İhtisas Kurumları
HAREKET SPOR KLÜBÜ

HAREKET SPOR KLÜBÜ

GENÇ HAREKET SPOR KLÜBÜ

WEB SİTESİNE GİT
Mutlu Aile

Mutlu Aile

Mutlu Aile Mutlu Çocuk Eğt. Kül. ve Day. Der.

WEB SİTESİNE GİT
Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

WEB SİTESİNE GİT
GİV

GİV

Girişimci İş Adamları Vakfı

WEB SİTESİNE GİT
İnsan Vakfı

İnsan Vakfı

İnsan Eğitimi Kültür ve Yardımlaşma Vakfı

WEB SİTESİNE GİT
Kamil ERGENÇ

OLDUKÇA İŞLEVSEL ‘’SUUD’’ KARTI

Mısır’da gerçekleştirilen darbeye başta Suud olmak üzere Körfez Ülkeleri’nin finansal destek sağlaması, dikkatlerimizi bir kez daha bu ülkelerin, en başta da Suud’un, gerçek misyonuna çekmiş bulunuyor. 20.yüzyılın başlarından itibaren dönemin emperyal gücü İngilizlerle işbirliği yaparak devlet olma sürecini tamamlayan Suud, dünya sistemi tarafından tanınmasını yeni dünya düzeninin temsilcisi sayılan ABD emperyalizmine borçludur. Suud’un bir devlet olarak teşekkül et(tiril)mesi 1.dünya savaşında Osmanlı’nın, bir çok cephede savaşmasından dolayı, zayıflamasının bir sonucuydu.
 
1930’lu yıllarda ABD’li petrol şirketleriyle anlaşmak suretiyle rezervlerinin işletme hakkını teslim eden Suud, 2.dünya savaşı sonrası dünya sisteminde ki en önemli petrol üreticisi -dünya petrolünün yaklaşık %13’ü- ülke olma pozisyonuna gelmiştir.1970 yıllara gelindiğinde ise Suud, ABD’nin bu coğrafyadaki ileri karakolu olmuştur. Ülkede yönetim kademesinde bulunan Al’i Suud Hanedanlığı, tıpkı 19.yüzyıl Osmanlı’sında olduğu gibi, batı modernleşmesiyle büyülenmiş ve çocuklarını batılı okullarda okutmak suretiyle Müslüman görünümlü fakat modern değerler sistemiyle barışık bir devlet imajına sahip olmuştur. Suud’un Mekke ve Medine gibi İslam ümmetinin iki mukaddes beldesine ev sahipliği yapması onu diğer halkı Müslüman olan ülkeler arasında ayrıcalıklı konuma yükseltmiştir.
 
18. yüzyılda Muhammed b.Abdulvahab’ın düşüncelerini yaymasına destek olan Al’i Suud, bugüne kadar Vahhabilik mezhebinin en önemli temsilcisi ve ihracatçısı pozisyonunu da sürdürmüştür. Vahhabilik mezhebinin katı, ötekileştirici ve uzlaşmaz tutumu nedeniyle Suud, Dünya Müslümanları arasında kendisini çok farklı bir yerde konumlandırmış, mukaddes beldelere ev sahipliği yaptığı için de adeta ümmetin temsilcisi ve ağabeyi rolünü oynamaya çalışmıştır/çalışmaktadır. Suud’un bu katı tavrından dolayı İslam ümmeti bayramlarını dahi farklı günlerde yapmaktadır. Dolayısıyla ümmetin bugünkü problemi aslında emperyalistlerle değil kendisini Müslümanların yegane temsilcisi sayan bu statüko iledir. Nitekim 56 üyeli İslam Konferansı Teşkilatı Suud’un küresel emperyalizm taraftarlığından dolayı bugün oldukça işlevsiz bir pozisyondadır.
 
