İhtisas Kurumları
HAREKET SPOR KLÜBÜ

HAREKET SPOR KLÜBÜ

GENÇ HAREKET SPOR KLÜBÜ

WEB SİTESİNE GİT
Mutlu Aile

Mutlu Aile

Mutlu Aile Mutlu Çocuk Eğt. Kül. ve Day. Der.

WEB SİTESİNE GİT
Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

WEB SİTESİNE GİT
GİV

GİV

Girişimci İş Adamları Vakfı

WEB SİTESİNE GİT
İnsan Vakfı

İnsan Vakfı

İnsan Eğitimi Kültür ve Yardımlaşma Vakfı

WEB SİTESİNE GİT
M. Nasır DEMİR

15 Temmuz darbesinin anatomisi

"Onlar tuzak kurdular, Allah da onların tuzaklarını bozdu. Evet, Allah en iyi tuzak bozucudur" (Al-i İmran Suresi: 54)

15 Temmuz akşamında seçilmiş iradeye karşı emir komuta zinciri dışına çıkmış cuntacı bir güruhun hileli, takiyeli ve cebri kalkışmasına şahit olduk. O akşam, en ince detayına kadar düşünülmüş, planlanmış, bütün hazırlıklar yapılmış ve akabinde de devreye sokulan bir darbeyle karşı karşıya kaldık. Yapılan darbe toplumun tüm katmanlarını/kesimlerini etkileyerek alışılmışın dışında, rutinden farklı olarak olağanüstü bir sürecin yaşanmasına sebep oldu. Milletin iradesine yönelik olarak yapılan FETÖ darbesi, Türkiye’de bir kargaşa ve kaos ortamı oluşturarak insanlarımızda korku ve endişeye neden olmak istedi. Yapılan darbe girişimi sonucunda TV kanalları ele geçirildi. Köprüler ve yollar kapatıldı. Stratejik noktalara saldırılar yapıldı. Milletin meclisi bombalandı. Savaş uçaklarıyla bombalar atılarak kalabalıklar üzerine ateş açıldı. Tank ve toplarla sivil insanlara ateş edildi. Tank paletleriyle insanların üzerinden acımasızca geçildi. Sivil ve askeri kurumlar hedef alındı. Devlet erkânından askeri veya sivil görevlilere karşı rehin almalar başladı. Sonuç olarak hain FETÖ'cülerin darbe girişiminde yüzlerce insanımız şehit oldu. Binlercesi yaralandı.

DARBENİN PLANLANMASI
Darbe planları aleni ve aşikâr bir şekilde olamaz. Çok gizli, şifreli, kriptolu olarak tasarlanarak; ancak bir kaç kişi tarafından bilinebilir. Darbelerin uygulamadaki eksikliklerinin olup olmadığını görme şansı yoktur. Yani "darbenin provası olamaz". Bu yüzdende çok profesyonel olmak zorunludur. 2016 yılı 15 temmuz darbesi de profesyonelliği had safhada olan bir plan çerçevesinde yapıldığı kesindir. Bu manada darbede yer alacak personelin, kişilerin (askeri-sivil) belirlenmesi, seçilmesi, listelenmesi, görevlendirilmesi incelik ve dikkat isteyen bir çalışmayla olmuştur. Yine, darbede kullanılacak mühimmat, araç ve gereçler de en ince ayrıntısına kadar nitelik ve nicelik olarak düşünülerek planlanmıştır. Darbeciler profesyonelliği en üst seviyede olan bir darbe planını uygularken kendi aralarındaki güven (itimat) derecesinin de çok azami olarak önemsediklerini bilmek gerekir. Bu güven sonucunda darbeciler birbirlerine canlarını ve geleceklerini teslim etme noktasında bir tereddüt içinde olamazlar. Profesyonelce işlenen plandan dolayı darbenin başarısızlığa değil, yüzde yüz başarı hedeflenilmektedir.

