İhtisas Kurumları
HAREKET SPOR KLÜBÜ

HAREKET SPOR KLÜBÜ

GENÇ HAREKET SPOR KLÜBÜ

WEB SİTESİNE GİT
Mutlu Aile

Mutlu Aile

Mutlu Aile Mutlu Çocuk Eğt. Kül. ve Day. Der.

WEB SİTESİNE GİT
Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

WEB SİTESİNE GİT
GİV

GİV

Girişimci İş Adamları Vakfı

WEB SİTESİNE GİT
İnsan Vakfı

İnsan Vakfı

İnsan Eğitimi Kültür ve Yardımlaşma Vakfı

WEB SİTESİNE GİT
M. Nasır DEMİR

DİRİLİŞ - L. N. TOLSTOY (KİTAP İNCELEMESİ)

Rus edebiyatının en tanınmış simalarından biri olan Tolstoy’un “Diriliş” adlı kitabı mütalaa edilmeye layık bir eserdir. Roman türünde yazılan bu eser, hem yazarın dünya klasikleri arasındaki müstesna isminden dolayı hem de sürükleyici konusundan dolayı mütalaa edilmeyi hak etmektedir. Dünya Klasikleri arasında yer alan Diriliş, ülkemizde Cumhuriyetin ilk yıllarından beri birçok yayın evi tarafından Türkçeye çevrilmiştir. Elimdeki bu baskı “Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları” tarafından 12. Baskı olarak basılmıştır. 640 sayfadan oluşan kitap, hem roman türünde olması hasebiyle hem de ilginç konusundan dolayı oldukça sürükleyicidir. Diriliş, konusu itibariyle merak duygusunu tetiklediği için okuyucusunu ister istemez sürükleyici bir okumaya zorlamaktadır. Roman, üç ana bölümden ve bunlara bağlı olarak yüz yirmi dokuz ara bölümden oluşmaktadır. Kitap, ilk bölümde Matta İncil’inden sınırsız af edici olmanın erdemliliğiyle ilgili ayetlerle başlamış, son bölümde de Hz İsa’nın dağ vaazında anlattığı beş öğüt’ü içeren ayetlerle son bulmaktadır. Roman’ın konusu ise ana karakter, Nehlüdov’un işlediği ilk günah sonrasında, vicdanen kendini temize çıkarmak için verdiği mücadeleyi anlatmaktadır. Tolstoy, Diriliş’i ömrünün son demlerinde kaleme aldığı göz önünde bulundurulursa Tolstoy’un yürek kafesinde büyüttüğü “vicdanlı insanı” artık kemale erdiğini iddia edebiliriz. Yazımın başlığını “Bir vicdan insanı” diye belirlerken burada söz konusu olan kitabın ana karakteri mi? yoksa yazarın kendisi mi? diye karmaşık bir anlaşılmaya sebebiyet verebilir. Aslında bu vasıf ikisi içinde geçerlidir. Çünkü Diriliş’teki ana karakter, Tolstoy’un vicdanından çıkan sestir. O ses, ana karakterin kişiliğinde ete kemiğe bürünerek Nehlüdov olarak ortaya çıkmaktadır.  

Diriliş, Çarlık Rusya döneminde geniş topraklara sahip olan başkarakter Prens Dmitriy İvanoviç Nehlüdov’la birlikte toplumun en alt tabakasından olan Katyuşa Yekaterina Maslova’nın yaşamlarını, ilişkilerini ve toplumun kangrenleşmiş yönlerini anlatır. Yazar, ana karakterlerine adeta iz sürücü roller üstelenerek okuyucusuna kendi dönemindeki toplumsal sorunları (siyasal, sosyal, hukuki, ekonomik vb.) ustaca aktarmaktadır.  Tolstoy’un, ana karakterleriyle birlikte o dönemin Rusya’sını günümüze taşıyabilmesi ve okuyucusunu olayların içinde kendisini Nehlüdov’la adeta bir sırdaş gibi hissettirmesi yazarın büyük başarısının göstergesidir.

