İhtisas Kurumları
HAREKET SPOR KLÜBÜ

HAREKET SPOR KLÜBÜ

GENÇ HAREKET SPOR KLÜBÜ

WEB SİTESİNE GİT
Mutlu Aile

Mutlu Aile

Mutlu Aile Mutlu Çocuk Eğt. Kül. ve Day. Der.

WEB SİTESİNE GİT
Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

WEB SİTESİNE GİT
GİV

GİV

Girişimci İş Adamları Vakfı

WEB SİTESİNE GİT
İnsan Vakfı

İnsan Vakfı

İnsan Eğitimi Kültür ve Yardımlaşma Vakfı

WEB SİTESİNE GİT
İsa ÖZÇELİK

SURİYE, ALGILAR VE GERÇEKLERDEN BİR KESİT

Çağımızın algı çağı olduğu ile ilgili söylemler son yıllarda çok yaygın bir kabule mazhar olurken, gündelik dilde bu durum benzer bir kelime kullanılarak, imaj devrinde yaşıyoruz şeklinde içselleştirilmiş gözükmekte.

Algı ile eşya/olgu arasında nasıl bir ilişki olduğu ile ilgili felsefecilerin ve psikologların yapmış olduğu tanım ve analizler bize bilgi ve gerçeklikler ile bağ kurmada bir takım ipuçları veriyor gözükür iken, çoğu zaman da hakikati anlamamıza engel olabilmektedirler.

Bir de algı yönetimi diye tedavüle sürülen bir kavram var ki daha çok siyasetçilerin ve ekonomik güç devşirme peşinde koşanların araçsallaştırdığı bu olgudan artık hiç kimse bigane kalamıyor sanki.

Bilgi ile kurulan ilişkide köklü bir kırılma noktasından geçtiğimiz çok sayıda gözlemci tarafından kabul edilen bir husus. Artık yoğunluklu olarak görsel iletişimin hakim olduğu günümüz dünyasında, ekran üzerinden gerçekleşen çok yönlü etkileşimler hayatımızın her alanını kuşatmış bulunmakta.

Bilişim teknolojisinin her gün farklı bir yenilikle hayatımıza müdahale imkanı bulduğu günümüzde, sosyal medya ve sanal dünya gibi paralel evrenlerin ya da evren içinde iken dışındaymış gibi hayatı tüketmenin kıskacına mı sürüklenmekte insanlık?

Daha önce klasik medya tekelini elinde tutan küresel emperyalizm şu an devasa bir boyut kazanan dijital ağları ile Big Data için bizi birer av haline mi getirmekte?

Bu soru ve sorunlar bizleri öngörülemez bir geleceğe doğru sürüklüyor olmasına rağmen, dünyanın büyük bir kısmında işlerin hala geleneksel yöntemlerle yürütüldüğü de ayrı bir gerçek.

ABD'nin 1991 Irak işgalinde, CNN haber kanalının karabatakların petrole bulanmış görüntüsü ile nasıl da Pentagon’un emri ile bir algı operasyonu yaptığını biliyoruz. Habere göre Irak, Kuveyt petrol kuyularını vurmuş ve denize sızan petrol,  hem çevreyi hem de canlı hayatı büyük bir felakete sürüklemişti. İşin aslı ise bu görüntülerin Fransız kıyılarında çekilmiş olması idi. ABD'nin bu savaşı televizyon kanallarının canlı ama yanlı yayınları ile nasıl da kurgusal bir oyuna çevirdiği daha sonra çok konuşulacaktı.

Benzer manipülasyonlar Batı medyası tarafından sürekli yapılırken onu taklit eden Türkiye medyası, söz konusu Müslümanlar olduğunda çok da farklı davranmayacaktı.

Bunun son örneklerini Suriye konusunda yaşamaya devam etmekteyiz. Malum medya öncelikle mezhepçi bir azınlığın yıllardır Suriye’de ezici çoğunluğu oluşturan halkı zulüm ve baskı ile yönetmeye çalıştığı gerçeğini gizlemeye çalıştı. Daha sonra aylarca süren barışçıl gösterilere duyarsız kaldı. Bu barışçı gösterilere rejimin katliamla cevap vermesine ses çıkarmaz iken, halkın kendisini savunmasını, uluslararası komplo ile açıkladı.

Suriye halkı savaş boyunca yüzbinlerce ölü ve yaralı verdi ve hala kayıp vermeye devam ediyor. On Binlerce kişi hapishanede ve binlercesi işkence altında can veriyor. Binlerce bayan kötü muameleye maruz kalıyor. Yüzbinlerce yetim çocuk hayatı boyunca atlatamayacağı büyük travmalar yaşıyor. Milyonlarca kişi ülkesinden göç etmek zorunda kaldı. Milyonlarcası ise ülke içi göçe mecbur bırakıldı. Bu göçlerden en fazlası bizim ülkemize gerçekleşti. İktidarın göç politikası doğruları ve yanlışları ile ayrı bir konu. Benim üzerinde durmak istediğim içinde yaşamakta olduğumuz, gözümüzün önünde cereyan eden gerçeklerin bile nasıl da algı operasyonları ile tersine çevrilebildiğine işaret etmek.

