İhtisas Kurumları
HAREKET SPOR KLÜBÜ

HAREKET SPOR KLÜBÜ

GENÇ HAREKET SPOR KLÜBÜ

WEB SİTESİNE GİT
Mutlu Aile

Mutlu Aile

Mutlu Aile Mutlu Çocuk Eğt. Kül. ve Day. Der.

WEB SİTESİNE GİT
Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

WEB SİTESİNE GİT
GİV

GİV

Girişimci İş Adamları Vakfı

WEB SİTESİNE GİT
İnsan Vakfı

İnsan Vakfı

İnsan Eğitimi Kültür ve Yardımlaşma Vakfı

WEB SİTESİNE GİT
Abdulkadir SEVEN

Ramazan, arınma ameliyesi...

Abdulkadir Seven  
 
Yaşam yolculuklarında kullarına öğüt almaları ve düşünmeleri için konaklar var eden, içinde kat kat sevapların ve mükâfatların olduğu mübarek mevsimler nasip eden ve bu mevsimleri de duaların kabul olunması için beklenilen günler kılan Allah’a hamdolsun. Salât ve selam “Kim Ramazan’da iman ederek ve sevabını yalnızca Allah’tan bekleyerek oruç tutarsa geçmiş günahları bağışlanır” diye buyuran MUHAMMED (s.a.v)’in ailesinin, ashabının ve kıyamete kadar ona tabi olacakların üzerine olsun.

“O Ramazan ayı ki, insanları irşat için, hak ile batılı ayıracak olan, hidayet rehberi ve deliller halinde bulunan Kur’an onda indirildi. Onun için sizden her kim bu aya şahit olursa onda oruç tutsun.” (2, Bakara/185)
“O Ramazan ayı ki, Kur’an onda indirilmiştir...” (Bakara 185)

Ramazan kelimesi sözlükte şu manaları içermektedir: Yaz sonunda, güz mevsiminin evvelinde yağıp yeryüzünü tozdan temizleyen yağmur; güneşin hararetinin şiddetinden kızgın yerde yalın ayak yürümek ve yanmak; kılıcın iki taş arasına konulup, keskinleştirmek için dövülmesi, bir de Allah’ın güzel isimlerinden bir isim...

Ramazan orucu; arınma, bilenme ve korunma eylemi olarak mü’minlerin hayatına yansıyor...

Cahiliyenin kokuşmuş ve kirli havasından vahyin iklimini soluma seferi... Kirli işleri ve kirli hesapları kapatma kararı...

Kirli ellerin, çirkin işlerde gösterdikleri cesarete, karşı koyabilme yürekliliği...

Ruhlardaki çölleşme, yüreklerdeki çoraklaşma bu yağmura muhtaç... Kir, kin, küf, pas... Çürüyen bir toplum... İnsanlık bu yağmurla ne zaman buluşacak?

Ramazan yağmuru ile başlayan bir temizlik harekâtı... Temizleme ameliyesi... Temizlenme eylemi... Önce kendimizden başlayarak... Bu yağmura gözyaşlarımızın iştirakini sağlayarak bilenme, arınma, direnme disiplinine dâhil olmak durumundayız. Ramazan ateşi... İştah, şehvet, heva, hırs ateşlerini etkisizleştirecek oruç ateşi...

Yüreklere bu ateş düşmeden öteler ötesi ile iletişim kurulabilir mi? İslami yaşam, “avuçta tutulan kor ateş” değil mi? Bu “ateş”e razı olanlar, sebat edenler ancak ebedi ateşten kurtulacak ve kazanacak. Oruç, fıtratta gizli olan dinamikleri harekete geçirip, ateşlemektir...

Ramazan, bilenmektir... Şirke, zulme, münkere karşı duyarlılığın, teyakkuzun uç noktası... Mücadele ruhu ile müzeyyen ve mücehhez olmak... Derunî bir donanım, kalbi bir tekâmüldür... Hz. Meryem kamuoyunun itham ve iftirasını “sükût orucu” ile karşılıyordu. Bu bir tavır alıştır.(1) 

“Oruç bir kalkandır.”

Orucun korumasına girmek... Korkular, kuşkular, kaygılar karşısında korunma, kaygan zeminde ayakları sağlamlaştırma, adımları hızlandırma çabası... Bu açıdan bugünler “kulluk kalitemizi” test edebilme fırsatını bize veriyor. Oruç aynı zamanda “irade”nin bağımlılıklarından, zafiyetlerden, acziyetlerden sıyrılma ve özgürleşme eylemidir. Rabbin rızası ile buluşmak için bir irade ortaya koymaktır. Sonuçta hedeflenen ise; Allah’ın ahlâkı ile ahlaklanmak... O’nun izzeti ile izzetlenmek... Nuru ile nurlanmak... Allah’ın boyası ile daha bir güzel boyanmak arzusudur.

