İhtisas Kurumları
HAREKET SPOR KLÜBÜ

HAREKET SPOR KLÜBÜ

GENÇ HAREKET SPOR KLÜBÜ

WEB SİTESİNE GİT
Mutlu Aile

Mutlu Aile

Mutlu Aile Mutlu Çocuk Eğt. Kül. ve Day. Der.

WEB SİTESİNE GİT
Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

WEB SİTESİNE GİT
GİV

GİV

Girişimci İş Adamları Vakfı

WEB SİTESİNE GİT
İnsan Vakfı

İnsan Vakfı

İnsan Eğitimi Kültür ve Yardımlaşma Vakfı

WEB SİTESİNE GİT
İsa ÖZÇELİK

LİBERAL KAPİTALİZME BAŞKALDIRI İMKANI OLARAK: İSAR - 2

Önceki yazımızda isar kelimesinin kavramsal çerçevesi ve Kuran’da geçtiği ayetin nüzul sebebi hakkında özet bir bilgi vermiştik. Yine çok kısa olarak Peygamberimiz ve sahabeden bu konu ile ilgili birkaç örnekliğe atıfta bulunmuştuk. Aslında bu konu ile ilgili çok sayıda örnek vermek mümkün olmakla birlikte, bu örnekliğin günümüz şartlarında nasıl uygulanabileceği üzerinde yoğunlaşmanın daha faydalı olacağını düşünüyorum.

Çünkü içinden geçtiğimiz dönemde insanların birbirine güveni kalmamış, bırakın yabancı birine, en yakın akraba ve dostlarına bile karşılıksız bir iyilikte bulunmak çok yaygın olmayan değerli bir haslete dönüşmüştür.

Seküler toplumlarda bu sürecin çok önceleri başladığı ve bunun sonucunda insanın Allah’a, tabiata, insana hatta kendisine karşı yabancılaştığı bilinen bir gerçektir. Bu toplumlar insani bir ihtiyaç olan mutluluk arzularını, hazlarını tatmin yoluna giderek karşılamaya sürüklendiler.

Mutluluk, içinde değer barındıran ve başkaları ile paylaşılan bir duygunun adı iken, haz ise daha çok bedeni ihtiyaçları kişisel öncelikli bir şekilde karşılamanın adı olarak tebarüz etti. Mutluluk ahlaki değerlerle sıkı bir bağ kurmanın adı olup, daha kalıcı ve insanları dert sahibi yaparken huzurlu kılan bir olgu iken, haz ise çıkar odaklı ve kendisine teslim olundukça tarafları tüketen, bir anlık, ama iradeyi zayıflatan ve kişileri içten içe çürüten bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bu tespitler İslami camiada bilinmesine rağmen nasıl oluyor da Müslümanların söz sahibi olduğu iddia edilen ülkemizde, geçmişte dava peşinde koşan insanlar şu an hazlarının peşinde koşmaktadırlar ?

Kendisine gelen müşteriyi, siftah yapmayan komşusuna gönderen esnaftan, rakibini ihalede saf dışı bırakmak için her türlü hileye başvuran tüccar anlayışına nasıl geldik ?

Görev istenmez, verilir düsturundan basit bir vazife için kırk takla atma  seviyesizliğine nasıl düştük ?

Bir makama ehil olan gelmeli ilkesi uyarınca başka kardeşine yol açanlar, dünyevi mevkiler uğruna dava arkadaşlarının ayağını kaydırma planları yapacak kadar nasıl dejenere oldu ?...

Dünya için ümit olacak diye büyüttüğümüz çocuklarımızdan böyle bir atmosferde Hz. Ebu Bekir’in cömertliğini, Hz Ömer’in adaletini, Hz. Osman’ın edebini, Hz. Ali’nin cesaretini beklemek hiç de inandırıcı olmayacaktı.

Nitekim eşsiz Kuran neslinin edebiyatını yaparken fiiliyatta dünyalıklar peşinde koşmanın bedelini ağır bir şekilde ödeyecek gözüküyoruz. İhtişamlı bir hayat sürerken bunun yanında bir miktar maddi yardımlarla kendini avutanlar ve bu maddi desteklerle yetişen çocukların ümmetin dirilişinde rol alacağını düşünenler fena şekilde yanılmış gözüküyorlar.

Çünkü karşımızda çocuk yaşlarda kafasında kırk tilki dolaştıran bir nesil var. Hayır hasenat, vakıf dernek çalışmalarında dahi kendi menfaatini önceleyen ve mesleki geleceğinde bu ortamları birer basmak olarak gören çıkarcı bir gençlikle karşı karşıyayız.

Uzunca bir dönemdir gündemimizde olan dünyevileşme virüsüne karşı, şu ana kadar uygulanabilir bir çözüm üretmiş gözükmüyoruz. Daha çok batıya ait bir hastalık olarak görüp devasının bizde olduğunu düşündüğümüz bu virüs, bütün hücrelerimizi sarmadan önce ayağa kalkmak durumundayız..

