükselir ve ideal insan olur. Bu konuyu özetleyen Kuran-ı Kerim ayetleriyle yazımızı noktalayalım. Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirip ona kötülük duygusunu ve takvasını (kötülükten sakınma yeteneğini) ilham edene andolsun ki, nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir. (Şems/7-9)

Diğer Makaleleri