Kulluğun idraki ve direnci koruma ayıdır ramazan. 

Herkes uyurken uyanık olmak, Mevla’nın rahmet iklimine girmek, muhabbet ve merhamet meclisine dâhil olan müstesna kullardan olmak demektir.
Gece, tatlı ve yumuşak yatakları sırf ALLAH Teâlâ’nın rıza-yı şerifi için terk ederek ilâhî huzura yalnızca muhabbet ve aşk sebebiyle baş koymanın adıdır ramazan.

Kendini tutmanın adıdır… Şunu iyi iliyoruz ki kendini tutmak adam işi, zor iş. Oruç bizi işte bu zor işe çağırıyor. Kendisini tuttuğumuzu sandığımız oruç, aslında bize kendimizi tutmayı öğretiyor. Yeme ve içme güdümüzü, şehvet güdümüzü denetim altına almayı öğütlüyor.
Yeme güdüsünü denetim altına alamayan kişinin açlık korkusuna tutulduğunu biliyoruz. Açları doyurmak kolay; fakat açlık korkusu çekeni dünyayı yedirseniz doyuramazsınız. Bunu da biliyoruz.

Oruç tutmak, içgüdülerini tutmak. Onları kontrol altında tutmak. Bilinçaltının bilince egemen olmaması için, bilinçaltını daima gözaltında tutmak. Böylece bilincin, ayartıcı benliğin esiri olmasının önüne geçmek.

İhvan-ı Müslimin’e!

Hasan el-Benna şöyle diyor: “Ramazanı fırsat bilin. Kararlı, alacağı son dersin başarılı olmasını bekleyen, sebepler ve yollar arayan bir halde ilk günden bu okula girin. Tövbenizi her zaman yenileyin, Kuran’ı dikkatlice okuyun, nefsinize orucun faydasını hissettirin, gücünüz yettiğince namaz kılın, çokça düşünüp tefekkür edin, ruhlarınızla birlikte madde dünyasından sıyrılıp ulvi âleme yükselin ve gözlerinizi oruçluları ayrıcalıklı tutan şu ayete dikin {Ey iman edenler! Oruç sizden öncekilere yazıldığı gibi size de yazıldı. Umulur ki sakınırsınız} ve oruçtan takvaya ulaşmış olarak çıkın.”

Müslümanlar “Hannas"ın vesveseleri”ne karşı uyanık olalım!

Amelleri yiyip bitiren şu kötülüklerden uzak duralım.

Suizan

“Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının Çünkü zannın bir kısmı günahtır Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın Birbirinizin gıybetini yapmayın Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının Şüphesiz ALLAH tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir” (Hucurât, 49/12) buyrulmaktadır. 
Ayette açıkça belirtildiği gibi, bir Müslüman diğer Müslüman kardeşleri hakkında iyi niyet (hüsnü zan) beslemelidir zira bu imanımızın gereğidir. Ayrıca fitnenin def’i böyle bir tutumu gerekli kılmaktadır. Birbirimiz hakkında iyi düşünmeli ve birbirimize müminler olarak güvenmeliyiz. Bir kişi hakkında iyi düşünmek ve ona güvenmek, onunla ilgili gerekli tedbirlerin alınmasına engel de teşkil etmemelidir. Bu, her kes için geçerli ve hatta gerekli bir kuraldır.

“Ben Hz Peygamberin Kâbe’yi tavaf ettiğini ve (tavaf esnasında) şöyle söylediğini gördüm”: “(Ey Kâbe!) Sen ne güzelsin ve senin kokun ne güzeldir. Senin azametine ve senin kutsallığının azametine hayranım Muhammed’in canı (kudret) elinde olan (ALLAH)’a yemin ederim ki, müminin hürmeti ALLAH katında senin hürmetinden şüphesiz daha büyüktür Müminin malı, kanı ve hakkında hüsnü zanda bulunma kutsallığı (seninkinden üstündür)”[2]