 Yazar, Çarlık Rusya’sında yaşanılan çarpıklıkları anlatmak için özellikle birbirlerinden farklı iki katmandan iki karakter örneği seçer. Üst ve alt katmanda yaşanılanlar bu iki ana karakterle okuyucuya aktarılmaktadır. Toplumun üst tabakasındaki vicdansızlığı, keyfiliği, çarpıklığı, ahlaksızlığı ve haksızlıkları ana karakter Nehlüdov’la ifşa etmeye çalışır. Maslova karakteriyle ise Kürek mahkûmu cezası aldığı dönemde yaşadıklarıyla, alt tabakadaki bir insanın devlet kurumları karşısındaki acziyetini çaresizliğini ve trajik dramını yansıtmaya çalışmış. Ceza almadan önceki hayatında ise ev hizmetçiliği ve birçok iş denemesinden sonra kendi bedenini satmasıyla son bulan bir yaşam kesiti sunmaktadır. Her iki karakterin yaşam standartları birbirleriyle mukayese edildiğinde gerçekten aralarında derin bir uçurum olduğu görülüyor. Böyle bir toplumda yaşayan aklıselim ve kalbiselim bir insan, yaşanılanları onaylamayacağı gibi o toplumda yaşananlar karşısında vicdanı da rahat duramaz.

Romanda vicdanı ölü bir insanın dirilmesiyle artık olaylara bakış açısının da tamamen değiştiğini görüyoruz. Bu aşamadan sonra ana karakter gerçektende her insanın yapamayacağı işler yapmaya başlar. Ya da sadece olgun ve ermiş kişilerde görülen davranışlar sergileniyor. Roman kahramanı Nehlüdov, bu yolda tavizsiz duygularıyla sağlam bir duruş sergilemeye hep devam eder. Nehlüdov, vicdanlı bir insan olarak mücadele ettiği ve düzeltmeye çalıştığı üç tane ana konu var diyebiliriz. Bunlardan birincisi; Katyuşa ile Nehlüdov arasında yaşanan: ilk günah. İkincisi; Toprak mülkiyeti sorunudur. Üçüncüsü de; Nehlüdov’un, mahkemede jüri üyeliği görevi esnasında Katyuşa’yla karşılaşması ve Katyuşa hakkında verilen yanlış kararın düzeltilmesi için verdiği mücadeledir. Ayrıca cezaevinde suçsuz ve haksız yere yatan insanlar için verdiği mücadeleyi de ekleyebiliriz. Kısacası Adalet Sistemindeki Haksızlıklar diyebilir.

1.İlk Günah

 Prens Nehlüdov, aldığı hukuk eğitiminden sonra mahkemede jüri üyeliği görevi yapamaya başlamıştı. Görev aldığı mahkemede bir tüccarın randevu evinde öldürülmesi olayına ismi karışan Maslova burada yargılanmaya başlanır. Tesadüfen gerçekleşen bu karşılaşma sonucunda Maslova’yı hemen tanıyan Nehlüdov,  bu aşamadan sonra geçmişte olan bitenler konusunda kendini suçlamaya başlar. Artık orada iki mahkeme var. Biri içinde tüm tarafların ve gerçek kişilerin bulunduğu mahkeme salonu, diğeri de Nehlüdov’un vicdanıdır.  Nehlüdov, duruşmanın yapıldığı esnada kendi vicdanında kurduğu mahkemede kendi kendini yargılamaya başlamıştı. [Nehlüdov’un içinde bir korku vardı, sanki yargılamaya değil, yargılanmaya gidiyordu. Ruhunun derinlerinde, insanların gözüne bakamayacak bir alçak olarak hissediyordu kendini. Sayfa:92] Nehlüdov, iç hesaplaşmalar sonucunda Maslova’nın başına gelenlerden dolayı kendini suçlayarak bütün bunlara kendisinin sebep olduğunu düşünüyordu. Vicdanında kurduğu mahkemede kendini sanık sandalyesine oturtmuş,  Maslova’nın bu yola düşmesine sebep olduğunu düşündüğü “ilk günah” için kendine ağır bir mahkûmiyet cezası kesmişti. Bu vicdani mahkemeden çıkan karar gereği; artık Maslova nerede olursa olsun, Nehlüdov onun yanında olacaktı ve onunla birlikte yaşayacaktı. Aslında Maslova“ilk günahı” unutmuştu. Dolayısıyla Nehlüdov’u hatırlamıyordu. Buna rağmen Nehlüdov, vicdanını rahatlatmak için Maslova’ya hem itirafta bulunur hem de ona evlenme teklifinde bulunarak sebep olduğunu düşündüğü o kirli hayatın içinden kurtarmak istiyordu. [Katyuşa’ya bir alçak olduğumu, ona karşı suçlu olduğumu, bundan sonraki hayatını kolaylaştırmak için elimden gelen her şeyi yapacağımı söyleyeceğim. Evet, onu görmeye gideceğim ve beni bağışlamasını rica edeceğim. Durdu. Gerekirse onunla evleneceğim. Sayfa:147 ] Nehlüdov bu mahir kararından sonra adeta bir hizmetçi gibi Katyuşa’ın bütün işlerini takip etmeye başlar. Mahkemede alınan yanlış kararın düzeltilmesi konusunda, cezaevi ortamının iyileştirilmesi ve kürek mahkûmu olarak yaptığı yolculuk boyunca ona hizmet ederek büyük fedakârlıklar yapar. Katyuşa, bütün bu olup bitenlere çok aldırmadığı halde Nehlüdov, aldığı karar gereğince doğru bildiği yolda yoluna devam eder. Hatta bu konuda yaptığı bütün fedakârlıklara rağmen asıl suçlunun kendisi olduğu ve kendisinin vicdanen rahatlatması gerektiğini ifade eder. [Ben onu değil, kendimi adam etmek istiyorum. Sayfa:454]  Aslında Nehlüdov’un vicdanından çıkan bu cümle yapıtın en can alıcı cümlesi olarak not edilmeye değerdir.