Birçok insan sanki bu insanların ülkelerini güle oynaya terk ettiklerini düşünüyor, aslında böyle olmadığını bildiği halde öyle inanmak istiyor. Yüzbinlerce kişi savaşta can verdiği halde, gelenlere neden ülkelerini terk ettikleri ve savaşmadıkları soruluyor. Aynı çevreler orada savaşan mücahit gruplara ise karalayıcı söz söylemekten geri durmuyor.

Suriyelilerin yoğun yaşadığı yerlerdeki suç oranları Türkiye ortalamasının altında olduğu halde münferit bazı olaylar üzerinden ırkçılık pompalanarak linç kültürü yaygınlaştırılmak isteniyor. Muhacir, Ensar kardeşliğini tam olarak yerine getiremesek de hem iktidar hem de halk olarak gerçekten dünyaya örnek olacak bir dayanışma örneği gösterdiğimiz doğrudur. Bunun ileride Türkiye ve bölge için çok önemli geri dönüşleri olacağı muhakkaktır. Ama ülkemizin bu kazanımlarını son dönemdeki bazı yanlış uygulamalar ile baltalamak isteyen bazı odaklara fırsat verilmemelidir. İktidar daha önce yapması gereken göç idare politikasındaki bazı planlamaları, birilerinin gazına gelerek aceleyle ve yakışıksız bir yöntemle şimdi uygulayarak kazandığı olumlu itibarını sarsmamalıdır. Bu kadar hoyratça kendi kendine olumsuz bir algı operasyonu yapmak gerçekten anlaşılır bir durum değildir.

Algı ve gerçekler ile ilgili en çarpıcı noktalardan birisi de Türkiye'nin sınır ötesine yapmış olduğu operasyonlarda ortaya çıkmış ve bu hususa gereği gibi değinen de olmamıştır. Bu operasyonlarda dünya medyasının nasıl ikiyüzlü bir tavır izlediğini hep beraber müşahede ettik.

Peki, biz gerçekleri gereği gibi yansıttık mı?

Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı operasyonlarının kahramanlıkları ve acı bilançosu gereği gibi biliniyor mu halkımız tarafından?

Belki birçok kişi bu operasyonları Özgür Suriye Ordusu yeni adı ile Suriye Milli Ordusu (muhaliflerin çatı kurumsal ordusu) ile beraber yaptığımızı bilmiyor bile. Bilenlerin büyük bir kısmı ise bu operasyonlarda onların ne kadar kayıp verdiklerinden bihaber.

Bu üç operasyonda ki bilanço yaklaşık şu şekilde:

  • Fırat Kalkan'ı Operasyonu:

DEAŞ: 2650

PYD/YPG/PKK: 400

Özgür Suriye Ordusu: 600

Türkiye Ordusu: 70

  • Zeytindalı Operasyonu

PYD/YPG/PKK: 4520

Özgür Suriye Ordusu: 320

Türkiye Ordusu: 54

  • Barış Pınarı Operasyonu

PYD/YPG/PKK: 750

Özgür Suriye Ordusu: 93

Türkiye Ordusu: 5

Görüldüğü gibi üç operasyon boyunca Suriye Muhaliflerinden oluşan ve Türkiye  Ordusunun öncü gücü olarak en tehlikeli süreçlerde görev alan ÖSO/ SMO güçleri çok sayıda kayıp vermiş durumda.

Türkiye'de hala Suriyelilerin kendi ülkeleri için savaşmadığı yalanı ile algı operasyonu yapma peşinde olan çevreler var maalesef. Bunun bir nedeni de bu gerçeklerin yüksek bir dille ifade edilmemesi.

Gerçi Muhalefet lideri daha yeni Barış Pınarı Harekatı’ndan sonra Türkiye ile omuz omuza teröristlere karşı savaşan Özgür Suriye Ordusuna - SMO terörist diyebilme cesaretinde bulunabildi. Bu mezhepçi ve laikçi cenah ülkemize her fırsatta saldıran, hem Suriye'de hem de Türkiye'de çok sayıda sivili katledip, batı emperyalizminin taşeronluğunu yapan teröristlere bazen açıktan bazen örtülü sahip çıkacak kadar hakikate ihanet edebilmektedir. Çok zor durumda kalıp halkı tamamen karşılarına alamadıkları durumlarda ise ancak yarım ağızla bu teröristleri kınayabilmektedirler. Peki, bu gerçekleri hakkı ile dile getirmesi gerekenlerin sesi neden çok cılız çıkmaktadır? Suriye Milli Ordusunun - ÖSO verdiği kayıpları ve kahramanlıklarını Cumhurbaşkanından başka gereği gibi dile getiren yok nerede ise.

Eğer biz gerçekleri insanlara gerektiği netlikte iletemez isek, bu hususta kendi kontrolümüzde bulunan araçları kanalize etmekten aciz hale gelirsek; birileri de çıkar, halkın birikmiş öfkesini ya da milliyetçilik gibi bazı hassas duygularını ihanet derecesinde açıklamalar ile tahrik edip bu ülkeye sığınan muhacirlere karşı kışkırtır.

Aynı çevrelerin yarın dengeler değiştiğinde şu an yandaş gibi gözüken medya ile birlikte bu linç girişimini mevcut iktidar çevresine ve daha da çok onun dindar samimi tabanına karşı yapacağından kimsenin şüphesi olmasın...

Kaynak: hertaraf.com

Diğer Makaleleri