İhtisas Kurumları
HAREKET SPOR KLÜBÜ

HAREKET SPOR KLÜBÜ

GENÇ HAREKET SPOR KLÜBÜ

WEB SİTESİNE GİT
Mutlu Aile

Mutlu Aile

Mutlu Aile Mutlu Çocuk Eğt. Kül. ve Day. Der.

WEB SİTESİNE GİT
Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

WEB SİTESİNE GİT
GİV

GİV

Girişimci İş Adamları Vakfı

WEB SİTESİNE GİT
İnsan Vakfı

İnsan Vakfı

İnsan Eğitimi Kültür ve Yardımlaşma Vakfı

WEB SİTESİNE GİT
Kamil ERGENÇ

RAMAZANI MUHAFAZAKÂRLAŞTIRMAK

Müdahil ol(a)madığımız tanımlamaların mahkûmları durumundayız. Kendimizi kendi dışımızdakilerin tanımlarından öğreniyoruz. Kendimiz olamadığımız ve kendimizi özgün bir kimlik olarak tebarüz ettiremediğimiz için kendi dışımızdaki tanımların kalıplarına girmek gibi korkunç bir bilinç krizi yaşıyoruz.
 
Özgün ve özgür bir mü’min duruşu temsil edemeyenler, dışarıdan tanımlamaların kalıplarına girmeye mecbur kalırlar.
 
Kimliğimizi barizleştirme yolunda ceht etme sorumluluğumuzun ertelenmesi ve/veya ihmal edilmesi kadar fecaat bir durum olamaz. Kim olduğumuzu ve nerede durduğumuzu özgün ve özgür bir şekilde ortaya koyamadığımız müddetçe nesneleşmekten/edilgenlikten kurtulamayacağız. Kimliğimizi barizleştirmenin yolunun istinatgâhlarımıza yaslanarak bilgi üretmekten geçtiğini hatırlamamız gerekiyor.
 
Kendi gündemlerimizi oluşturamadığımız için sanal gündemlerle oyalanmak zorunda kalıyoruz. Sanal gündemler iğfal edici medya unsurları eliyle zihinlerimize zerk ediliyor. Hayati soru(n)larımız olmasına rağmen her şeyin güllük gülistanlık olduğu zaman diliminde yaşıyor gibiyiz. Bu durum aslında bugünde yaşamadığımızın delili olarak beliriyor. İthal gündemler aziz zamanlarımızı israf ediyor.
 
Kitab-ı Kerime ram olmamızı gerektiren bir ayın aziz ve mübarek havasını teneffüs etmemiz gerekirken; hurafe, bidat, spekülasyon ve klişelerle kuşatılmış bir ramazana şahitlik ediyoruz. Medya efsunu eliyle en aziz vakitlerimiz heba olmaktan kurtulamıyor. İnsanlık tarihinin en müstesna inkılabını gerçekleştiren vahyin inzal olduğu bu ay, ezoterik/batıni/işraki spekülasyonlar ve ulus devletçi klişeler yoluyla bizden çalınıyor. Tarihe adeta bir tusunami dalgası gibi dâhil olan ve çok kısa bir sürede küreselleşen muazzez İslam, bir tarafta mezhep holiganizmi gibi ilkel/primitif yollarla terörize edilirken, diğer tarafta küresel istikbarla uzlaşabilen bir pozisyona itiliyor. Müslüman toplumlar ise bu iki şıkka mahkûm bir bilinç körlüğü içerisinde hayat sürüyor. Nasıl bir İslam algısına sahip olacağımıza dahi dışımızdakiler karar veriyor.
 
Verili olana karşı itiraz sesimizi gürleştirmek mecburiyetindeyiz.
 
Mümin kimliğimizi barizleştirme ve Müslim kimliğimizle var olma mücadelesini ertelediğimiz için artık muhafazakâr olarak tanımlanıyoruz. Geçmişte de fundamentalist, radikal, siyasal İslamcı gibi yine kendi dışımızdan tanımlamalara maruz kalmış ve bu tanımlamalara uygun eylemlilikler geliştirmiştik. Şimdi ise muhafazakâr tanımına uygun eylemlilikler geliştiriyoruz ve bundan hiç rahatsız olmuyoruz.
 
Muhafazakâr tanımlamasına itiraz edecek bir İslami bilinçten yoksun olduğumuz için bize biçilen bu kavramın kalıpların uymaya çabalıyoruz. Kendimizi mimin kimliğimizle var kılamadığımız için yaşantımızı bize dayatılan kimliklere göre şekillendirme kofluğuna duçar oluyoruz. Muhafazakâr tanımlama karşısında feryat etmemiz gerekirken bu sefil tanımı içselleştirmeye çalışıyoruz.
 
Mümin duruşumuzun muhafazakârlığın pespayeliği ve sefilliği karşısında isyan etmesi gerekirken bizler bu kimliği İslamileştirmeye çalışıyoruz. Muhafazakârlık İslami ilkelerle asla ve kat’a bağdaşmamasına rağmen bizler bu kimlikle anılmaya rıza gösteriyoruz. Muhafazakârlığın modern tahakkümün kavileşmesine aracılık eden yönünü ne yazık ki fark edemiyoruz. Bizden olanların iktidarlarının meşruiyeti için sığındıkları muhafazakârlık kavramının, mümin kimliğin yerine ikame edilmesine sessiz kalışımız kabul edilebilir değildir.
 