Liberal kapitalizmin insanı öğüten, onu zavallı bir makine haline getiren hegemonyasını alt üst edecek bize ait olan dinamikleri harekete geçirmek zorundayız. İsar ahlakı bize bu noktada inanılmaz alanlar açmaktadır.  Bu erdemli davranışa, duygusal bir takım iyi niyet belirtileri ile ulaşılamayacağı ortadadır.

İsar gibi soylu davranışlar ancak sağlam bir imanın sonucunda neşet edecektir. Bu iman kuru bir iddia değil yakin derecesinde bir kesinlik taşımalıdır. İhlası gereği gibi kavramayan bir kişiden böyle yüce davranışları beklemek pek mümkün değildir.

Ahiretin yaşadığımız hayattan daha gerçek olduğuna inansa da bunu günlük hayatında canlı tutamayan mümin topluluğu insanlar için yol gösterici olamayacaktır.

Eşyaya bakışımızda, mülkün sahibinin Allah olduğunu söyleyen bizler, bütün nimetlerin bize emanet edildiği gerçeğini pratikte göstermedikçe isar olgusu hayat bulmayacaktır.

Müminler ancak kardeştirler ayetini hakkıyla idrak edemeyen bir zihinden böyle bir tasarruf sadır olmayacaktır elbette.

Tüm insanları davet/tebliğde muhatap olarak görüp bir insanın hidayetinin tüm dünya ve içindekilerinden kendisi için daha hayırlı olduğunun bilincine varamayan bir kişiden böyle güzel hasletler ortaya çıkmayacaktır tabi ki.

Dava sahibi olmanın dert sahibi olmak olduğunu bilen ve derdini de seven insanların işidir isar.

Fıtrat üzere kalanların kaçamayacağı vicdanın sesine kulak verenlerin farklı dinlerden dahi olsa içindeki susmayan çığlığa verdiği cevabın adıdır isar.

Bizleri bu yoldan alıkoyacak küfr-nankörlük, dünya sevgisi, haset, kin, enaniyet ve kibir gibi olumsuzluklara karşı takva elbisesini kuşanarak sahabenin tarihte oynadığı rolü tekrar etmeninin vaktidir şimdi. Dönemin iki büyük imparatorluğunun yıkılışı ile isar kavramı arasında doğrudan bir bağ vardır. Afrika gibi çok sayıda beldeye İslam bu erdemli davranışlar yoluyla girmiştir.

İnsanoğlunun dünyaya meyletmesi ve bundan ötürü hem kendi cinsine hem de diğer bütün canlılara zarar verme olgusu yalnızca modern zamanların bir problemi olmamakla birlikte, günümüzde ki gibi bencilliğin küreselleştiği bir dönem var mıdır bilinmez.

Bencillik, kişinin hep kendisini önde tutması, yalnız kendi çıkarlarını düşünmesi, etrafıyla olan bütün ilişkilerini bu doğrultuda yürütmesi olarak ifade edilirse, iman sahibi bir ferdin böyle bir ahlaki düşüklüğü hayat tarzı olarak kabul etmesi düşünülemez. İnanç merkezli bir toplumda velev ki bazı kişilerin böyle olabileceği varsayılsa bile, bu sapmanın toplumsal bir vakıaya dönüşmesi kabul edilemez.

Tarihin sonunu getirme arzusunda olanlar aslında Batı insanın tükenmişliğini zımnen itiraf etmiş olsalar da, biz Müslümanlar onlara rağmen farklı bir dünyanın mümkün olduğunu tüm insanlığa göstermek zorundayız.

Kalabalıklar içinde yalnızlaşan, kardeşi yerine makinaları dost belleyen, yanı başındaki ile iletişim kur/a/mayan ama sanal alemde iletişimsizlik peşinde uyuklayan bir nesil üreten bu paradigmayı başka kim yok edebilir ki?

Bir beldeye gitmek için orada petrol, gaz, enerji ve yer altı kaynakları olmasına gerek olmadığını, iyilik, merhamet ve kardeşlik için de kıtalar arası intikaller yapılacağını kalbi sökülmüş bu çağa kim duyurabilir ki?

Thomas Hobbes gibi batılı kafalar ‘’İnsan insanın kurdudur’’ söylemini İnsanlık için vazgeçilmez bir gerçeklikmiş gibi sunma cüretinde bulunsa da, bizler insanın birbirinin kardeşi olması gerektiğini, insanının birbirinin cenneti olmasının mümkün olduğunu ispat etme sorumluluğumuz var.

Bu söylediklerimiz hayal ya da boş bir iddia değil, çünkü İsar olgusu bu ümmetin tarihinde toplumsal olarak yaşanmış bir hakikatin adıdır. Bize düşen bütün beşeriyete bu örnekliği tekrar sunmak olmalıdır.

Kaynak: hertaraf.com

Diğer Makaleleri