DARBENİN ZAMANLANMASI
Darbeyle ilgili ortaya çıkan belge, bilgi ve bulgulara göre darbe planı 15 Temmuz’da  saat 22:00' da değil de; gece yarısı yani 16 Temmuz'da saat 03:00'da uygulanmaya konulacakmış. Hatta darbenin Ankara ayağını bir saat evvel başlatacaklarmış. Darbenin başarılı olması için planlanan saat en uygun ve en ideal zamanlama olduğu konusunda herkesin ve uzmanların hemfikir olduğu bir durumdur. Zamanlama olarak gece yarısını tercih etmek gerçek manada hayatın tam anlamıyla durağanlaştığı bir andır. Bu da darbenin çok profesyonelce planlandığının bir amilidir. Darbenin öngörülen saatten önce uygulanmasının nedenine gelince yine mevcut bilgi ve belgelere göre en önemli reaksiyon MİT'in bazı kurumları bilgilendirmesidir. Akabinde de Marmaris’e giden darbeci ekibin kendi aralarındaki iletişimde "İnlerimize gireceklerdi, inlerine girmeye gidiyoruz" ifadelerinin, kriptolarının çözülmesi/yakalanmasıyla birlikte darbeyi planlanan saatten daha erken saate aldıklarını görebiliyoruz. "Yol kazası" diyebileceğimiz bu durum darbecilerin planlarının kontrolden/hâkimiyetlerinden/tasarruflarından çıkmasına sebep olmuştur. Planlanma açısından başarısızlığın olduğu en önemli nokta burasıdır. Diyebiliriz ki; plan tuz buz olmuştur. Ancak geri dönülmez bir yola çıkmışlardı.

DARBENİN UYGULANMASI
Darbe planının uygulanmaya konulması için yapılacak hazırlıklar, planda öngörülen "darbenin başlama saatine" en yakın zaman dilimi "hazırlığın en yoğun olduğu" dilimdir. Darbe palanının erken saate patlak vermesinden dolayı "hazırlıkların yoğunlaşacağı saat" öne alınmak istenmiştir. Ancak bu yeni durum asıl saate göre birçok eksiğin, gediğin oluşmasına neden olmuştur. Yani darbede görev alacak personelle ilgili sevk ve nakil durumu tamamen dumura uğramıştır. Görevli cuntacı personel bu darbede kullanacağı silaha (tank, top, helikopter, savaş uçağı) ulaşamadığından dolayı her türlü mühimmat, silah, araç ve gereç kullanım dışı kalmıştır. Yine planın gidişatına göre darbede kullanılmak üzere daha erken saatte hazırlıklarına başlanılan her türlü silah, mühimmat ve diğer unsurlar ya sevkiyat yolunda kalmış yada kullanımı veya kurulumu konusunda görevli personel yetişemediğinden dolayı işlevsiz hale gelmiştir. Bu durumda saat 22:00'da bütün eksikliklerine rağmen tatbik edilen darbe belirli noktalarda kendini fiili olarak gösterdi. Öyle ki darbeciler ve onların destekçileri, işbirlikçileri, akıl babaları Türkiye'de geçmişte yaşanılan darbelerin kalıcı etkisinden dolayı kendi lehlerinde büyük bir algı oluşturulabileceğini düşündüler. Bu manada geçmişteki cuntacı darbecilerin yaptığı gibi bildirilerini duyurmak için TRT'yi tercih ettiler. TRT'nin tercih edilmesinin birçok nedeni olabilir. Ancak halef cuntacıların kendi seleflerinin bu davranışlarını uygulamaları medya ve iletişim konusunda ki hatalarının en belirgin olanı olmuştur. Bu manada Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın halkı meydanlara çağıran demecinin yayınlanmasından dolayı CNN Türk'e yönelik baskıları bir afallama, kopma içine girdiklerinin göstergesidir.

