İhtisas Kurumları
HAREKET SPOR KLÜBÜ

HAREKET SPOR KLÜBÜ

GENÇ HAREKET SPOR KLÜBÜ

WEB SİTESİNE GİT
Mutlu Aile

Mutlu Aile

Mutlu Aile Mutlu Çocuk Eğt. Kül. ve Day. Der.

WEB SİTESİNE GİT
Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

WEB SİTESİNE GİT
GİV

GİV

Girişimci İş Adamları Vakfı

WEB SİTESİNE GİT
İnsan Vakfı

İnsan Vakfı

İnsan Eğitimi Kültür ve Yardımlaşma Vakfı

WEB SİTESİNE GİT
Kamil ERGENÇ

RAMAZAN VE BİLİNÇ AŞISI

Bilgi, bilinç oluşturma sürecinin ilk adımıdır. Bilgisiz bilinç oluşmayacağı gibi temyiz edici/eleştirel akıl olmadan bilginin bilince dönüşmesi de mümkün değildir. Mümin kişi akıl, duyular, vahiy ve doğru haber yoluyla aldığı bilgiyi tetkik/tahkik/tefrik/temyiz süreçlerinden geçirerek ve gerçek/sahih bilgi kaynaklarına-Kuran ve mütevatir sünnete- arz ederek bilince dönüştürme yolunda adım atar. Bilgi bilince dönüştüğü anda eylemlilik süreci başlar. Sahih eylem sahih bilgilenme yoluyla ve yukarıda ifade etmeye çalıştığımız silsileyi izleyerek gerçekleşir. Eylemlilik süreci bilinçli ve iradi bir süreçtir. İradi olmayan eylemliliklerden fail sorumlu değildir.
 
Akıl duyguların-öfke, sevgi, hırs, tamah, şehvet- etkisinden tam anlamıyla kurtulamaz. İnsan kendisine fücuru ve takvası ilham edilen bir varlık olduğundan benliğinde sürekli olarak çatışma halindedir. Bu çatışma takva ile fücurun, heva ile hikmetin, öfke ile hilmin, cehl ile ilmin çatışması olarak nitelendirilebilir. İnsanın eylemliliği bu çatışmalarda baskın tarafın temsil ettiği değerlere göre anlam kazanır. Bu çatışmalardan dolayıdır ki akıl daima sahih bir bilgi kaynağına ihtiyaç duyar. Bu nedenle insanlık tarihi boyunca ilahi bilgilendirme süreklilik arz etmiştir. Şayet insan sadece aklı yoluyla hakikatin ne olduğunu tespit edebilecek evsafta olsaydı ilahi bilgilendirmeye gerek kalmayacaktı.
 
Akıl, hususiyeti itibariyle evrendeki düzeni/sünnetullahı, varlık âlemindeki sebep-sonuç ilişkisini bilebilir ve soyutlamalar yapabilir; ancak varlığın gayesini, ölüm ve ötesini, ahiret ve mizanı, adalet eksenli bir arada yaşamanın ilkelerini tespit etmek için ise ilahi bilgilendirmeye ihtiyaç duyar. Nitekim peygamberlerin geliş sebepleri insanlığa yaratılış gayesini hatırlatmak ve adalet eksenli hayatın inşa edilmesini sağlamaktır.
 
Bilince dönüşmeyen bilgi, birikmiş ve kof bir bilgidir. Eyleme dönüşmeyen bilinç uzun vadede kişiyi özgüven bunalımına ve bilinç düzeyine çıkardığı bilgisine karşı lakaytlığa sürükleyecektir. Sahih bir bilinç ancak sahih bir bilgilenmeyle mümkün olabilir. Sahih bir eylem ise sahih bir bilinçten tezahür edebilir. Bilgi kaynağı olarak sadece akıl kabul edildiğinde sahih bir bilinçlenme gerçekleşemez. Aydınlanma döneminin en büyük handikabı bilgi kaynağı olarak yalnızca aklı kabul etmesidir.
 
Bugün bilgi düzeyinde değil fakat bilinç düzeyinde ciddi krizler yaşamaktayız. Bilgiye ulaşım hiç olmadığı kadar kolay olmasına rağmen elde edilen bilgi bilince dönüş(e)memektedir. Bunun en önemli sebebi bilginin sekülerleştirilmesidir. Müslüman toplumlar ne yazık ki aklı yegâne bilgi kaynağı olarak gören modern/seküler dönemin tahakkümü altındadır. Daha vahimi ise Müslüman toplumların bu tahakkümü kıracak bir çabasının olmamasıdır.
 
