İhtisas Kurumları
HAREKET SPOR KLÜBÜ

HAREKET SPOR KLÜBÜ

GENÇ HAREKET SPOR KLÜBÜ

WEB SİTESİNE GİT
Mutlu Aile

Mutlu Aile

Mutlu Aile Mutlu Çocuk Eğt. Kül. ve Day. Der.

WEB SİTESİNE GİT
Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

WEB SİTESİNE GİT
GİV

GİV

Girişimci İş Adamları Vakfı

WEB SİTESİNE GİT
İnsan Vakfı

İnsan Vakfı

İnsan Eğitimi Kültür ve Yardımlaşma Vakfı

WEB SİTESİNE GİT
Kamil ERGENÇ

ORUÇ NEYİ BOZAR?

Asli olanın ertelendiği fakat teferruatların alabildiğine gündemleştirildiği bir ramazan ayını daha yarılamış durumdayız. Dini hayatımız çok ciddi krizler yaşıyor. Teferruatlara hapsedilmiş bir İslam algısı her dönemde ve fakat özellikle de ramazan aylarında daha bir gündemlerimizi meşgul ediyor. Orucumuzun bozması/ortadan kaldırması gereken şeyler bütün canlılıklarıyla karşımızda arzı endam ediyorlar.
 
İstisnasız her ramazan ayında orucu bozan şeyler başlığı altında maruz kaldığımız popüler din algısı sorunsallarından artık orucun neleri bozduğuna ve/veya bozması gerektiğine doğru bir evrilmenin gerçekleşmesi gerekiyor. Çünkü müstesna bir sabır/direniş eylemi olan orucun- şayet oruç sadece yeme-içme gibi insiyaki eylemleri kısıtlayan bir ritüel değilse-maruz kaldığımız tahakkümleri ortadan kaldıracak bir misyonu olmalı.
 
Din dilini sadece müeyyideler bağlamına hapseden teologların şerrinden kurtulmayı başarabilirsek, gerçek anlamda sorular sormayı da başaracağız hiç şüphesiz. Ya da soru olma haysiyetine sahip olmayan yan yana dizili kelimeler topluluğunu ciddiye alarak fıkıh eşittir ceza düşüncesiyle verilen cevapların avami/primitif dilinden arınmayı başarabilirsek, gerçek gündemlerimizin oluşmasına doğru sahih bir adım atmış olacağız.
 
Aslında soru sormak oldukça soylu bir eylemdir. Eğer gerçek sorular sorulabilirse çok anlamlı eylemliliklerin ve çabaların başlamasına öncülük edilebilir. Yersiz soruların ilahi cezaya çarptırılma gerekçesi olduğu gerçeği, bizlere soru sorma adabını da öğretir aslında. Bu nedenle Kitab-ı Kerimin İsrailoğulları bağlamında bizlere öğrettiği soru sorma adabı üzerinde dikkatle düşünmek gerekiyor. İstediği cevabı almak ya da bir mükellefiyeti tehir etmek veya zaten kanıksadığı bir durumun meşruiyet zeminini güçlendirmek adına sorulan soruların soru olma haysiyetine sahip olmadığını bilmemiz gerekiyor.
 
Her soru aynı zamanda soran kişinin akli seviyesi ve muhakeme yeteneği hakkında muhataba bilgi verir. Yani kişinin sorduğu soruya bakarak onun aklını doğru işletip işletmediğini ve/veya muhakeme kabiliyetinin ne düzeyde olduğunu test edebiliriz. Bu zaviyeden olmak koşuluyla ülke olarak ramazan ayı münasebetiyle doğrudan ya da dolaylı bir şekilde gündemlerimizi meşgul eden soruların hiçbirinin soru olma haysiyetine sahip olmadığı tespitinde bulunursak, herhalde, abartmamış oluruz.
 
Ancak doğru sorular sorarak doğru cevaplar elde edeceğimizi unutmamalıyız.
 
Bundan dolayıdır ki, soruyu orucu bozan şeylerden, orucun bozduğu veya bozması gereken şeylere evirme gayretindeyiz. Ancak bu sorumuzun muhataplarının marka teologlar olmadığını belirtmek isteriz. Sorumuzun muhatabı, kendisini Müslim ve mü’min olarak tavsif eden her bir şahsiyettir.
 
Bu nedenle yazımızın başlığı üzerinde biraz tefekkür etmek gerekiyor diye düşünüyoruz? Hakikaten oruç bugün neyi ve neleri bozabilir ya da bozmalı? Sorunun zor olduğunun farkındayız. Dolayısıyla iki örnek üzerinden meramımızı anlatabileceğimizi düşünüyoruz:
 
Rivayet edilir ki, merhum İmam Humeyni(r.a) İran devriminin hemen ardından gerçekleşen ABD elçiliği baskınında esir alınan ve 444 gün boyunca iade edilmeyen elçilik çalışanları için, şayet serbest bırakılmazlarsa İran’a ağır gıda ambargosu uygulanacağı noktasında kendisine telkinde bulunan yakın çevresine şöyle cevap verir: “Onlar bize gıda ambargosu uygularlarsa biz de oruç tutarız.”
 