Suud’un hem dünya Müslümanlarının temsilcisiymiş gibi davranması hem de küresel emperyalizmle kol kola yürümesi gerek kendi içinden gerekse dışarıdan ciddi tepkiler almıştır. 1979’da yıllarca kraliyet muhafız birliğinde görev yapmış olan Cüheyman el-Uteybi önderliğinde gerçekleştirilen ve Suud’un ABD kuklası olmasını sona erdirmeyi amaçlayan başkaldırı eylemi bunlardan biridir. Bu eylemi bastırmak için Suud, Kabe’nin mukaddesatını çiğneyerek, küfür ordusundan -Fransız anti terör timi- yardım almış ve karıncanın dahi incitilmemesi gereken bu beldede onlarca Müslümanı katletmiştir.
 
Mısır’da Hür Subaylar Hareketi’nin darbesiyle iktidarı eline alan Nasır önderliğinde başlatılan Arap milliyetçiliği, kısmen Suud tarafında karşılık bulmuş, Nasır’ın başta Süveyş Kanalı olmak üzere, ülkedeki diğer yabancı yatırımların millileştirilmesi amacıyla yaptığı icraatlar desteklenmiştir. Ancak 6 gün savaşlarında -ABD yardımıyla- Mısır, Suriye ve Ürdün İsrail tarafından mağlup edilmiş ve 1970’li yıllarda Suud’un ABD’ye tam teslimiyeti gerçekleşmiştir. Her ne kadar Suud, 6 gün savaşlarının intikamını almak ve kaybedilen toprakları geri kazanmak amacıyla 1973’te Mısır ve Suriye önderliğinde başlatılan Yom Kippur savaşına, ABD’ye petrol ambargosu uygulamak suretiyle, destek olsa da, savaş sonrasında bu tavrından vazgeçmiş ve ülke tamamen ABD güdümüne girmiştir.
 
Suud’un tamamen ABD kontrolüne girme süreci oldukça ilginçtir. Nixon’un başkanlığı döneminde Suud’u ikna ile görevlendirilen Kissinger’in,1952’de ABD tarafından İran’da gerçekleştirilen Musaddık darbesini Al’i Suud’a örnek göstererek tarafını belli etmesi noktasındaki ısrarları sonuç vermiş ve bu tarihten sonra Suud ülkenin modernleştirilmesi ve Al’i Suud’un iktidarının kavileştirilmesi şartıyla, ABD ile anlaşarak petrol gelirinin batıya akmasının önünü açmıştır. Dolayısıyla 1973-74 yıllarında ABD’ye karşı sürdürülen yaklaşık 6 aylık petrol ambargosu sonrası Suud, petrol gelirlerinin ABD borsasında işlem görmesi, ülkesinin modernleştirilmesi için ABD’li şirketlere öncelik tanınması ve OPEC içerisinde küresel sistemin yanında tavır alması karşılığında hem iktidarını sağlamlaştırmış hem de ülkenin imarını sağlamış oldu. 1979 İran devriminden sonra ise Suud, İran’ın dengelenmesi amacına matuf olarak kullanıldı.
 
Sovyetlerin Afganistan’a girmesiyle birlikte Suud’a bölgede ayrı bir rol biçildi. Afgan direnişiyle menfaatleri örtüşen ABD, Sovyetlere Afganistan’da Vietnam’ı yaşatmak için Suud aracılığıyla Afgan direnişini desteklemiş ve Sovyet yayılmacılığını durdurmayı başararak, 1990’lı yıllara gelindiğinde SSCB’nin bölünmesinin önünü açmıştır. Suud’un finansal, Pakistan’ın istihbarat ve ABD’nin silah desteğiyle Afganistan’da palazlanan El-Kaide, daha sonra kontrolden çıkarak ABD’nin başını ağrıtmaya başlamıştır. Bu noktada Suud kartı yine etkisini göstermiş ve El-Kaide’nin Vahhabi çizgisi, Suud’un bu örgüt üzerindeki nüfuz ve kontrolünü arttırmıştır. Ayrıca kendisini daima bir öteki üzerinden tanımlama ihtiyacı hisseden ABD için El Kaide “islamofobia” algısını oluşturma kolaylığını bahşetmiştir. Bu algı Suud’un zımni desteğiyle beslenerek İslami direniş hareketleri marjinalleştirilmeye çalışılmıştır. Nitekim bugün Suriye ve Mısır da yapılmaya çalışılan da budur. Ümmetin en önemli direniş hareketi olan Müslüman Kardeşler Hareketi El Kaideleştirilmeye çalışılmaktadır.
 
