İhtisas Kurumları
HAREKET SPOR KLÜBÜ

HAREKET SPOR KLÜBÜ

GENÇ HAREKET SPOR KLÜBÜ

WEB SİTESİNE GİT
Mutlu Aile

Mutlu Aile

Mutlu Aile Mutlu Çocuk Eğt. Kül. ve Day. Der.

WEB SİTESİNE GİT
Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

WEB SİTESİNE GİT
GİV

GİV

Girişimci İş Adamları Vakfı

WEB SİTESİNE GİT
İnsan Vakfı

İnsan Vakfı

İnsan Eğitimi Kültür ve Yardımlaşma Vakfı

WEB SİTESİNE GİT
İsa ÖZÇELİK

KARAKTERİNİ DİN DİYE YAŞAMAK - 1

İnsan hakkında söyleşmek hepimize çok kolay gibi gelir, çünkü kendimiz hakkında konuşuyoruzdur. Ama yazarın ifadesi ile bu ‘’meçhul’’ varlığı anlamaya çalışmak, bitmeyecek bir yolculuğu da beraberinde getirir aslında. Bu yolculuk varlığı anlama ile anlam kazanır. Peki, gerçekten çok aciz olan insan, kendini anlayamamışken, varlığı nasıl anlayacaktır? Varlığı anlamadan, varlığı "var edeni" anlamak mümkün müdür? Kendimizi bildiğimizde mi O’nu bilmiş olacağız, yoksa O’nu bildiğimizde mi kendimizi bileceğiz? O’nu, O’nun kendini bildirdiği kadar bilmek nasıl olacak? Kur’an ayetlerini, insan/kainat ayetinden ayrı tutarak O’nu bilmek mümkün müdür?

İnsan dediğimiz canlı kendi karakter, mizaç ve kişiliğinden bağımsız bir ‘’bilme’’ gerçekleştirebilir mi?

Kişi Vahyin gölgesinde olsa bile cibilliyeti, tıyneti şahsiyeti ‘’bilme’’ sürecine etki etmeye devam etmeyecek midir?

Fıtrat üzere yaratılmış olmamız vahyin korunmuşluğu ile buluştuğunda, insanı sahih bilgi, bilinç ve yakine ulaştırmada, muhkem bir zemine işaret eder mi?

“Can çıkmadan huy çıkmaz”, “Huylu huyundan vazgeçmez” denildiğinde, kaderimiz irademizi belirlemiş olup, imtihanı anlamsız mı kılar?

‘’Coğrafya kaderimiz’’ ise ‘’en güzel‘’ şekilde ‘’halife’’ olarak yaratılan insanın ne kıymeti vardır?

“Her doğan çocuk fıtrat üzere doğar. Sonra anne babası onu Yahudi, Hristiyan veya Mecusi yapar.” (Buhari) hadisi, muhtemel imkan ya da ‘’insanın zindanlarına’’ işaret etmenin bir ifadesi olarak mı anlaşılmalıdır?

Bu ve benzeri sorular bağlamında, akıl baliğ olduğunda büyük oranda karakteri ve kişiliği oluşmuş kabul edilen birisi, hangi ahlaki eylemlerinde ya da siyasi, sosyal vs. tercihlerinde özgür iradesi ile hareket edebilecektir?

Eğer insan bu kadar çaresiz ise, diğer varlıkların kendisine boyun eğdirilmiş bulunup, akıl ve irade sahibi olmasının anlamı nedir?

Yazı başlığına gelecek olursak, herhangi bir kişi, karakterinden bağımsız bir dini eğilimde bulunabilir mi?

Bu noktayı tartışabilmek için yukarıda saydığımız çok sayıda kelimeden en az birkaç tanesini ele alıp ne anladığımızı ortaya koymamız zorunlu gözükmektedir. Özellikle mizaç, karakter, kişilik ve fıtrat kavramları hakkında kısaca açıklamalar yapmak gerekmektedir.