Orucun İmam Humeyni(r.a) örnekliğinde bozduğu unsurlardan biri ve en önemlisi küresel tahakküm dilidir. Humeyni(r.a), dinin hayattan soyutlanamayacağı gerçeğinin en güzel örneğini vererek modern/seküler/emperyal tahakküm karşısında esaslı bir duruşun tebarüz etmesine vesile olacak “İslami Bilgiyi” üretmiş ve gerek çağdaşlarına gerekse kendisinden sonra gelenlere yaşadığı zamana mü’mince tanıklık etmenin yani İbn-ül Vakt olmanın ne demek olduğunu öğretmiştir.
 
Özgün ve özgür bir İslami duruşun mümessilleri olmak için, sürekli maruz kaldığımız modern/seküler/emperyal/mütehakkim kibir karşısında din dilini direniş diline çevirecek “İslami Bilgiyi” üretmek mecburiyetindeyiz. Dolayısıyla orucun bozacağı şeylerin başında küresel emperyal kibir ve tahakkümün geldiğini ifade etmekte yarar var.
 
Modernitenin kendisini var kılabilmesi için ihtiyaç duyduğu argümanların başında, Şerif Mardin’in ifadesiyle, deamonik (nefsani-şeytani duygular) yapısının açığa çıkarıldığı/barizleştirildiği bireyler gelmektedir. Bu bireyler konformist ideallerin anaforunda hiçbir değer yargısının belirleyiciliğini kabule yanaşmadan hayatını devam ettirmeyi şiar edinmişlerdir. Dolayısıyla İman Humeyni(r.a)’nin işaret ettiği “direnişçi din dili” aslında 20. yüzyılın en önemli belirleyeni olan modern paradigmaya karşı esaslı bir duruşun ifadesidir.
 
Bir diğer örnek ise ait olduğu değerler sistemi bakımından farklılık arz etse de, yaslandığı değerler sisteminden direniş dili çıkarabilmiş bir şahsiyet olan Mahatma Gandhidir. Gandhi’nin İngiliz kolonyalizmini ve emperyalizmini ortadan kaldırmak için ürettiği direniş dili, modern tahakkümün kendisini en fazla dayattığı konformist dünya algısı ve deamonik yapısı açığa çıkarılmış birey tasavvurunun içselleştirilmemesi üzerine kuruludur.
 
Bugün Müslümanların en büyük handikabı dinlerinden hayata taalluk eden bilgiyi üretememiş ve üretemiyor olmalarıdır. İnsan hayatının her veçhesini tanzim eden İslam’ın “müdahil dili” hayattan soyutlandığında geriye içeriksizleştirilmiş ve ritüel eksenli bir “manevi tatmin vasıtası” kalmış olmaktadır. Şayet Müslümanlar hayata taalluk eden dini bilgiyi üret(ebil)miş olsalardı orucumuz küresel istikbarın istinatgahlarının bir bir çökmesini/bozulmasını sağlayabilirdi.
 
Din dilinin içeriksizleş(tiril)mesi ve değer üretemez hale gelmesinde hiç şüphesiz şiarlarının özgürlüğünü ve özgünlüğünü kaybetmesinin büyük rolü vardır. Muazzez İslam’ın en önemli şiarlardan olan ramazan ayı, modern/seküler paradigma karşısında ki mü’min duruşumuzu kavileştireceğine ve Kur’an ummanına daha fazla dalmamıza vesile olacağına, batıni/işraki/ezoterik spekülasyonların ve efsane/masal/menkıbe propagandalarının zihinlerimizi iğdiş ettiği bir aya dönüşmüş durumdadır.
 
Küresel kapitalizmin markalarının/şirketlerinin ramazan ayını kendi mevcudiyetlerini sağlamlaştırma adına araçsallaştırmaları ve Müslümanların da buna rıza göstermeleri aslında orucumuzun neleri boz(a)madığının bir göstergesidir.
 
İçinde yaşadığımız çağda her gün işgale, sömürüye, tecavüze, barbarlığa, tuğyana maruz kalışımızın sebeplerini düşünmek ve tüm bunları bozmak için orucu bir vesile kılmak mecburiyetindeyiz. Mezhebi, etnik, bölgesel, cemaatsel aşırılıklarımızın oruç tarafından bozulmasına niyet etmek ve bu müstesna ayı halihazırda Gazze de olduğu gibi direniş diline çevirebilmek mü’minliğimizi sadece bir iddia olarak değil ispat olarak ta barizleştirme noktasında müstesna bir olanak olacaktır.
 
Kamil ERGENÇ
kamilergenc@hotmail.com


Diğer Makaleleri