Diriliş’in ana karakteri, gençlik yıllarında işlediği günahtan dolayı kendini günahkâr olarak görmesi ve daha sonrasında işlediği günahtan rahatsızlık duyarak kendini affettirmek için çabaladığını görüyoruz. Tolstoy’un bu eserinin kurgusunda Hıristiyan teolojisinde (ilahiyatında) önemli bir yere sahip olan “ilk günah” inancını önemsediğini ve bu inanca bağlı olduğunu eserinde ortaya koymuştur diyebiliriz.    

2. Toprak Mülkiyeti

Romanımızın başkarakteri Nehlüdov, olaylara ve hayata farklı bakış açısından dolayı aile içinde “filozof” olarak anılıyor. Sürekli okur ve okuduğu kitaplarla kendini yenilemeye çalışır. Toprak mülkiyeti konusunda Spencer’ın fikirlerinden etkilenir. Çarlık sisteminin hâkim olduğu dönemde toplumun üst katmanında yer alan Prens Nehlüdov, toprak mülkiyetinin adaletsizliği, haksız paylaşım ve toplumdaki gelir adaletsizliği konusunda yaptığı okumalarla bu durumun farkına varır ve ölü vicdanı dirilmeye başlar. [Nehlüdov rüştünü ispatladıktan sonra toprak mülkiyetini adaletli bulamadığı için babasından miras kalan küçük araziyi köylülere verdiği zaman onun bu hareketi, annesini ve yakınlarını dehşete düşürmüş, bütün akrabalarının kendisiyle sürekli alay ettikleri ve başına kaktıkları bir konu olmuştu. Sayfa:66 ]O dönemin Rusya’sında yaşanan bu durum bize Üstat Necip Fazıl’ın; ”Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul” veciz sözünü hatırlatmaktadır.

Romanda her iki karakterin (Nehlüdov ve Maslova) toplumun farklı katmanlarından (alt-üst, yöneten-yönetilen) seçilmeleri dönemin toplumsal düzeninin okuyucuya çok iyi anlatılması açısından güzel bir kurgu olmuştur. Aslında Tolstoy, kitabında bir sistem eleştirisi yaparak evrensel vicdanın sesi olmaya çalışıyor. Yalnız şunu da hemen ifade etmek gerekir; Tolstoy, sistem eleştirisi yapar, ancak alternatif bir sistem önerisinde bulunmaz. Özellikle, kitabın 435. sayfasında ismi zikredilen Henry Davit Thoreau’nun bildiğimiz veciz sözü “En iyi yönetim, en az yönetendir “ fikrine yakın olduğu düşünülebilir. Tolstoy’da devlet fikri, otoritenin tamamen ortadan kalkması ve sistemsizlik (yönetim boşluğu) sonrasında Anarşizme varan bir düşünce şeklinde değildir. Tam aksine vicdanlı bir ana karakterin, vicdanlı bir sistem arayışı peşinde olduğunu görüyoruz. Mübalağa etmiş olmasak Tolstoy, beşeri sistemleri onaylamaz. Diğer bir ifadeyle beşeri olanla tatmin olmaz. O ilahi olanın peşindedir. Beşer (tensel) olanı, ilahi bir ruhla buluşturmaya çalışır. Diyebiliriz ki; Tolstoy, tam anlamıyla hakikatin peşinde olan ve bu arayışını okuyucunun vicdanında ana karakteriyle yolculuk yaptırarak ölü vicdanlara can nefesi vermeye çalışıyor.

