İhtisas Kurumları
HAREKET SPOR KLÜBÜ

HAREKET SPOR KLÜBÜ

GENÇ HAREKET SPOR KLÜBÜ

WEB SİTESİNE GİT
Mutlu Aile

Mutlu Aile

Mutlu Aile Mutlu Çocuk Eğt. Kül. ve Day. Der.

WEB SİTESİNE GİT
Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

WEB SİTESİNE GİT
GİV

GİV

Girişimci İş Adamları Vakfı

WEB SİTESİNE GİT
İnsan Vakfı

İnsan Vakfı

İnsan Eğitimi Kültür ve Yardımlaşma Vakfı

WEB SİTESİNE GİT
İsa ÖZÇELİK

ZORUNLU DEĞİL, GÖNÜLLÜ EĞİTİM

Yaşadığımız alemde nice varlığın kendisine boyun eğdirildiği insan, bu şerefli konumunu sürdürebilmesi ve halife vasfına sahip olabilmesi için belli süreçleri kat etmek durumundadır. Çok sayıda hayvan türü, bu dünyaya göz açmasından kısa bir süre sonra kendi ayakları üzerinde kalabilmeyi başarırken, insan türü uzunca denilebilecek bir süre sonunda kendini idare edebilecek bir konuma gelebilmektedir.

Bebeklik ve çocukluk evreleri dediğimiz bu dönem, bireylerin geleceğini belirleyen ve onların nasıl bir karakter sahibi olacaklarını tayin eden en önemli zaman dilimi olsa gerektir. Bundan ötürü Müslüman toplum, eşref-i mahlukat olarak gördüğü insanın eğitim sürecini, aile kurumu ile ayrılmaz bir bütünlük içerisinde ele alır.

İslam toplumunda çocuk eğitimi süreci, daha evlenmeden eş seçimi ile başlayan bir olgudur.  Anne karnında bu süreç devam eder.  Çocuk, ağzına haram lokma girmemiş bir ebeveynin ocağına doğmalıdır.

Çocuk eğitiminde birinci derecede söz hakkı, şüphesiz anne babaya aittir.Bu durum her anne baba adayının zorunlu bir eğitmen olma durumunu ortaya çıkarır. Bu eğitmenlik yıllarca öğretim sürecinden geçmekle elde edilmez. Anne, baba yaşadığı ortamda bu tecrübeyi edinmiş olması gerekir. Bu da ancak geniş aile ya da cemaat-mahalle ortamı ile aşılabilecek bir durumdur. 

Günümüzde, seküler-modern akıl, ailenin elinden bu hakkı almış gözükmektedir.Bunu önceleri, modernizmin pozitivist kabalığı ile yaparken, günümüzde post-modernizmin ince ayarları ile hissettirmeden, kitleleri gönüllü köleler haline getirerek yapabilmektedir.

Bu eğitim sürecinden geçen bireylerin sağlıksız bir aile modeli ortaya koyacağı kaçınılmaz idi. Öyle de oldu, önce aile parçalandı ve yok olma tehlikesi ile karşı karşıya geldi, şu an ise Bir-eyin parçalanması söz konusu. 

Fıtrat üzere inşa edilmeyen hiçbir sürecin insani sonuçlar vermesi beklenmemelidir.Bu süreçlerden biri de zorunlu eğitim adı altında çocuklarımızın kimliksizleştirilip, robotlaştırılmalarıdır. On iki sene boyunca devlet aygıtının, küçük yaşta bir çocuğu, kendi kriterleri ile belirlediği kurumlarda, anne babanın razı olmadığı bir müfredata bağımlı tutması, hangi üstün değerlerle izah edilebilir.

Bu eğitim düzeni liberal-kapitalizmin kendi sistemini yürütmek için kurguladığı toplumsal düzenin bir parçası iken, Müslüman akıl nasıl bu kadar kolay bir şekilde buna teslim olabilir ? Mevcut dünya sistemi kendi ihtiyacı olan kadronun yetiştirilmesi için çocuklarımızı sınıf adı altında kümeslere tıkarken, elbette birçok amacı aynı anda gerçekleştirmeyi hedefliyor. Sistemi yürütecek beyinler burada elemeye tabi tutulur iken, diğerleri de burada oyalanacaklar.  Bu uzun dönem içerisinde ehilleştirilerek gönüllü köleler haline getirilecekler.

Hakim materyalist düşünce, insanı kerem sahibi bir varlık değil, sıradan bir nesne olarak gördüğünden, total sistem içerisinde eğitimin de buna göre şekillenmesi yadırgatıcı olmamalı. Yadırgatıcı olan, tüm değerlerimizi alt üst eden bu mekanizmayı, Müslümanların sorgulamadan taklit ediyor olmalarıdır.

Zorunlu eğitimin ardından gençler için yarış daha da şiddetlenerek devam etmektedir. Üniversite, hiçbir donanıma sahip olmadan da olsa bitirilmek zorundadır!..  Ardından askerlik ve iş sahibi olayım derken yaş otuza ulaşmıştır. Gençler ancak bu aşamada evlilik hayalleri kurma durumuna gelebilmişlerdir. 