Saldırılar için stratejik noktaların seçilmesi
Cuntacıların fiili olarak harekete geçtikleri noktalar (askeri, sivil) çok stratejik ve sansansiyonel oluşturan yerlerdir. Sivil alan ve kurumlarda harekete geçmeden önce askeri alandaki personeli ya ikna etmişler (korkutma, ikbal vaadi) ya da etkisiz (nötr) hale getirilerek derdest etmişlerdir. Darbenin ilk dakikalarında TSK internet sitesinde darbe duyurusunun ilan edilmesi ve Genel Kurmay Başkanı'nın rehin tutulmasıyla birlikte Genel Kurmay ve karargâhlarda hâkimiyet kurduklarını gösteriyor. Cuntacılar karargâhlarda bulundukları alanın emir komutasını kotarıp hâkimiyet kurduktan sonra sivil alanlara yöneldiklerini görüyoruz. Cuntanın sivil alanlara yönelik öncelikli hamlesinin de Cumhurbaşkanına yönelik olarak yapıldığını görebiliyoruz. Bu durumu Erdoğan'ın evinin olduğu Üsküdar/Kısıklı çevresinde üç önemli noktada çok uzun ve şiddetli çatışmaların yaşanmasından anlıyoruz. Bu noktalar kısıklıyı çevreleyen acıbadem Telekom, Çengelköy Karakolu ve 1. Boğaz köprüsüydü. Hatta bu noktaların diğer noktalara nazaran daha dayanıklı olması cuntacıların darbe planında buraları çok önemli stratejik noktalar olarak belirlediklerini gösteriyor. Mesela bu stratejik hedeflerden daha uzakta olan Fatih Sultan Mehmet Köprüsünde ki cuntacıların direnişleri çok uzun sürmemiş, polis ve halkın ortaklaşa taarruzuyla cuntacılar yakalanıp teslim alınmışlardı. Acıbadem'de Telekom’un olması da bu noktayı daha da önemli hale getiren bir faktör olarak ekleyebiliriz. Ancak asıl amaç, Milli İrade'nin sembol ismi Recep Tayyip Erdoğan’ın ikametgâhını işgal ederek ele geçirmektir. Cuntacı FETÖ burayı ele geçirmeyi çok önemsiyordu. Çünkü uzun zamandan beri Erdoğan'ın şahsına yönelik olarak besledikleri/büyüttükleri kin ve düşmanlıklarını ortaya koyarak öç alabileceklerini düşünmüştürler. Erdoğan kendi oturduğu evde olmasa da ikamet ettiği evin dağıtılmış, yakılmış, yıkılmış evin içinden çekilmiş bir görüntü veya resim insanlarda psikolojik kırılmaya sebep olabilirdi.

Yine Cumhur Başkanın yerini öğrenmeye yönelik uğraşları ve çok özel olarak eğitilmiş, profesyonel bir ekibin Marmaris’te ki oteli basması da bu konuda da taktiksel olarak çok etki yaratacak şekilde hareket ettiklerini gösteriyordu.

Bunların yanı sıra Ankara'da yapılan saldırılarda da stratejik noktaların seçilmesi konusunda da profesyonelliğin maksimum derecede olduğu göze çarpmaktadır. Başkente, Hava Kuvvetlerindeki cuntacılar en sert ve acımasız bir saldırıyla değeri ve niteliği yüksek olan noktaları vurmuşlardı. Özel Kuvvetler Komutanlığının ilk hedef olarak seçilmiş olması kendilerine karşı koyabilecek mukavemet gücü en yüksek kurumu imha etmek veya işlevsiz hale getirme niyetinde olduklarını gösteriyor. Yine Millet Meclisiyle beraber Cumhur Başkanlığı Külliyesini de bombardımana tutarak sembol ve sansansiyonel değeri en yüksek noktaları vurarak işe başladıklarını görebiliyoruz. Meclisin seçilmesinde ki ana amil olarak milletin vekillerine yönelecek bu saldırıyla beraber tüm ülkede  genel bir teslimiyet ve sindirmenin yan ısıra, millete gözdağı verilerek korkutma duygusunu en hızlı şekilde yayabileceklerini düşündükleri sonucuna varabiliriz. Külliyenin vurulması da burayı bir Saray olarak lanse edip hem olumsuz duygu besleyen kişileri/grupları kendi yanlarına destekçi olarak çekmeyi başarmak hem de olumlu düşünen/savunan kesimlerin C.Başkanlığı Külliyesinin yeni bir dirilişin ve gücün sembolü olarak gördüklerinden dolayı onların direncini kırma amaçlı olduğunu söyleyebiliriz.

15 Temmuz Darbesi bir bölge veya bir şehirle sınırlı değildir. Türkiye'nin her tarafında uygulanacak kanlı ve acımasız bir plandır. Hazırlığı önceden yapılan darbe; bölge, şehir, karargâh ve noktalarda en kanlı şekilde kendini gösterdi. Darbe planı uygulama saatinden önce patlak vermesinden dolayı darbenin seyrine göre tavrını darbecilerden yana koyacak kesimlerin, darbenin başarısızlığa doğru gittiğini görmeleriyle birlikte bu kesimlerin ihtimal dâhilinde ki hamleleri de boşa çıkmış oldu. Bir de plan gereği darbe sonrası rol alacak (asker-sivil) "sessizler" ve "beklemede olanların" başarısızlıktan sonra taraf değiştirme veya "darbeye karşıymış gibi görünme" durumundakilerin de ekarte edilmesiyle birlikte darbenin fiili etkisinin tamamen azalmasına sebep olmuştu. Bu anlamda erken saate uygulamaya konulan darbe, tam anlamıyla somut ezici etkisine fırsat verilmeden, püskürtülmüş ve boşa çıkartılmıştı. Darbenin Türkiye'nin tümünde uygulanıp uygulanmadığı konusunda kafasında soru işareti olanların merakı da buradan kaynaklanmaktadır. Kısacası bu darbe planı, darbe karşıtı vatandaş, polis ve asker tarafından destansı bir şekilde kutlu bir direnişle savrulmuş, püskürtülmüş, engellenmiş ve boşa çıkarılmıştır.