Romanda, sosyalist doktrin ve jargonun kullanılması konusunda yazarda bir kasma veya sınırlandırma göremiyoruz. Bir tarafta her istediğini elde edebilen elit tabakadan bir prens (ezen), diğer tarafta ise adeta bir köle konumunda olan daha sonra da kürek cezasına mahkûm edilen (ezilen)bir kadının simgesel karakteri var. Yazar bunları anlatırken, illa ki sosyalist kuram ve kalıplara bağlı olmanın inancı içinde olmadığı gibi; dönemin sosyal ve siyasal ortamından da bigâne değildir. Çünkü Tolstoy, bu kitabını 1917yılında gerçekleşen Bolşevik Komünist Devriminden 17 yıl önce tamamlamıştır. Haliyle Bolşevik Devrim öncesindeki atmosferin nasıl olduğu konusunda bize ipuçları vermektedir. Bu malumatı bir tarafa bırakarak yazarımızın sistemler konusundaki fikrine dönelim.  Tolstoy’un asıl gayesi ölü vicdanlara nefes üflemektir. Hiçbir zaman siyasal bir çabasının olmadığını gösteren Tolstoy, sosyalist yazarların aksine, mücadeleyi alt sınıftan bir karakterle başlatmak yerine, üst sınıftan bir karakterle (prens) toplumu düzeltmeye çalışır. Tolstoy eserinde, ana karakterine ideolojik ve örgütlü bir kalkışma rolü vermek yerine bir nevi pasif direniş örneği sergiletmektedir. Bundan dolayı Tolstoy, dirilmeyi ideolojik sınıfsal olarak görmez; bir vicdan meselesi olarak görür. O yüzden eserinde vicdanın dirilişini kategorik bir sınıflandırmaya tabi tutmadığı gibi, dirilişi bir sınıfa mahsus olarak da görmemiştir. Bu düşüncesi gereği,  vicdanın dirilmesi her ortamda her bireyde kendini gösterebilir. [Bütün insanlarda olduğu gibi, Nehlüdov’un içinde de iki insan vardı. Biri başkalarına da iyilikler getirecek iyilikler peşindeki ruhsal insan; diğeri yalnız kendisi için iyilik arayan ve bu iyilik için dünyanın bütün iyiliklerini gözden çıkarmaya hazır tensel insan. Sayfa 72]

Eserin ana karakteri Nehlüdov’un toprak mülkiyeti konusundaki fikirleri adilane ve gerçekçidir. Bu konudaki fikirleri de yine çeşitli okumalar ve gerçek tanrısal düşüncelerle olgunlaşmıştır. O dönemde toprak mülkiyeti, sadece bazı seçkinlerin tahakkümünde olmasından dolayı mevcut sistemde elit bir zengin sınıf vardır. Buna karşılık halkın büyük çoğunluğu yoksul ve temel ihtiyaçlarını bile karşılayamamaktadır. Hatta bazı insanların özellikle de çocukların açlıktan dolayı öldükleri bile oluyordu. Nehlüdov, annesinden kalan toprakları köylülere dağıtmak için köyleri ziyaret esnasında bu trajik durumlarla karşılaşmış ve büyük üzüntü hissetmişti. Bu yüzden toprak mülkiyetine daha insancıl ve tanrısal olarak bakmaktadır. Sosyalist bir düşüncede değildir Tolstoy. Çünkü Komünist sistemle ilgili önerilere karşı olduğunu da beyan etmektedir. [“Kim toprağı ekerse o pay alır. Ekmeyense avucunu yalar,” dedi kararlı sesiyle. Nehlüdov’un bu komünist tasarıya karşı kanıtları da hazırdı ve bunun için herkesin pulluğunun olması, atların aynı ayarda olması, bazılarının diğerlerinden geri kalmaması, her şeyin, atların, pullukların, harman makinelerinin ortak olması gerektiğini, bunu yapmak için de bütün insanların razı olması gerektiğini söyleyerek karşı çıktı. Sayfa:330]                                                                                         

 [Toprak hiç kimsenin değil, Tanrı’nındır. Sayfa:331]

  [Nehlüdov, “toprak sahibi olmayı günah sayıyorum. Bu yüzden size vermek istiyorum.” Sayfa: 328]