Gençlerinin otuzlu yaşlara kadar evlenemediği bir İslam toplumu ve bunu üreten bir eğitim! süreci… Meselenin bu hale gelmesinde elbette çok farklı faktörler var. Siyasetten ekonomiye, küreselleşmeden teknolojiye çok sayıda dominant unsur, bizim dışımızda üretilip yönetilmekte olduğu, bilinen bir gerçek. 

Ancak, karşı cinslerin bir araya gelmesini, evlilik kurumu ile meşru gören bir medeniyetin çocukları, otuzlu yaşlara kadar evlenemiyor ve fıtrata karşı yapılan bu hoyratça saldırıyı, Müslüman alimler, aydınlar, edebiyatçılar tüm dünyayı sarsacak şekilde gündemleştiremiyor ise, durum gerçekten çok vahimdir.

Müslümanlar sağlıklı bir eğitim modeline kavuşmak istiyor ise, öncelikle aile kurumunu tekrar aslı işlevine döndürmelidir. Şu an çocuklarımızın bir takım kurumlarda tabi tutulduğu değerler eğitimi-karakter eğitimi adı altında ikircikli bir üslup ile verilen öğretim! süreçleri, kapitalist düzeninin çarklarına hizmet eder bir forma dönüşme riski taşımaktadır. Bir çocuğun karakterinin Şahsiyete dönüştüğü yer aile kurumudur.Cemaat ya da stk lar bu noktada tamamlayıcı bir unsur ve aileyi koruyan bir kalkan görevi görmelidir.

Her siyasal sistem, arzu ettiği insan modeline ulaşmak için, kendi inanç sistemine uygun bir müfredat ortaya koyar.  Bu noktada İslami bir eğitim sürecinin en temel kavramlarından birisi Rab kavramıdır. Melik, efendi, otorite sahibi olmak gibi anlamlara gelen Rab kelimesinin, eklemek, tamamlamak kökünden gelen terbiye etmek gibi temel bir anlamı da vardır. Bu durumda her kim, Müslüman bir topluma müfredat hazırlamak konumunda ise bu kilit kavram ekseninde bir süreç işletmek zorundadır. Rab kavramının anlam bütünlüğünü içermeyen hiçbir eğitim faaliyeti İslamilik iddiasında bulunamaz.

‘’Allah'ın boyası (ile boyan). Allah'ın boyasından daha güzel boyası olan kimdir? Biz ancak O'na kulluk ederiz.’’  Bakara süresinin 138. Ayetinde Allah bize eğitimin merkezine vahyi almamız gerektiğini, yetiştirdiğimiz çocuklarımızın, İslami kimlik ile açık bir şekilde diğer batıl din ve ideolojilerin rol modellerinden farklı olması gerektiğini beyan etmektedir.

En önemli hususlardan biride Müslümanların ilim öğrenme ve ahlaki tekamül sürecinin belirli bir zaman ve sınıf ile sınırlandırılamayacağı gerçeğidir. Bu bilinen bir gerçek olmakla birlikte davranış haline dönüştüremediğimiz zaaflarımızdandır. Ulema kendisini takdim ederken ‘’bizler ilim talebeleriyiz’’ derler.  Bu durum toplumun her bir ferdi için geçerli olduğunda,  yeryüzünde var oluş gayemiz doğrultusunda evrenin imarı gerçekleşmiş olacaktır.

Zorunlu eğitim uygulamasından, arzuladığımız erdemli bir nesil asla çıkmayacaktır. Başarının yolu da, bu değildir.Bundan ötürü çocuklarımıza okuma yazma ve temel bir takım bilgilerin ( dört işlem, ana konular ) verilebileceği birkaç sene dışında zorunlu eğitim kaldırılmalıdır. Devlet aygıtı, çocukların gönüllü ve severek katılabilecekleri alanlar oluşturma noktasında aile ve farklı toplumsal  gruplarla istişare halinde olmalıdır. Siyasal erk, yavrularımızı tek tipleştirici   ideolojik öğütme süreçlerine tabi tutmak yerine, toplumun köklü değerlerini ayakta tutması için alan açıcı bir rol üstlenmelidir.

Çocuklar kendilerini özgür hissettiği bu alanlarda daha bir istekli var olacaklar ve kendilerini daha iyi bir şekilde ifade edebileceklerdir. Bu durum, eğitmenlerin onların eğilimlerini anlamaları noktasında önemli bir avantaja dönüşecektir. Çocuklara kendi fıtrat ve yeteneklerine uygun alan/ları keşfedebilmeleri için, farklı yaş aralıklarında fırsatlar sunularak, sevip, başarılı olabileceği bir mesleği edinmesinin önü açılmış olacaktır. Böylece gençlerimiz fıtratlarına uygun bir şekilde hayata daha erken bir dönemde katılmış olup toplum- aile- çocuk- eğitim döngüsü sağlıklı bir temele oturtulmuş olacaktır.      

Kaynak: Enderun Dergisi

Diğer Makaleleri