DARBEYİ YAPANLAR VE DIŞ DESTEK
Darbeyi yapanların fethullahçılardan (FETÖ) oluşan cuntacıların olduğu artık herkes tarafından kabul edilen bir gerçekliktir. Ancak, onların yanında sert laiklerin ve Kemalistlerin yanı sıra kişisel bir ikbal peşinde koşanların da olduğu yüksek bir ihtimaldir. Bunlara ilaveten dış bağlantıya (şirket, devlet, blok) göre hareket edenlerin de kısmi destekleri olabilir. Darbenin dış bağlantısı konusunda bu alanda uzman olanların genel kanısı şudur: "Dünyada hangi ülkede olursa olsun yapılan her darbenin mutlaka bir dış bağlantısı olduğu gerçeğidir". Bu minvalde ülkemizde vuku bulan geçmişteki darbeler de dâhil bütün darbelerin arkasında dış destek olmuştur. 15 Temmuz Darbesinde de Cuntacıların, dış destek aldıklarını rahatlıkla söyleyebiliriz. Ülkemiz üzerinde vesayet kurmak için cuntacılardan bir güç ve destek devşirme peşinde olan iki blok olduğunu söyleyebiliriz. Bunlar belirgin olarak ABD ve Rusya (Avrasya) görünmekle birlikte bunların paydaşları ve birçok müttefikleri de vardır. FETÖ liderinin ABD'de ikamet etmesi bu manada potansiyel ve somut bağlantıyı görebiliyoruz. Bu blokların arasında hangi güç çatışmalarının olduğu ve menfaatleri üzerinde uzun uzun açıklamalar yapılabilir; ancak burada ABD'nin çok güçlü/süper bir etkisi olduğunu söyleyebiliriz. Ülke içinde FETÖ cuntacılarının yaşadıkları varlık sorunu ve kendileriyle özellikle dersaneler üzerinden yapılan büyük mücadeleden dolayı köşeye sıkıştılar. Darbe yapma konusunda ABD'ye çok büyük bir itimat duydular ya da duymak zorunda kaldılar. Bu faktör, darbenin dış bağlantısını ortaya koyan çok önemli bir emare olarak görülebilir. Bu pozisyonda ikisinin de çıkarları gereği birlikteliklerine rağmen ABD rakip bloğa karşı ya çok büyük bir oyun oynadı ya da kontrolden çıkıp devasalaşan bir gücü/örgütü bitirmek istedi. Belki de ikisi de olabilir. Ancak kesin olan bir şey var;  ABD Darbe hazırlığında olan FETÖ' ye "stop" deseydi hemen dururdu. Peki, ABD neden stop demedi?  Kuşkusuz bu sorusunun cevabının en iyi cevaplayanlar darbenin neden yapıldığını en iyi anlayanlardır.

DARBEYE KARŞI DİRENİŞ
"Tarihi Allah yazar. Biz sadece nerede duracağımıza karar veririz" (Aliya İzzetbegoviç)