3. Adalet Sistemindeki Haksızlıklar:

Nehlüdov, Çar dönemindeki adalet sisteminin haksız uygulamalarına ve ortaya çıkan problemlere bakışı sıradan bir insan bakışı değildir. O aynı zamanda hukuk eğitimi almış ve bu konularla alakalı okumalar da yapan biridir. Özelikle bu hususu belirtilmem, Tolstoy’un  daha iyi anlaşılması için gerekli olduğu düşünüyorum.  Nehlüdov adalet sistemindeki haksızlıkları, jüri üyesi olduğu ve Katyuşa’nın yargılandığı davayla fark etmeye başlar. Bu davada bir insanın hayatı hiçe sayılarak karar alındığını görür. Bu davadan sonra Katyuşa artık “Kürek Mahkûmudur” . Tabi ki Nehlüdov ne yanlış kararın ne de Katyuşa’nın peşini bırakmaz. Katyuşa hakkındaki yanlış kararın düzeltilmesi ve buna bağlı olarak ortaya çıkan diğer haksızlıklarla mücadele neredeyse kitabın yarısını oluşturur. Nehlüdov, bu davanın peşine düşer ama tabiri caizse bu alanda “elini nereye atarsa her şey elinde kalır” durumuyla karşı karşıya geliyor. Kimilerinin hatalı yargıdan, kimilerinin güçsüz olmaktan, kimilerinin de keyfi tutuklanmaktan dolayı büyük cezalar aldığı şeklindeki vakalarla doludur hapishaneler. Nehlüdov bu sorunlarla ilgilendikçe artık hapishanenin bütün şikâyetlerinin aktığı bir huni haline geliyor. Bu şikâyetlerle olabildiğince ilgilenip çözmeye çalışır. Bu şikâyetlerin içinde çok şaşırtıcı bulduğu davalardan biri olan, İncil okuyan bir grubun keyfi olarak tutuklanmalarıdır. [Bir köyde insanlar İncil okumak için toplanmışlar. Komiser tutanak düzenlemiş ve adamaları mahkemeye vermişler. Savcı yardımcısı iddianameyi okumuş, masanın üstünde maddi kanıt olarak bir İncil duruyormuş ve adamları sürgün cezasına çarptırmışlar.”Bir insanın başkalarıyla bir araya gelip İncil okuduğu için sürgüne gönderilmesine izin veren yasalar mı var?” Sayfa:344] Nehlüdov bu ve buna benzer keyfi yargılamaların olduğu olayları çözmek için bütün gücünü kullanmaya çalışır. Diğer taraftan da Katyuşa, kürek mahkûmu cezasını çekmek üzere yola çıkacağı ve Nehlüdov’un da ona eşlik etmek için hazırlıklarına tamamlamaya çalışıyor.

Nehlüdov bu davaya adeta hayatını adıyor. Gerek bu davanın takibi sırasında gerekse diğer davalar konusunda hem adalet sistemine bağlı cezaevlerinde hem de bu sistemin dışarıdaki kısmıyla ilgili büyük sorunlarla karşılaşır. Adaletin bir sistem ve hukuki norm olmanın ötesinde tamamen keyfi uygulamalardan ibaret olduğuna şahit oluyor. Torpil, adamcılık, Çar Ailesi yanlısı olmak benzeri durumlar sistem halinde işlenmektedir. Bu bakımdan sorunlar sadece hapishanelerde değil dışarıda daha büyük boyutlarda yaşanmaktadır. Dışarıdaki hayatın yaşanmaz derecedeki çirkin yüzünü anlatan ana karakter takip ettiği davaların çözülemez olduğunu görünce bu konuda çok büyük umutsuzluklar içine sürüklenir. Bu durum Nehlüva’a, hapishanedeki hayatın dışarıdaki çirkefleşmiş hayattan daha iyi olduğunu hissettiriyor. Çarlık Rusya’sında olup bitenler konusunda bize İsmet Özel’in “Waldo Sen Neden Burada Değilsin? “ adlı kitaptan da bildiğimiz Amerikalı düşünürün bir alıntısını yapar Tolstoy. [Thoreau, Amerika’da köleliğin hüküm sürdüğü yıllarda köleliğin onaylandığı ve korunduğu bir devlette namuslu bir yurttaşa uygun tek yerin hapishane olduğunu söylüyordu. Özellikle Petersburg’a gidip geldikten ve orada öğrendikten sonra Nehlüdov’da Thoreau’yla aynı görüşteydi.” Evet, şu anda namuslu bir insan için tek uygun yer hapishanelerdir.” Sayfa:435]