“(Ey Müslümanlar!) Başkalarının gizli hallerini araştırmayın koklamayın, (haksız yere) rekabet etmeyin, birbirinize haset etmeyin, birbirinize kin tutmayan, birbirinize sırt çevirmeyin. Ey Allah’ın kulları! Allah’ın emrettiği şekilde kardeş olun Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu mahrum bırakmaz, onu tahkir etmez. Kişiye şer olarak Müslüman kardeşini tahkir etmesi yeterlidir. Müslüman’ın her şeyi; malı, kanı ve ırzı diğer Müslüman’a haramdır veya (Her Müslüman’ın malı, kanı ve ırzı diğer Müslüman’a haramdır) ALLAH sizin suretlerinize ve kalıplarınıza bakmaz, fakat kalplerinize ve amellerinize bakar. Takva şuradadır Hz. Peygamber (sav) eliyle göğsünü işaret etti (bazı rivayetlerde üç kere) “Sakın ha! Birbirinizin satışı üzerine satış yapmayın. Ey Allah’ın kulları kardeş olun Bir Müslüman’ın kardeşine, üç günden fazla küsmesi helal olmaz”[3]

“Süfyan bin Abdullah es-Sakafı (ra)’dan; şöyle demiştir: Ben; Ey Allah’ın Resulü! Sıkıca sarılacağım bir şeyi bana anlat (tavsiye buyur), dedim O da; “Rabbim Allah’tır” de ve dosdoğru ol” buyurdu Ben de: Ya RESULÛLLAH! Benim hakkımda en çok korktuğun şey nedir? Diye sordum Bunun üzerine Resulûllah (s.a.v) kendi dilini tuttu Sonra: “İşte bu” buyurdu”[4]

Düşüncelerimiz ve dillerimizle kardeşlerimizi koruyalım. Kalp ismi üzere her daim döner. Bir hayır işler birde bakarsınız günaha meyyal. Bize düşen ise mü’minlerin günahını ifşa etmekten ziyade korumaktır.

GIYBET

Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz ölü kardeşinin etini yemek ister mi? Bundan tiksindiniz (değil mi)! (Hucurât/12)

Cabir ve Ebu Said Hz. Peygamber'den (s.a) şöyle rivayet ediyorlar:
Gıybetten kaçınınız! Muhakkak ki gıybet, zinadan daha kötüdür. Çünkü kişi, bazen zina eder, tevbe eder ve ALLAH tövbesini kabul eder. Gıybet yapan bir kimse ise, gıybeti yapılan kişi kendisini affetmedikçe ALLAH tarafından affedilmez.(5)

Enes (r.a) Hz. Peygamber'in şöyle dediğini rivayet eder:
İsrâ gecesinde yüzlerini tırnaklarıyla paramparça eden bir kavmin yanından geçtim. Cebrail’e 'Bunlar kimlerdir?' diye sordum. Cebrail 'Bunlar halkın gıybetini yapan, haysiyet ve mürüvvetlerine dil uzatanlardır!' dedi. (6)
Selim b. Cabir şöyle anlatıyor: Hz. Peygamber'e gelerek dedim ki: 'Bana bir hayır öğret ki ondan faydalanayım!' Şöyle buyurdu: Sakın yaptığın iyiliğin hiçbir şeyini az görme; isterse bu, elindeki kovadan su isteyen adamın kabına su boşaltmak olsun. Müslüman kardeşini güler yüzle karşılamanı tavsiye ederim. Dönüp gittiğinde de sakın gıybetini yapma! (7)

Berrâ b. Âzib der ki: Hz. Peygamber, evlerinde oturan hanımlara bile duyuracak derecede bize bir hutbe okuyarak şöyle buyurmuştur:

Ey sadece dilleriyle iman edip kalbiyle iman etmeyen kimseler! Sakın Müslümanların gıybetini yapmayın. Kusurlarını araştırmayın! Çünkü Müslüman kardeşinin kusurunu araştıran bir kimsenin kusurunu ALLAH araştırır ve ALLAH kimin kusurunu araştırırsa, onu evinin içinde olsa bile rezil eder.

Enes dedi ki: Hz. Peygamber (s.a) bir gün oruç tutmayı emrederek şöyle buyurmuştur: “Sakın ben kendisine izin vermedikçe hiçbir kimse iftar etmesin! Bunun üzerine halk oruç tutup akşamladı. İftar zamanı kişi gelir ve 'Ey ALLAH'ın Resulü! Ben bugünü oruçlu geçirdim. İftar için bana izin ver' derdi. Hz. Peygamber de kendisine izin verirdi. Böylece biri diğerini takiben izin almaya gelirlerdi. En sonunda bir kişi geldi ve dedi ki: 'Ey ALLAH'ın Resulü! Kureyş'ten iki genç kız oruç tutmuşlar, sana gelmekten utanıyorlar. İftar için kendilerine izin ver'. Hz. Peygamber adamdan yüz çevirdi, adam sözünü tekrarladı, Hz. Peygamber yine onun sözüne kulak vermedi. Adam tekrar etti, bunun üzerine Hz, Peygamber şöyle buyurdu: Onların ikisi oruç tutmamıştır. Bütün gün halkın etini yiyen bir kişi nasıl oruçlu sayılır? Git onlara şöyle de: Eğer oruçlu iseler istifra etsinler. Bunun üzerine adam onlara gelerek durumu haber verdi. Onlar istifra ettiler. Onların ağızlarından kan çıktı. Adam Hz. Peygamber'e gelip haber verdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurdu: Nefsimi kudret elinde tutan Allah’a yemin olsun ki onlar bu kan parçasını karınlarında bıraksaydılar, ateş ikisini de yerdi. (9)