Darbe planı baştan aşağıya kadar çok iyi kurgulandığından başarıya ulaşması çok yüksek bir ihtimaldi; ancak "uygulama zamanının" değişmesiyle beraber bu plan rasyonalitesini yitirerek bir "intihar planına" dönüşmüştür. Tırnak içindeki mezkûr ifadeyi darbenin ne kadar acımasız ve kanlı olduğunu göstermek için belirttim. İnsanlıktan çıkmış gibi elindeki silahları en acımasız şekilde kullanarak insanlara ateş edip ölüm saçan bir darbe yaşadık. 15 Temmuz Darbesi geçmişteki darbeleri taklit ederek "Yurtta Sulh Konseyi Bildirgesi” adını verdikleri bildirge okutularak sıkıyönetim ilan edildi. Bu ilandan sonra genel anlamda bütün ülkede büyük bir sessizlik ve bekleme süreci yaşanırdı. Çoğumuz yapılan kalkışmaya karşı kendine göre bireysel ve toplumsal olarak muhtelif tepki ve tutum konusunda bir kafa karışıklığı yaşıyordu. Bu bekleme sürecinde ister istemez geçmiş dönemde ki darbelerle analoji yapılarak olabilecek muhtemel tepkiler konusunda endişeler devam ediyordu. Çünkü daha önceki darbelere karşı bir tepki oluş(a)mamış ve insanlar zapt-ü rapt altına alındıklarını hissetti(rildi)klerinden dolayı darbeyi kabullenme içine girmişlerdir. Bu manada geçmişte ki darbelere karşı takınılan tavır konusunda iyi bir sicile de sahip değiliz. Hafızalarımızda hala canlı olarak yer edinen darbecilere “çok yaşa” diyen şakşakçıları ve darbeci generali “Ulü’l Emr” olarak gösterme gayretlerinin olduğunu da hatırlıyoruz. Darbeler karşısında teslimiyetçi, kabullenmeci, pragmatist bir anlayış ve tutum her zaman olumsuz bir tercih olarak mevcut olmuştur. Ancak bu sefer her şey başka oldu. Çünkü Allah, özünde, ahdinde, kararlılığında ve cesaretinde ısrar edenlerin yanında oldu.  

İLK KIVILCIM
Geçen zamandan bir hayli sonra Cumhurbaşkanımızın "herkesi meydanlara davet ediyorum" çağrısıyla birlikte insanlar hem araçlarıyla hem de yaya olarak sokaklara ve meydanlara sel gibi akmaya başladılar. Bu anlamlı söz/çağrı en mükemmel palanları dahi paramparça etti. Bu çağrı, darbe planının uygulanmasında sarsıcı bir kırılma oluşturan ilk karşıt hamle oldu. Planda kusur arasan bulunmaz şekilde yapılmıştı ama her planın üstünde de Allah'ın da bir planın olduğunu (belki onlarda biliyorlardı!) bilmemiz lazımdır. Çünkü Allah kime yardım ederse artık onu yenecek bir güç yoktur. Bu bazen bir söz, bazen de kavli veya fiili bir dua da olabilir. Kerim olan Kitap’ta Firavun’un bütün baskı ve zulümlerinden kaçan Hz. Musa’nın “asasıyla denize vurması” (Şuara suresi: 63) ile tüm inananların kurtulmasına yetmişti. Yine Zalim Kral Nemrut’un küçücük bir sinekle alt edilerek bütün Kralığı’nın yıkıldığını tarihi bilgilerden biliyoruz. Yeter ki samimiyet, kararlılık, bilinç ve şuur olsun. Elbette hayat tümüyle imtihandır. Bu imtihanda beyni yıkanan ve hayatı boyunca takiye yaparak yaşayanlar, gizemli bir misyonun işlevsel makine parçası olmaktan öte geçemezler. Bu sebeple zihninin etrafını duvarlarla kapatıp bilinç ve şuurdan yoksun olmak Allah'ın takdirine nail olmak değildir, bir amaç için kullanılan nesne olma özelliğini taşır. Nesne olduktan sonra her türlü oyuna ve desiseye açık hale gelinir. Bu da başa bela olan bir durumdur. Böyle bir mantığın sonucunda devasa hale gelen gücü ve güçleri elbette Allah (c.c) yardım ettikten sonra bir “söz veya çağrıyla” onların bütün güçlerini, sermayelerini de tarumar eder.  “Biz de her biri ayrı ayrı birer mucize olmak üzere başlarına tufan, çekirge, haşarat, kurbağalar ve kan gönderdik…”(Araf suresi :133) 