“İki günü birbirine denk olan ziyandadır” diyen bir dinin muhafazakârlıkla barışık olması düşünülemez. Bizler her yeni güne bir öncekinden daha yoğun ve daha anlamlı çabalar ortaya koymak için uyanmak mecburiyetindeyiz. Her günümüzün bir öncekinden daha velut ve daha kayda değer geçmesi gerekiyor. “İnsana ancak çabasının karşılığı vardır” diyen bir dinin mensupları muhafazakârlığın sığ sularında kulaç atmak yerine, bütün zamanları muştulayan mübarek İslam dininin küresel/evrensel dilini kuşanmak mecburiyetindedirler.
 
Bütün bir insanlık ailesine karşı sorumlu olduğumuzu unutmamalıyız.
 
Muhafazakârlık Fransız İhtilali sonrası ortaya çıkan ve Avrupa tarihinde bir anlam ifade eden, dolayısıyla bizim toplumlarımızda hiçbir karşılığı olamayan duruşun adıdır. Muhafazakarlık, Avrupa’da ki katı ve imhacı gelenek karşıtlığını bir nebze olsun kırmaya çalışan ve geleneği-ki bu gelenek içinde dini unsurlar ağırlıktadır- modernleşme sürecinde araç olarak kullanmayı yeğleyen/öneren pragmatik tavrın adıdır. Muhafazakârlığın din algısı modern paradigmanın olumlanmasına hizmet eder. Bu nedenle muhafazakârlıkta din araçsallaştırılmıştır.
 
Bütün bir insanlığa karşı sorumlu olması gereken Müslümanların kendilerini muhafazakâr tanımlamalar içine hapsetmesi, geleneklerinin “din”leşmesine ve patolojik bir durum olan sürekli bir geçmişe doğru düşünme hastalığına duçar olduklarının işaretidir. Bütün bir yeryüzünü ilahi rızaya muvafık eylemliliklerle doldurması gereken Müslümanların modern tahakkümün aracı durumundaki muhafazakârlığın kofluğuna teslim olmaları, dinlerini tarihselleştirmeleri anlamına gelir. Her zaman ve zeminde mü’mince kendine özgülüğün dışavurumlarını göstermesi gereken mü’minler topluluğunun muhafazakârlık gibi iddiasız ve donuk/statik bir tavra teslim olması kabul edilemez.
 
Bütün bir hayatımıza yayılması gereken ve mü’minliğimizin en bariz göstergesi olan müteyakkız halimizin en üst düzeyde olması gereken ramazan ayının bizzat Müslümanlar tarafından muhafazakâr dilin esaretine terk edilmesi kadar pespaye bir durum olamaz. İnkılabı duruşumuzun kavileşmesi gereken bir ayın, narkotik eylemliliklerle iğdiş edilmesine rıza göstermek, aziz dinimizin vülgarize edilmesine rıza göstermek demektir. İslam’ın insanlığa sunduğu mü’min duruşun en kâmil manada tebarüz ettirilmesi için rabbimiz tarafından ikram edilen bu mübarek ayın oruç baba, zuhurat baba, telli baba gibi “babalar fetişizmine” kurban edilmesi; türbe severlik, hırkayışerifcilik, sakalışerifcilik sayesinde içeriksizleştirilmesi putkırıcı vahyin ruhuna aykırıdır.
 
Mensubunu harekete geçiren ve özneleştiren bir dinin bugün kitlesel anestezi aracı haline gelmesi karşısında tavır almak mecburiyetindeyiz.
 
Mü’min sorumluluğumuz mü’mince bir isyan ahlakını da tazammun eder. Ramazan gibi modernite karşısında ki en esaslı duruşun/direnişin nişanesi olması gereken ve Kitab-ı Kerimin inkılabı deryasına her zamankinden daha fazla dalmamızı salık veren bir ayın, muhafazakar bayağılıkların sergilendiği ritüel mevsimi haline gelmesinin karşısında olmak durumundayız. Mübeccel İslam dininin direniş ve diriliş aşılayan şiarlarının sığlaştırılması/içeriksizleştirilmesi/pısırıklaştırılması karşısında mü’mince isyan ahlakımızı kuşanmak durumundayız. Vesselam…
 
NOT: Temmuz ayını idrak ederken 34 yıl önce 5 Temmuz günü faili meçhul bir cinayetle aramızdan ayrılan mefkûre savaşçısı öğretmen Sedat YENİGÜN’ü hatırlamak boynumuzun borcudur. O, Türkiyeli Müslümanların sağcı/muhafazakâr ve millici çizgiden tevhidi bilinçlenme sürecine geçişinde adeta bir mübariz edasıyla koşturdu. Mekânı cennet olsun.
  
Kamil ERGENÇ
kamilergenc@hotmail.com

Diğer Makaleleri