İhtisas Kurumları
HAREKET SPOR KLÜBÜ

HAREKET SPOR KLÜBÜ

GENÇ HAREKET SPOR KLÜBÜ

WEB SİTESİNE GİT
Mutlu Aile

Mutlu Aile

Mutlu Aile Mutlu Çocuk Eğt. Kül. ve Day. Der.

WEB SİTESİNE GİT
Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

WEB SİTESİNE GİT
GİV

GİV

Girişimci İş Adamları Vakfı

WEB SİTESİNE GİT
İnsan Vakfı

İnsan Vakfı

İnsan Eğitimi Kültür ve Yardımlaşma Vakfı

WEB SİTESİNE GİT
İsa ÖZÇELİK

ÖZGÜRLÜĞÜN KÖLELİĞİNDEN KULLUĞUN HÜRRİYETİNE

Her dönemin parlatıp, bayraklaştırdığı birtakım kavramlar vardır. Hakim güçler, egemenliklerini çoğu zaman, ürettikleri bu kavramların ikna gücüne borçludurlar. Öyle ki, güç odakları dev ordularının kaba kuvvetine dayanarak, kitlelere yaptıramadığı birçok şeyi, kutsanmış birkaç kavram paketini devreye sokarak aynı kitlelere yaptırabilmektedir.

Modern zamanların en yaldızlı kelimelerinden biri olan özgürlük kavramı, değişik saiklerle geniş yığınları peşinden sürükleyen sihirli sözcüklerden biri olsa gerektir. Aslında bu kelime insan türü ile diğer varlık arasındaki en ayırt edici başat kavramlardan biri olması nedeni ile kadim tartışma konularının başında gelmektedir.

Dinlerin, felsefenin, ideolojilerin temel konusu olan bu kavram, toplumsal hayatın ve devlet  toplum/insan ilişkilerinin merkezinde yer almaktadır. Günümüz insanının, derin kelami tartışmaların beyni çatlatan; insan iradesi, kader, imtihan ve bunların anlamına dair yürütülen tartışmalara çok da ilgi gösterdiği söylenemez. Gerçi konu ile ilgili materyalist ya da ilahi bir düzene inanan çok çeşitli akımların, karmaşık fikri analiz ve inanç şekillerinin son tahlilde bizi baş başa bıraktığı nokta, fıtratın sesi olan, sade bir insanın dile getirdiği seçenekleri aşamayacaktır.

Özgürlüğü tanımlarken genel olarak; dış etkenlerin sınırlaması ve zorlaması dışında, bağımsız olarak düşünme, karar verme ve davranabilme durumuna vurgu yapılır. Bu ise akıllı bir varlığın kendine ait iradesi ile tercih yapabilme yetisini zorunlu kılar. Aslında bu tanımlar bile ele alınan kavramın ne kadar kırılgan olduğunun göstergesidir. Kişi özgürlüğünün, başkalarının özgürlüğünü kısıtlamaması gibi açılımlar ise çelişkinin derinliğini itiraf olarak kabul edilmelidir.

Bu bağlamda modern akıl, varlığın merkezine koyduğu insanı, bütün bağlarından azade edecek bir özgürlük anlayışının peşine düşerek, onu yücelteceğini sanmıştır. Hiçbir kayıtla sınırlanmayan insan, tüm acizliğine rağmen mutlak olmanın hayalini kurarken aslında öldürdüğünü sandığı ‘’Tanrının’’ yerine kendini konumlandırarak büyük bir paradoks inşa etmiş ve anlam krizini daha da derinleştirmiştir.

Tarihi süreç, insanlığın özgürleşme adına kopardığı geleneksel bağlar yerine, çok daha fazla yeni bağımlılıklar ürettiğini gözler önüne sermiştir. Yaratıcı, tabiat, toplum, aile, ahlak gibi insanı sınırlandıran/dengeleyen ve yön veren tüm olguları yok sayan, göreceleştiren ya da onlarla yıkıcı ve çatışmacı bir ilişki tarzı benimseyen bu akım, insanı yalnızlaştırarak yeni bağımlılıklara açık hale getirmiştir. Öyle ki,artık geniş kitleler çok daha aşağı, bayağı olgu ve kurumların bağımlı köleleri haline getirilmiştir.

Yaşadığımız dijital çağda tarih dışına itilmeye çalışılan aile, akrabalık, komşuluk, cemaat bağlarının yerini, sanal ağlar almış, insanlık görünmez zincirlerle bağlanarak tutsaklaştırılmıştır. İnternet ortamı her an çevirim içi olup, her yere ulaşabilme potansiyeli ile sonsuzluğa ulaşma idealinin yeni platformu olarak,  mutlak özgürlük arzusunu tahrik ederek, insanlığın yeni ‘’Tanrısı’’ olarak tedavüle sokulmuştur.

Küçük yaştaki çocuklar bile, birey olmanın ulvi! gayesine matuf olarak, anne babaları karşısında bütün bağlarından özgür kılınarak yüceltilirken! tanımadığı şirketlerin dijital ağlarına köle haline getirilmesinde herhangi bir beis görülmemektedir.

Anne babasının onun iyiliği için yapmış olduğu birtakım müdahaleler karşısında, mahremiyet ve bu benim özelim diye kükreyen gençler, tüm sırlarını hiç tanımadığı milyonlara cömertçe sergilerken, köle pazarlarında teşhir edilen insanlardan daha utanç verici bir duruma düştüklerinin farkına bile varamamaktadır.

Birilerinin bizlere pazarlamaya çalıştığı gibi insan, kadim bağlarından koparılarak özgürleşen bir varlık mıdır?