Çoğu kavramda yaşadığımız ihtilaf ve karışıklıklar bu kelime grubu için de fazlası ile geçerli gözükmektedir. Bazıları karakter ve mizacı, bazıları ise karakter ve kişiliği eş anlamlı kullanabilmekte, fıtrat kavramı ve diğer kelimelere yüklenen anlamlar çoğu zaman farklılaşabilmektedir.

Yapmış olduğum okumalardan benim anladığım,

Mizaç; insanın büyük oranda doğuştan getirdiği, genetik yolu ile aktarılan, değişime uğramayan tabiatı / huyu olarak ifade edilmektedir. Kalıtımsal geçiş sürecinde, çevresel şartların etkisi doğum öncesinden hatta geçmiş nesillerden başlamaktadır. Bu etkileşim süreci mizacın kelime anlamı olan; bir şeyin başka bir şeyle karıştırılmasını teyit edip, onu fıtrat kavramından ayırır. Daha çok duygusal yönleri içermektedir. Kişinin sakin-hırçın, sert-yumuşak, atılgan ve çekingen olması gibi durumlar mizaçla ilgilidir.

Karakter kelimesi ise, kalıtımsal bir yönü olmakla birlikte, daha çok doğum sonrası çevre koşullarının etkisi altında şekillenen ve ‘’hulk’’, yani ahlaki değerleri içerip bir yönü mizaca diğer yönü şahsiyete eklemlenen, değişmesi zor ama mümkün olan halin adı olarak tanımlanıyor. Düzgün, dürüst olmak- yalancı güvenilmez olmak gibi.

Fıtrat kelimesi, yaratılış manasına gelip, bir şeye yatkın, yetenekli ve kabiliyet sahibi olmayı ifade etmekle beraber, ıstılahi anlamı konusunda alimler farklı açıklamalar yapmışlardır. Bazıları fıtratı, her insana ilk yaratılışta yerleştirilen, iyilik ve kötülüğe aynı oranda meyilli olma hali, yani nötr bir durum olarak ifade ederken, bazıları ise fıtratı İslam’la özdeş, ya da ona yatkınlık olarak kabul edip, fıtratı hakikate meyletme yeteneği olarak tanımlamışlardır.

‘’O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.‘’ (Rum 30)

Kişilik/Şahsiyet kavramları ise yaratılıştan gelen, kalıtımsal ve sonradan edinilmiş tüm süreçleri kapsaması bakımından mizaç, karakter ve fıtratın bütünü sonucunda bir insanın kendine ait oluşan, özellik, hareket ve davranışların toplamı olarak, ferdi diğerlerinden farklı kılan biricik durumdur. Allah, her insanı benzersiz yaratmış olup, her birinin parmak izleri nasıl farklı ise her insanının kişiliği de kendine özgüdür.

Görüleceği üzere tüm kavramlar iç içe olup, hepsinin kesiştiği noktalar olmakla beraber, aralarında bulunan nüanslar bize konuyu daha iyi anlama fırsatı sunabilir. Bu durumda tekrar başlığa dönersek (başlıkta karakter, kişiliğe yakın anlamda kullanılmıştır) insanların bazen mizaç, kimi zaman karakter, çoğu zaman da kişiliğine göre insan ve toplum ilişkilerini belirlemeleri tabi gözükebilir.

Kişiliğin Latince kökenli karşılığı olan "personality" kelimesi, o dönem tiyatroda kullanılan maskeye verilen bir isimdir. Yani insan gerçek hayatta da rol yapmaktadır. Bu durumda emanet olan maskenin kişiyi, hayatın farklı bölümlerinde birbiri ile çelişkili/çokyüzlü rollere zorlaması mümkündür. Her ne kadar kişiliğin içerisinde belli bir tutarlılığı taşıması önemsense de kelimenin böyle bir anlamı çağrıştırması dikkate değerdir. Bundan ötürü yükselmek, uzaktan gözükmek anlamından türeyen şahsiyet kelimesi, tutarlılığı ifade etmesi bakımından daha olumlu bir kavramsallaştırma seçeneği olarak kullanılabilir diye düşünüyorum…

Kaynak: hertaraf.com

Diğer Makaleleri