Geleneğimiz bilgi edinmeyi sezgisel ve şifahi kültür üzerine oturttuğundan edinilmiş bilgi krizi yaşanmaktadır. Edinilmiş bilgimizin olmaması bilinç krizinin temel sebeplerindendir. Bilgi ancak kendi çabamızla elde edersek/üretirsek değerlidir. Bilgi edinmeyi değil, bilgi duymayı gelenekleştirdiğimiz içindir ki bilinçlerimiz arazlarla maluldür.
 
Rafine edilmemiş, denetlenemeyen bilgi bombardımanına maruz kaldığımız için anlık tepkiler ve günübirlik kanaatler oluşturuyoruz. Bundan dolayıdır ki kalplerimiz ve zihinlerimiz arasındaki muvazenesizliğin ortaya çıkardığı travmalar yaşıyoruz. Kalbi olarak kabul ettiğimiz birçok şeyi zihnen reddetmekte ve eylemselliğimizi, kalbiyle arası açık olan, bu zihin üzerine kurmaktayız. Oysaki kalp, akıl, dil ve eylem arasında tevhidin sağlanması gerekir.
 
Modernite aklın mutlak anlamda yetkinliğine iman etmiştir. İlahi kökenli olanın aklı kısırlaştıracağı ve insanı bu dünyadan kopuk, adeta bir ruhban haline getireceğine olan inanç, modern düşünme yöntemine sığınmanın gerekçesini oluşturmaktadır. Hayatı anlama ve anlamlandırmanın tek ölçütü maddi tezahürler olduğundan, maddi olana taalluk etmeyen her şey itibarsız ve kabulü mümkün olmayan şeyler olarak nitelendirilmektedir. Modernite, insanın aklını herhangi bir iradeye-buna ilahi irade de dâhil-refere etmeden hakikati bilebileceği fikriyatına dayanır. Modernite aklı putlaştırma cehdindedir.
 
İlahi olanın insanın özgürlüğüne muhalif olduğu anlayışı modern olanın temelini teşkil eder. Modern zihnin inşasında önemli bir arka plana sahip olan mitoloji kültürüne bakıldığında bu durum çok bariz olarak kendisini gösterir. Mitolojideki Prometeus karakteri insanların köle olarak kalmaları için tanrılar tarafından saklanan bilgi ateşini, tanrılardan çalarak insanlara ulaştıran bir kahramandır. Bugün modern olan kendisini ağırlıklı olarak bu paradigma üzerine, yani tanrısal olanla savaş paradigmasına, göre tanımlamaktadır.
 
İslam tevhidi dünya görüşü gereği bütün bir benliği ve bütün bir hayatı inşa eden değerler sisteminin adıdır. İslam’ın dünya görüşünde din ve dünya ayrı olarak telakki edilemez. Maddi-manevi, özel-kamusal, dünyevi-uhrevi vs. ayrımlar tevhid eksenli bir hayat algısı inşa eden İslam’ın onayladığı ayrımlar değildir. Hayatı bütün veçheleriyle inşa eden, mensuplarına da muvahhitçe yani tevhidi hayatlarının her zerresine yedirerek yaşamayı salık veren mükerrem ve muazzez bir dindir İslam. Hıristiyanlıkta olduğu gibi tanrının hakkı ve Sezar’ın hakkı gibi bir ayrım söz konusu değildir.
 
Kendisine şahitlik ettiğimiz çağ Müslümanlar açısından çok çetin imtihanları bünyesinde barındırıyor. Dinin yalnızca manevi bir tatmin vasıtasına indirgendiği bu çağda Müslümanca duruşun tebarüz ettirilmesi için ceht etme gibi bir sorumluluğumuz olduğu unutulmamalıdır. İnsan hayatının tüm veçheleri modern dünyanın paradigmasına göre tanımlandığından, din dili ötekileştiriliyor ve/veya terörize ediliyor.
 
Müminlerin birbirlerine karşı sorumluluklarının göstergesi olan marufu emretme ve münkerden nefyetme ameliyesi modern çağa karşı en devrimci/inkılabi duruşun tezahürüdür.
 
İnsanlık tarihinin en müstesna inkılabını gerçekleştiren aziz Kur’an’ın nazil olduğu ramazan ayını idrak ettiğimiz şu günlerde, bütün bir benliğimizi modernitenin kirlerinden arındırarak özgün ve özgür bir İslami kimliği/dili temsil etmekle mükellefiz. Takvayı hayatın tam orta yerinde yaşayarak, mabetlere endekslenmiş ve giderek showlaştırılan, araçsallaştırılan, hayatın dışına itilen, yalnızca ihtiyaç halinde başvurulan ve manevi tatmin vasıtası haline getirilen İslam’ı, bir hayat tarzı olarak mücessemleştirmek mümin sorumluluğumuzun bir gereğidir.
 
Kamil ERGENÇ
kamilergenc@hotmail.com


Diğer Makaleleri