Çarlık Rusya’sında yaşanan keyfilikler, kötülükler, haksızlıklar ve işkenceler mahkûm konvoyunda da aynı şekilde devam ettiğine şahit olur Nehlüdov. Hayatın tüm alanlarında hâkim olan bu karamsar hava Nehlüva’a yeni tespitler yapmasını sağlıyordu. Bu yüzden Tolstoy, ana karakterinin dilinden devletin tüm organlarındaki memurundan amirine kadar tümünün insan sevgisinden yoksun olduklarını anlattırır. [“Tıpkı bu taşların yağmuru geçirmediği gibi onlar da görevlerini yaparken insan sevgisinin yüreklerine girmesine izin vermiyorlar.” Sayfa:502]

Tolstoy diğer konularda beşeri olan yerine ilahi olanı istediği gibi Devlet yönetiminde de ilahi yasaların olması gerektiğini söyler. Çünkü ilahi yasalar, insanların vicdanı üzerine yazılmıştır. O yüzden diğer yasaları güvenilmez olarak görür.[ “Bütün mesele,” diye düşünmeye devam ediyordu Nehlüdov, “bu insanların, yasa olmayan bir şeyi yasa saymaları ve bizzat Tanrı tarafından insanların yüreklerine yazılmış olan ezeli, değişmez, ertelenemez bir yasayı ise yasa olarak görmemeleridir. Bu yüzden insanların yanında sıkılıyorum. Düpedüz korkuyorum onlardan. Gerçekten de korkunçlar. Eşkıyalardan daha korkunç. Eşkıyada yine de bir acıma duygusu vardır, bunlar ise acımazlar. Sayfa:502]

Son Bölüm:

Sürgüne gönderilen konvoyun içinde Katyuşa’ya eşlik eden Nehlüdov, burada daha çok siyasi mahkümlarla aralarında geçen konuşmalar ve  orada yaşanan olaylar anlatılmaktadır. Nehlüdov, sisyasi mahkümlarıın anlayışlarını, dünyaya bakışlarını ve yaşamlarını burada daha iyi görme fırsatı bulur. Zaman zaman onlara çeşitli konularda tartışır. Bazen de onların dünyaya, dine, devlete ve devrime dair görüşlerine yer verir. [Nehlüdov daha yakından tanıyınca, bunların, bazılarının tasavvur ettikleri gibi, tümden cani ve diğer bazılarının kabul ettikleri gibi tümüyle kahraman olamadıklarına, her yerde olduğu gibi, aralarında iyi, kötü ve ikisinin ortası insanlar bulunduğu sıradan birer insan olduklarına inandı. Sayfa:537]   Nehlüdov, prenslik statüsünden doğan ilişkilerini kullanarak Katyuşa’yı konvoyda farklı suçlardan hükümlü mahkûmların olduğu vagonlar yerine, siyasi mahkûmların olduğu vagona yerleştirmişti. Orayı daha güvenli ve seviyeli bulmuştu. Katyuşa, mahkümların hem kendi aralarındaki örgütsel ve hiyerarşik yaşam şekillerinden hem de düşüncelerinden etkilenmeye başlar. Bu durum, Katyuşa’nın  gittikçe Nehlüdov’dan uzaklaşmasına neden oluyor ve aralarına mesafe giriyor. Bu arada Çar’dan Katyuşa’nın cezasıyla ilgili af çıkar. Nehlüdov, af haberini Katyuşa’ya  verir. Katyuşa, siayasi makumların içinde Vladimir İvanoviç’in yanında kalmayı tercih eder. Aslında, Katyuşa vicdanı gereği, Nehlüdov’un kendisine yaptığı hizmetlere son vermesini ve peşini bırakması için böyle bir tercihte bulunur.

[“-Benim için ne kadar çok şey yaptınız. Siz olmasaydınız…” bir şey daha söyleyecekti ama sesi titremeye başlamıştı.

“Teşekkür edilecek bir şey yok,” dedi Nehlüdov.

“Neden hesaplaşalım ki? Hesaplarımızı Tanrı çıkarır,” dedi Katyuşa ve kara gözleri yaşlarla parlamaya başladı. Sayfa:620 ]

Diğer Makaleleri