Bu çağrı milletimizin hissettiği bütün olumsuz (kararsızlık, teslimiyet, kabullenme) duygularının kırılmasına ve yerle yeksan olmasına neden olmuştu. "Bu 'söz' ülkemizin kaderi, bütün ümmetin de direniş meşalesi olacaktı". Milletimiz bir anda üzerindeki en sağlam çelikten yapılma zincirleri kopararak içinde bulunduğu mağaradan, karanlık geceden, esareten kurtulup ışığa/çağrıya/söze doğru atılarak ilerlemeye başlamıştı. Geride kafa karışıklığından hiç bir zerre kalmamış kutlu bir direnişe geçmişti. Bu kutlu direniş cuntacılara karşı din, vatan, özgürlük, namus ve daha birçok ulvi değerlerden beslenerek başladı. Direnişin içinde herkes vardı. Yediden yetmişe kadar herkes; kadın, erkek, yaşlı, genç ve çocuk. Yine direniş hattının içinde ümmet bilinciyle toplumun tümü vardı. Türk, Kürt, Arap, Laz, Çerkes, Sünni, Alevi ve tüm partililerle beraber tek yürek, tek renk, tek soluk olmuştuk. Adları Direniş; Direnişimiz tarihte destan olmuştu. Tıpkı; sayıca ve çok güçlü olan düşmanların yenilebileceğini gösteren Bedrin aslanları, yedi düvele karşı kazanılan Çanakkale destanı ve ümmet olduğumuzda kazanamayacağımız hiçbir mücadelenin olmayacağını gösteren Kut’ul Amare destanı gibi.

Herkes kendine göre müşterek veya münferit olarak gördüğü ulvi değerleriyle kuşanarak korkusuzca, kahramanca, cesaretle, asaletle, şanla, şerefle, onuruyla direniş hattının, mahşeri kalabalığının içinde tarihi ve insani rolünü alıyordu. Hâkim birleştirici sembol sadece ve sadece al kırmızısı bayrakla hilal ve yıldızdı. Yıldız kutlu direnişin maddi, somut ayağı; hilal de maneviyatı ve ruhu olmuştu. Kutlu direniş çetin geçen kışlardan kalan buzları, karları eriterek tıpkı coşkulu bir ilkbahar taze akarsuyunun seli gibi önündeki bütün bentleri, setleri yıkıp akıyordu. Önündeki tonlarca ağırlıktaki tanklar, toplar, araçlar bu mahşeri kalabalık içinde yerinden titriyor, yutuluyor, kayboluyor, teslim oluyor ya da kaçıyorlardı. Kutlu direniş seli artık hayâsız akınlara, taarruzlara, saldırılara, barutlara, mermilere, toplara ve bilmem ne idüğü belirsiz teknolojik silahlara karşı zaferler elde ediyordu. Direnişçilerin elinde ecnebilerin tutuşturduğu silahlar veya ölüm kusan silahlar değil; imanları ve inançları vardı. İmanın ve inancın her türlü teknolojik silahları nasıl yendiğini çağlara ve bütün insanlık âlemine gösteriyorlardı. Çünkü onlar kaderlerini silahlara, şebekelere,  süper denilen güç odaklarına değil; özgür iradeleriyle âlemlerin Rabbi Rahman ve Rahim olan Allah'a teslim ediyorlardı. Özgürlüğünü, istikbalini, iradesini, bedenini ve ruhunu cunta rejimlere teslim etmemek için Tek tek düşüp şüheda şerbetini içiyorlardı. Ulvi değerler için kanın, canın, bedenin ve uzuvların değersizleştiği bir yüce âlem diyarındaydılar. Ve yüzlerce kişi kanatlarını pervaz ederek uçup billurdan ırmaklara doğru yol aldılar. Arkalarında destansı, ölümsüz olarak anılacak bir ad ve gıpta edilecek bir hayat hikâyesi bırakıyorlardı. Yine dünyalık ödüllerin en değerlisi, en şereflisi ve en muteber olanını bedeninde bir işaret olarak onurla, gururla taşıyacaktırlar gazilerimiz.   