Suriye’de Nusret cephesinin pozisyonu incelendiğinde söylemek istediğimiz daha kolay anlaşılacaktır. Bu cephenin, El Kaide merkezli yönetilmesi, yerel halkın örfüne karşı katı ve uzlaşmaz tutumu ve Irak El Kaidesiyle birleşme iddiaları nedeniyle masumane niyetlerle başlayan ve Suriye’nin büyük bir çoğunluğunun desteğini alan direniş El Kaideleştirilerek ‘’öcü’’olarak resmedilmeye çalışılmaktadır. Dünya medyasının bu amaca hizmet eden yayınlar yaptığını unutmamak gerekir. Nitekim bu nedenle Esat/İran/Rusya hattının eli güçlenmiştir.
 
Suud’un ve ABD’nin bu noktada ortak hareket ettiği anlaşılmaktadır. Çünkü Suud Müslüman Kardeşler Hareketi’nin kendi ülkesinde etkili olmasından, ABD ise aynı hareketin bölgeyi dönüştürmesinden endişelenmektedir. Müslüman kardeşlerin marjinalize edilerek ötekileştirilmesi ABD ve Suud’un bu endişelerini gidermek için çok önemlidir. Suud’un 2009 yılında Hamas’ın kontrolünde ki Gazze’de, Cundu Ensarullah örgütünü sahaya sürerek Hamas’ı itibarsızlaştırmaya çalıştığını fakat Hamas’ın ve Gazze halkının basireti ve Allah’ın lütfüyle bu planın tutmadığını da hatırlamakta fayda var.
 
Suud’un Çeçen direnişinin de mecrasından sapmasında ve Müslümanların gündeminden çıkmasında etkili olmuştur. İran’ın başlangıçta Çeçen direnişine karşı ilgisizliği, Suud’un direnişi desteklemek(!) -aslında direnişi El Kaideleştirmek- adına bölgeye olan ilgisinden sonra değişmiş ve İran, Suud’u dengelemek için Şii yapılanmaları Çeçenistan’da teşvik etmiştir. Bugün Çeçen direnişi Vahhabi, Şii ve yerel tasavvuf yapılanmaları arasında bir mücadeleye dönüşmüş ve kendi kendini tüketen bir hale gelmiştir. 1990’lı yıllarda Rus ordusunu mağlup eden Çeçen direnişi maalesef mecrasından saptırılmıştır.  
 
Sonuç olarak; Al’i Suud Hanedanlığı’nın Mısır darbesini finanse etmesi Müslüman Kardeşlerin “özneleşmesinin” önüne geçmekle bağlantılıdır. Bu süreçte asıl tehlike Suud’un Mısır’daki selefi unsurları kullanarak El Kaideye cephe açması olacaktır. Bu durumda Mısır’ın darbeci/laik/seküler/Kıpti unsurlarının elleri güçlenecektir. Dolayısıyla İslam dünyasındaki direniş hareketlerinin bel kemiği olan Müslüman Kardeşler Hareketi, El Kaide gibi gösterilerek terörize edilmeye çalışılacaktır. Al’i Suud bu süreçte kendi iktidarını sağlama almanın yanında küresel ağabeylerinin de korkularını bertaraf etmiş olacaktır. Bu coğrafyanın Müslümanlarının oynanmaya çalışılan tüm bu oyunlar karşısında uyanık olması; bu uyanıklığını sürekli kılması; kendi aralarındaki etnik, mezhebi, coğrafi, kültürel farklılıkları kaşımadan İslam üst kimliğinde ittifak etmesi ve ümmet maslahatına uygun olmayan her türlü hareketi reddetmesi gerekmektedir. Vesselam… 
 
Kamil ERGENÇ
kamilergenc@hotmail.com
 

Diğer Makaleleri