Öz’ün gürleşmesi tekamül mü yoksa ben-cilleşmek midir?

İnsan kelimesinin kendisi ünsiyet manası, yani bağ kuran anlamı taşırken,  onu özgürleştirme adına yapılan operasyonlar aslında modern bir vahşileşme sürecine hizmet ediyor olabilir mi?

Emperyalizm, adalet ve merhametle bağını koparıp, dünyaya bağlanan öz-gür bir barbarlığın adı değil midir?

Hiroşimaya atılan bomba, kutsaldan, ahlaktan azade bir özün, vahşi yüzünü resmetmiyor mu bizlere?

Demokrasi ve özgürlük adına, diğer ülke halklarını katledip, birbirlerine kırdıran dünya çetesi, kendi aralarında kopmaz ve derin bir bağ kurmuş, kendi halklarını da çıkarlarının kölesi olmaya teşne hale getirmiş iken, ezilen halklar nasıl olurda yüzlerce yıldır onları birbirlerine bağlayan aşkın değerleri bu kadar kolay terk edilebilmektedir?

Öz'ün gürleşmesi yasak ağaçtan yiyip, Habil'i katletmek, Yusuf'u kuyuya atmak ya da O'nun ardından gömleğini yırtmakla mı olur?

Burada gürleşen temiz fıtrat mıdır? Yoksa hazza meyleden nefs midir?

Öz-gürleş-tir-me propagandası, Küresel çetenin adalet aleyhine kurduğu bir kumpasın adı mıdır? Yoksa kaosun adı olan yeni şirk şebekelerinin zulümlerini örtmeye yarayan modern bir afyon mudur?

Tevhid dini İslam, böyle bir öz-gürleşme köleliğinden insanı kurtarmak için gönderilmiş ilahi mesajın adı olsa gerektir.

İnsanları yalnızca Allah'a kul olmaya davet eden mesajın adı.

Öyle ki, tüm ibadetleri, insanı, ben merkezli karanlık bir dünyanın zindanından O'na doğru bir aydınlığa çıkaran yüce bir din.

Namaz; hayatın debdebesi içinde kendini kaybeden bireye göklerin kapısını açan olağanüstü bir var olma şekli. O bilinç Hz. Şuayb'ı tek başına kavminin bozuk düzenine karşı meydan okuyacak iradeyi vermişti.

Namazda Allah'ın birliğine kalkan bir elin nasıl da modern firavunları aciz bıraktığına şahit olmuş nesilleriz bizler.

Oruç; zihnini, dilini, belini zaptu rapt altına alıp midenin boyunduruğundan kurtulmanın, iradenin başıboşlukla değil kullukla anlam bulacağının göstergesi.

Zekat, Hacc ; paranın ve bedenin kölesi değil efendisi olmayı sağlayan ilahi öğretiler.

İnfak;  Hz Aişe'ye denildiği gibi ‘’verebildiğin şeylerdir sana kalan, senin olan’’  anlayışının zirvesi.

Cihad, mücahede eden bir kalp ancak mücadele eder, insanlığı kula kul olmaktan ancak bu tutarlı fedakarlık kurtarabilir anlayışının pratize edilmesi.

Evlilik; eşlerin birbirlerinin cenneti olduğu kurum. Boşanma, en sevilmeyen mübah...

İçki; insanın aklını örten onu öz-gürlüğünün acınası bir kölesi yapan tuhaf şey...

İslam'ın hangi emir ya da nehyini ele alsak, paganistlerin ya da modern putperestlerin özgürlük anlayışı ile asla uzlaşamayacak iki ayrı varlık anlayışının olduğunu hemen görebiliriz.

Mülk Allah'ındır diyen bir inançla, "ben elde ettim" deyip, evrenin merkezine kendini koyan bir akıl nasıl uzlaşabilir?

Postmodern totalitarizm ( bazıları bu terkibi paradoksal bir kullanım olarak görebilir! ) bu kadar keskin  varoluşsal farklılıkları,  özgürlük ve çeşitlilik gibi yaldızlı ama hiçbir karşılığı olmayan algı operasyonları ile gizlerken, vicdanın, adaletin sesi olması gerekenler neden bu şişkin balona küçük bir iğne batıramamaktadır?

Belki de her şey atılacak bir taşa gebedir, ya da öz-gür olduğunu zanneden Mekke aristokratlarının köleleştirdiği, ama Allah'a kul olduktan sonra hürriyetin doruklarına ulaşıp, o müthiş iman coşkusu ile haykıran, Hz Bilal'in "Ehad" çığlığına...

Evet kul olmak... Kul olarak hürriyete kavuşmak...Malın, mülkün, paranın, makamın, köleliğinden azade olmak...İktidarın ayartıcı gücünden, bilginin kibrinden, servetin şehvetinden, soy-sopun yalancı, ideolojik palavraların aldatıcı yüzünden kurtuluşa ermek...Özgürlük propagandasının en büyük tuzağı olan, nefsin tanrılaştırılmasından kurtulmak...Yalnız Allah'a kul olup tüm sahte ilahları ayağının altına almak...

Özgürlüğün köleliğinden, kulluğun hürriyetine kavuşmak...

Not: Yazıda özgürlük kelimesinin kutsal değerleri yok sayan yorumlanış şekli olumsuzlanarak kullanılmış, bunun karşısında, insan iradesini vahyin kılavuzluğunda etkin kılma manasında hürriyet kelimesi olumlanmıştır.

Özgürlüğün kullukla çelişmeyen kullanımı mümkündür. Öz-gürleşmeyi fıtrata dönüş olarak kullanmakta bende herhangi bir sorun görmüyorum.

Kaynak: hertaraf.com

Diğer Makaleleri