15 Temmuz darbesi de daha önceki darbeler gibi hepimizin yaşantısında tarihe tanıklık ettiğimiz bu zaman diliminde çirkin bir hatıra olarak toplumsal/bireysel zihnimizde yer alacaktır. Vuku bulunan -takvimdeki tarih- hem bizim hem de gelecekteki nesillerimizin hafızasında/belleğinde unutulmayacak, kolay kolay silinmeyecek, karanlık ve kirli bir sayfa olarak yer edinecektir. Bu sayfa, bizden sonra ki nesillere çirkin bir miras olarak kalacaktır. Bundan geri dönüşümümüz mümkün değildir. Toplumumuzun üzerine belirli aralıklarla adeta nöbetleşe bir şekilde düşen bu karabasanların (Darbelerin) unutulması veya etkisinin hafifletilmesi, ancak darbeye karşı yapılan destansı direnişi sürekli bir şekilde ön plana çıkartmakla mümkündür. Ya da darbe sonrasında geliştirilen barışçıl, toplumsal katmanlar arasında ki yeni uzlaşı/diyalog arayışlarını da kesintisiz bir şekilde sürdürüldüğü takdirde bu kara bulutun bertaraf edilmesini sağlayabilir. Unutulmamalıdır ki darbe karşıtı gösterilerde ilk dakikalardan itibaren toplumun her kesiminden insanlar vardı. Genel amaç olarak darbeye karşı durmak için toplanan insanlarımızdan kimisi, özgürlük, kimisi erdemlilik, kimisi demokrasi, kimisi din, kimisi vatan, kimisi bayrak veya bu değerlerin çoğu için hatta daha fazlası için bir aradaydılar. Çok güç oluşturulabilecek bir kitle ve topluluktan oluşan bu değeri ideal toplum adına bir kazanım olarak korunmalı ve sürdürülmelidir. Çünkü böyle olduğumuzda daha çok başarılara, daha çok hak ve özgürlüklere ve toplumsal barışın sağlanmasına yönelik kazanımlara imza atabiliriz.

Bu manada milletimizin tek yürek olduğu destansı kahramanlık örneği, Türkiye’nin her tarafında bu duyguyu, değeri ve kazanımı canlı tutacak etkinlikler ve törenler devamlı yapılmalıdır.  Ayrıca milletin iradesine kastetmek isteyenlere karşı bundan başka verilecek daha iyi cevap olamaz. Cuntacıların etkisiz bırakılması sadece yargılanmalarıyla değil; Milletin iradesine kast edenlerin, ihanet edenlerin ve kendini milletin üstünde görenlerin halk nazarında teşhir edilip, rezil ve rüsva olmalarını da sağlanmalıdır. Bu büyük topluluklar devam ettikçe de milletin iradesinin temsilcilerinin elini -gerek içte gerekse dışta- daha da güçlendirecektir.     

SONUÇ: 
Milletimizin iradesine karşı yapılan ve birçok paydaşı olan planlanmış, tezgâhlanmış bir cunta darbesi, yine milletimizin öz gücü, inancı ve topyekün karşı duruşuyla püskürtülmüştür. İnancın ve imanın yenilmezliğinin her türlü gücün üstünde olduğunu bütün dünyaya milletimiz göstermiştir. Bu kutlu direniş nesillerimiz için bir armağan olduğu için onlar, bizleri iftiharla anacaktırlar. Bu millet dünya tarihine kahramanlığın ve cesaretin en güzel örnekliklerinden bir tanesini daha kaydettirmiştir. Ümmet şuuruyla birlik ve beraberlik içinde hareket edildiğinde aşılmayacak hiçbir gücün olmadığını tüm İslam âlemine göstermiştir. Ülke olarak atlattığımız bu meşum badireden sonra darbe üreten sistemlerin restorasyonu ve revizesi daha hızlı devam ettirilerek toplum katmanları arasında ki sosyal barışın tesisi için daha çok gayret edilmelidir. Yine şiddet, kin, nefret ve ihanet düşünceleri üreten batıl, çürümüş, hurafeci fikir ve zihniyetlerin hakikat düşüncesinin yerini almaları engellenmelidir.  Bütün toplum olarak ilmi, akli, sahih, bilinçli, sorgulayıcı ve şuurlu bir zihin yapısına tam anlamıyla kavuştuğumuzda, tehlikelerden ve aldatılmaktan ancak uzak olabiliriz.   

"Size bir iyilik dokunursa, bu onları kahreder. Başınıza bir belâ gelirse buna da sevinirler. Eğer sabrederek mücadeleye devam eder, kararlılık gösterir, Allah’a sığınır, emirlerine yapışır, günahlardan arınıp, azaptan korunursanız, kulluk ve sorumluluk şuuruyla özgürce şahsiyetlerinizi geliştirir, dinî ve sosyal görevlerinizin bilincinde olursanız, onların sinsi kötülük planları, örtülü savaş taktikleri, size hiçbir şekilde zarar veremez. Allah onların işledikleri amelleri ilmiyle, kudretiyle abluka altına almıştır." (Al-i İmran Suresi: 3/120)

Diğer Makaleleri