İhtisas Kurumları
HAREKET SPOR KLÜBÜ

HAREKET SPOR KLÜBÜ

GENÇ HAREKET SPOR KLÜBÜ

WEB SİTESİNE GİT
Mutlu Aile

Mutlu Aile

Mutlu Aile Mutlu Çocuk Eğt. Kül. ve Day. Der.

WEB SİTESİNE GİT
Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

WEB SİTESİNE GİT
GİV

GİV

Girişimci İş Adamları Vakfı

WEB SİTESİNE GİT
İnsan Vakfı

İnsan Vakfı

İnsan Eğitimi Kültür ve Yardımlaşma Vakfı

WEB SİTESİNE GİT
Kamil ERGENÇ

GÖZYAŞI VE TER

GÖZYAŞI VE TER
 
Acının ve ıstırabın her türlüsüne şahit olduğumuz bu zaman diliminde duygusal patlamalar ve zihinsel dumur hali yaşıyoruz. Öznesi olamadığımız bir dünyada sunulan/verili her ne varsa sorgulamaya dahi ihtiyaç hissetmeden içselleştiriyoruz. Maruz kaldığımız darbeler, bilincimizi zedeliyor. Bilinç yitimi, hem kendi kuşağımızı hem de gelecek kuşakları tehdit ediyor. Tarihi sorumluluklar alamamak ve tarihin dışındaymış gibi hareket etmek, edilgenliğimizi pekiştiriyor.
 
Karşı karşıya kaldığımız her zulümde sadece gözyaşı dökmek ya da slogan atmak haricinde bir şey yap(a)mıyoruz. Hayatı, ‘’kahrolsunlar’’ ve ‘’yaşasınlar’’ etrafında yaşamaya çalışıyoruz. Slogan atmanın vicdanlarımızı rahatlatacağı düşüncesi, özneleşmemizi ve sorumluluk almamızı engelliyor. Yalnızca sloganlara ayarlanmış tavırlar, küresel istikbarı korkutmuyor/rahatsız etmiyor. Sloganların heybetine sığınmak, anlık deşarjlar sağlıyor fakat uzun soluklu sorumluluklar aldırmıyor.
 
Modern hayat, insanı edilgenleştirdiği için insani olanı yüceltecek ve insana onurunu hatırlatacak istikrarlı eylemler karşılık bulamıyor. Modernlik, anlık tepkilere hasredilmiş bir hayat tasavvur ettiği için, modern insan geleceği olan/uzun soluklu pratiklere yönelik çabalara gerekli ilgiyi göster(e)miyor. En ciddi konularda dahi ortaya konulan tepkiler vicdanlarda makes bulmakta güçlük çekiyor. Eylemlerin, modern yaşam tarzını değiştirme talebi bulunmuyor. Tepkiler, duygusallıktan öteye gidemediği için insanı onursuzlaştıran hususların üzerine gitmek marjinalleştiriliyor/terörize ediliyor.
 
Karşı karşıya kaldığımız zulümlerin ve ıstırapların yalnızca gözyaşı dökerek ya da slogan atarak ortadan kalkmayacağının artık idrak edilmesi gerekiyor. Kavramlarımızı özgürleştiremediğimiz ve mümin duyarlılığını inşa edecek pratikler uğruna ‘’ter’’lemediğimiz müddetçe, edilgenlikten kurtulamayacağımızın şuurunda olmamız gerekiyor. Sadece slogan atmaya veya gözyaşı dökmeye endekslenmiş bir bilincin bizleri ahirette mesuliyetten kurtarmayacağının farkına varmamız gerekiyor. Gözyaşımızın ve sloganlarımızın, terlemek suretiyle istikrarlı, sebatkâr ve kavi adımlarla inşa edilmiş bir bilinçle desteklenmesi gerekiyor.
 
Bugünün müslümanı maruz kaldığı darbeler, kıyımlar ve zulümler karşısında akıttığı gözyaşından daha fazlasını, Murad-ı İlahiye muvafık bir hayatın pratize edilmesi ve sahih bir İslami bilincin inşa edilmesi uğrunda ‘’ter’’leyerek akıtmalıdır. Mümince bir duyarlılık, ancak takvanın görünürlüğünü arttırmaya yönelik bir çabanın kabul edilebilir bir çaba olduğunu gerektirir. Gözyaşı, ancak ardından akıtılan terle değerli olabilir.
 
Gözyaşı kalp kıvamımızı, ter ise zihin/bilinç kıvamımızı arttırır. Gözyaşı terle beslenmiyorsa nakıstır. Ter, bilinç inşasının ve istikrarlı/kararlı/hikmetli eylemliliklerin nişanesidir. Ter, hakikatin inşası uğruna gösterilen çabanın ve atalet girdabında bilinçsizce, adeta bir ot gibi, kendisini determinizmin girdabına bırakmış ve zihnen köleleştiği/duyargaları örselendiği için kof eylemlilikler üreten köhne bir fikir batağında sızım sızım sızlayan benliğin kendisini yeniden inşa etmesinin ve beşerlikten insanlığa doğru yücelmesinin ifadesidir.
 
Terlemeyi göze alamayanlar edilgenliği göze almış demektir. Terlemeyi göze alamayanlar, nesneleşmeyi benimsemiş demektir. Terlemeyi göze alamayanlar, bilinç inşasını terk etmiş ve algı ve umutlarını başkalarına emanet etmiş demektir. Terlemeyi göze alamayanlar, sorumluluk almayı ve mümin duyarlılığını kavileştirmeyi gerektiren adımlar atmayı terk etmiş demektir. Terlemeyi göze alamayanlar, gözyaşının yeterliliğine inanmış demektir. Terlemeyi göze alamayanlar, sloganların gölgesine sığınarak sıkılı yumruklarını nereye ve nasıl savuracaklarını bilmeden, aylar süren karanlığa mahkûmiyetten sonra güneşe çıkmış buzağılar gibi, sağa sola seğirten bir psikolojinin mahkûmu olmuş demektir.
 