Hz. Peygamber (s.a) Maiz b. Malik’i recmettiği zaman bir kişi yanındaki arkadaşına dedi ki: 'Bu (Maiz), köpeğin ansızın ölmesi gibi öldü!' Hz. Peygamber, bu iki kişi beraberinde olduğu halde bir leşin yanından geçti ve o iki kişiye dedi ki:

Şu leşi parçalayıp yiyiniz!
Onlar 'Ey ALLAH'ın Resûlü! Biz leş mi yiyelim?' dediler. Hz. Peygamber şöyle buyurdu: İkinizin, Müslüman kardeşinizin ölüsünden yemiş olduğunuz şey, bu leşten daha pis kokuyor.(10)

Ey Allah’ın halisane kulları bunca ayet ve hadise binaen hala kardeşlerinize zan ve gıybet ederek mi? İftarlarınızı yapacaksınız. Malayani ve boş işlerden yüz çevirip hak ve hakikat namına zikir ve hal üzere olmaktan hala kaçınacak mıyız? Davetçi kardeşlerimiz muhataplarına muhakkak hayrı anlatmalı ve bir fidan gibi onların bağrında yeşermesine vesile olmalıdır.

Bu Ramazan"ı iyi geçirmemiz lazım Müslümanlar.. Onun için şimdiden bu konu üzerinde düşünmeye başlayalım. İbadet ve dua en başta tabii. Sonra da dualarımızı, ibadetlerimizin anlamını hayata geçirmek için eyleme geçmemiz gerekiyor.

Müslümanların gündemi ve havalar oldukça sıcak. Bu Ramazan son derece zor geçecek. Kim bilir, belki de bu Ramazan, bu işleri düşünmek için son Ramazan"dır… Ne olur ibadetlerimizi terk etmeyelim. Dua edin, zikredin bol bol. Bunların anlamını düşünün ve bunu eyleme dönüştürün/dönüştürelim.
Saflarımızı sıklaştıralım, aramızda tefrikaya düşmeyelim. Dini konularda tartışmayalım. Öfkelerimizi yutalım. Damarlarımızda akan kan gibi… Kulak işitir, göz yaşlıdır. Ruh huşu eder, kalp ah çeker… Bu yolun Hak Savaşçılarına.

Son olarak üstat Sezai Karakoç’un şiiriyle konumuzu bitirelim inşallah. Selam ve dua ile kardeşlerim.

İnsan ve Oruç

Oruç, ruhun sesi gelir her yıl

Gümüş topuklarını dokundurur kalbimize

Vücut dönmeğe başlar bir tapınağa kurban gibi

Yapılır örtülür uçurumları yakan dualardan

Ten ruhun avuçlarının içinde

Hilkat günlerinin yeniden oluşun terlerini döker

İnsan gecesini değiştirir gündüzüne erer

Bir mevsime döndürür zamanı hiç değişmeyen

İnsanın olma vaktidir bu erme fırsatı

Ruh emzirir anne gibi yeri göğü fecri

Yeni bir insan gelip nöbete duracaktır

Eskisi çürümüş bir heykel gibi devrildiğinden

Ey oruç, diriltici rüzgâr, İslam baharı

Es insan ruhuna inip yüce ilham dağından

Kevser içir, âbıhayat boşalt kristal bardağından

Susamış ufuklara insan kalbinin ufuklarına

(Sezai Karakoç)

Kaynaklar:
1-Şehrullah. Oruç günleri Ramazan kayan
2-İbn-i Mace, Fiten 2 II, 1297
3-Buhari,Nikâh, 45 VI, 136-137 Edeb,57,58, VII, 88-89 Feraiz, 2, Müslim,Birr,28-34, III, 1985-1987Ebu Davud,Edeb, 40-56 V, 196-217 Tirmizî, Birr, 18 IV, 325
4-İbn-ı Mace, Fiten, 12 II, 1914
5-İbn Ebî Dünya, İbn Hibban
6-Ebu Dâvud
7-İmam Ahmed, İbn Ebî Dünya
8-İbn Ebî Dünya, Ebu Dâvud
9-İmam Ahmed
10-Ebu Dâvud, Nesâî



Diğer Makaleleri