Terlemeyi göze al(a)mayanlar, şeytanı şeytanlık yaptığı için suçlama gafletine düşmüş demektir. Şeytanı suçlamak, Sünnetullahı bilmemektir. Şeytana şeytanlık yaptığı için kızmak, ilahi hikmeti ve insanın dünya sürgününün serencamını idrak edememektir. Şeytanı iğva ve iğfal için suçlamak, Kitab-ı Kerim’den bihaber olmak demektir. Şeytanı suçlamak, bilinci ve iradeyi değersizleştirmek/tahfif etmek demektir. Şeytanı suçlamak, bünyedeki hastalıkları görmemek demektir.
 
Bugünün müslümanı maalesef, şeytanı suçlamaktan bir türlü kendisini hesaba çekmeye vakit bulamamaktadır. Suçu hep başkalarında arama hastalığı nedeniyle bugünün müslümanı sağlıklı ve sahih değerlendirme yapma imkânını kaybetmiştir. Sahih ve sağlıklı bir değerlendirme yapabilmek için kendimize dönüp objektif yargılamalarda bulunmamız gerekmektedir. Şeytan, görevi/işi gereği Müslümanların arasındaki bağları zayıflatmak ve onları iğfal etmek için çabalayacaktır. Bunu yapmak içinde, atlıları ve yayalarıyla, en olmadık yol ve yöntemleri kullanacak ve bazen bizim iyiliğimizi düşündüğünü dahi ifade edecektir.
 
Bugünün Müslümanlarının yaşadıkları ıstırabın sorumlusu sadece şeytan, yani şeytanın temsilcisi sayılan, ABD ve İsrail değildir. Bütün suçu ABD ve İsrail üzerine atmak, kolaycılığa kaçmaktır. Sömürgeleştirme/işgal edebiyatını sürekli gündeme getirerek ‘’bizi onlar bu hale getirdi’’ ifadesinin realitede bir karşılığı yoktur. Bu hale düştüysek, mesuliyet kendimizindir. Eğer bir yerde sömürgeleştirme var ise, orada sömürülmeye müsait bir durum var demektir. Sömürgeyi sorgulayanların neden sömürülmeye müsait hale geldiklerini de sorgulamaları gerekmektedir. Müslümanların sürekli oyuna gelen ve kullanılan bir pozisyonda olmaları, küresel küfür cephesinin değil Müslümanların kabahatidir.
 
Üzerimize yağan bombaların ardından gözyaşı döken Müslümanların, ümmetin vahdetini ve bilincini arttırmaya yönelik ‘’ter’’ gerektiren çabalardan özenle kaçınmasını nasıl açıklamak gerekir? Furuat kabilinden meselelerden dolayı birbirlerinin kanını döken Müslümanların düşmanı dışarıda aramasının ve ABD- İsrail eksenini şer ekseni ve düşman olarak nitelemesinin hiçbir hakikat tarafı yoktur. ABD ve İsrail hattının vazifesi zaten Müslümanların birliğini bozmak ve kendi içlerinde yıllarca yaşadıkları mezhebi ayrışmaların aynısını Müslümanların yaşadıkları yerlerde cari kılmaktır. Asıl sorun, kendisini Müslüman olarak adlandıran insanların bu tuzaklara çok kolay düşmeleri ve kendilerini küresel küfür cephesinin oyuncağı haline getirmeleridir.
 
En basit meselelerini dahi küresel lordlar olmadan çözemeyen Müslümanların, zulümler/işgaller/kıyımlar karşısında gözyaşı dökmeleri kanaatimce ehemmiyetsizdir. Gözyaşı, ancak yeterli oranda ter akıtıldıktan sonra değer kazanabilir. Tahrikler karşısında sebatkar ve ilkeli duruşunu muhafaza etme bilincinden yoksun bir Müslümanlığın, bugünün küresel küfür cephesiyle başa çıkma imkanı yoktur. Yüzyıl önce küresel lordlar tarafından çizilmiş sınırları sanki hep varmış gibi içselleştiren ve bu sınırları etnik, mezhebi, coğrafi ve kültürel ayrışma unsuru haline getiren bir algının İslamiliğinden bahsedilemez. Mezhebini din edinmiş ve davet/tebliğ anlayışını mezhep propagandası üzerine kurmuş bir algının, mümince bir duyarlılığı ikame etmesi ham bir hayaldir.
 
Mümince bir duyarlılık ancak ve ancak Kitab-ı Kerime ve sahih sünnete ram olma yolunda ‘’ter’’lemekle mümkündür. Mukaddes Kur’an’ın ve sahih sünnetin inşa etmediği bir bilinçten sahih eylemlilikler ve hikmetli söylemler beklemek mümkün değildir. Müslümanlar olarak, maruz kaldığımız ıstıraplar karşısında akıttığımız gözyaşından daha fazlasını mümince bir duyarlılık ve mümince bir bilincin inşası uğrunda ter akıtarak, ciddi sorumluluklar almamız gerekiyor. Etnik, mezhebi, coğrafi ve kültürel farklılıkları ayrışmanın öznesi değil muarefenin nesnesi kılmamız gerekiyor. Aksi takdirde küfrün tasallutundan kurtulmamız mümkün değildir. Vesselam…
 
Kamil ERGENÇ
kamilergenc@hotmail.com
 
 

Diğer Makaleleri