İhtisas Kurumları
HAREKET SPOR KLÜBÜ

HAREKET SPOR KLÜBÜ

GENÇ HAREKET SPOR KLÜBÜ

WEB SİTESİNE GİT
Mutlu Aile

Mutlu Aile

Mutlu Aile Mutlu Çocuk Eğt. Kül. ve Day. Der.

WEB SİTESİNE GİT
Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

WEB SİTESİNE GİT
GİV

GİV

Girişimci İş Adamları Vakfı

WEB SİTESİNE GİT
İnsan Vakfı

İnsan Vakfı

İnsan Eğitimi Kültür ve Yardımlaşma Vakfı

WEB SİTESİNE GİT

Bir Zaman Makinesi Olsa...

“Allah ve melekleri, Peygamber'e çok salâvat getirirler. Ey müminler! Siz de ona salâvat getirin ve tam bir teslimiyetle selam verin.” Ahzap-56.
 
Bir zaman makinesi olsa ve size geçmişte istediğiniz bir tarihe gidebileceğiniz söylense acaba hangi zamana gitmeyi isterdiniz?

Eminim siz de peygamberimizin dönemine gitmeyi; ona gönül veren, ona sadık gençlerden olmayı dilerdiniz. Onun kokusunu duymayı, onun gül yüzünü görmeyi, ona dokunabilmeyi, onun sohbetine katılabilmeyi isterdiniz. Peygamberimizin çocukluğunda ve gençliğinde yanında bulunmayı, onunla ahbaplık etmeyi, onun temizliğine, korunmuşluğuna şahitlik etmeyi dilerdiniz.

Rabbimiz tarafından kendisine peygamberlik verildiğinde yanı başında ve ona ilk iman edenler arasında olmayı isterdiniz. Müşriklerin en azgın zamanlarında Ebu Leheb’in hazırladığı dikenli yollardan önce siz yürüyüp efendimize ter temiz yollar hazırlardınız. Taif’te havalanan taşlara onun önünde göğsünüzü siper etmek ister onun tırnağına bile zarar gelmesine tahammül edemezdiniz. O sizi görevlendirse tıpkı Mus’ab gibi doğup büyüdüğünüz şehri, sevdiklerinizi bırakıp kutlu bir yolculuğa çıkmaya gönüllü olurdunuz.
 
Müşriklere karşı mağara önünde titrek bir güvercin yüreği olmak isterdiniz. Yetimlerin, kimsesizlerin, yaşlıların, çocukların, kölelerin üzerlerine doğacakları güneşi bekledikleri bir Medine şafağında bulunmak isterdiniz. Bedir savaşının zafer sevincini, Uhut savaşının hüznünü, hendek savaşının çetin sahnelerini, Mekke’nin fethinin onurunu onun arkadaşları arasında siz de yaşamak isterdiniz. Peygamber-i Zişan’ı hüzün dönemlerinde yalnız bırakmayıp; “anam babam sana feda olsun ya rasulallah!..” diyerek yalınkılıç her yerde onu savunmak isterdiniz eminim.
 
Elbette peygamberimizi seven her gönül bu tür arzuları duyar yüreğinde. Toprağın, suyun ve havanın kokusunun değiştiği bir gül mevsiminde yaşamak ister. Onun gül yüzünü görebilmek, onun sesini duyup ona dokunabilmek… Tarifi imkânsız duygulardır bunlar.
 
Günümüzde yaşıyor olmakla peygamberimizi görebilme, onunla hasbihal edebilme imkânına sahip değiliz belki; ama çağlar ötesinden onun “kardeşlerim” hitabına muhatap olarak onun ümmetinden olabilme bahtiyarlığına erişebiliriz. Peki, biz kendimizi iman etmiş onun ümmetinden olan kimseler olarak tanımlıyorsak bu çağda Allah Resulünün ümmetinden bir fert olarak ona karşı olan sevgimizi ve bağlılığımızı nasıl gösterebiliriz? Bu soruya en başta verilecek cevap elbette onun getirdiği mucize kitap Kur’ana uygun bir hayat yaşamaktır.  Kur’anı onun yaşadığı gibi yaşamak, tüm ibadetleri onun gösterdiği gibi yapmak, hayatımızdaki bütün pratikleri onun sünneti gereğince yerine getirmek.
 
Peygamber-i Zişan’a gönülden bağlı bir genç; anasına-babasına iyilik edip onlara “üf” bile demekten imtina edecektir. Gençliğini Allah’ın razı olmadığı şekilde, Allah’ın razı olmadığı ortamlarda berhava etmeyecek enerjisini onun dinini yaşamak ve yaşatmak için harcayacaktır. Onun getirdiği namazı kılmak, onun getirdiği orucu tutmak, yemeğe onun başladığı gibi besmele ile başlayıp sağ el ile yemek, mümin kardeşine iyilikle muamelede bulunup tebessümü yüzlerden eksik etmemek kısacası bir bütün olarak hayatı en temel pratiklerden başlayarak onun sünneti ile yaşamak ne büyük bir güzellik ne tatlı bir bahtiyarlıktır.
 
İster beyaz, siyah, sarı ırktan olsun; ister Avrupalı, Asyalı, Amerikalı her kim olursa olsun yeryüzünde yaşayan her bir insan onun ümmetinden olmak ile şereflenebilir. Bu çağın insanı şehvetin, paranın, dünyevi imkânların, sahte ilahların, küresel zülüm ve acıların batağında insanı insan yapan değerlerini kaybederek hızla tükenmektedir. İnsanlık onun yüzyıllar öncesinden çağları aşarak getirdiği kutlu mesaja kulak vererek, onun hayat ilkelerini yeniden yaşayıp-yaşatarak kurtuluşa erebilir.
 
Onun getirdiği öğretiler yeryüzünde fesat çıkarmayan, nesli ıslah ve ihya eden,  fakire, kimsesize kol kanat geren, insanları hem bu dünyada hem de ahiret yurdunda mesut eden bir dini oluşturmuştur. Kendisine zalimlik eden insanlar için bile azap dilemeyen “Rabbim onlar bilmiyorlar” diyerek hidayetleri için dua eden, alemlere rahmet olsun diye gönderilen yegane peygamber Habib-i Zişan’dır. Ancak onun getirdiği İslam; yeryüzünde merhamet meşalesini yeniden alevlendirerek kula kulluğu, zulmü, fitne ve fesadı adalet kılıcı ile yok ederek tüm insanlığı gerçek özgürlüğe ulaştırabilir.
 
Bu yüzden çağımızda en büyük görev biz Müslümanlara düşmektedir. İnsanlığın kurtuluşu İslam’a bağlı ise İslam’ın yeniden yeryüzünü ihya eden nefesinin teneffüs edilmesini sağlamak yeryüzündeki Müslümanların görevidir. Müslüman gençler olarak bizler bu bilinç ile üzerimize düşen sorumluluğun farkına varmalıyız. Tıpkı peygamberimizin dönemindeki gençler gibi ona sadık, onun dini için gayret etmeyi bir onur sayarak hayatın her dakikasını yeni bir soluk ile yaşamalıyız.
 
Biliyoruz ki peygamberimize ilk iman edenlerin hepsi birkaç kişi dışında yirmili yaşlardaki insanlardı. Hatta aralarında çocukluk döneminde iman eden Hz. Ali gibi civanmertler vardı. Peygamberimiz gibi yaşamak en başta gönülden onu sevmekle mümkündür. İnsan ancak sevdiği, değer verdiği insanları kendisine örnek alabilir. Eğer onu seviyor ve örnek almak istiyorsak hayatta karşılaştığımız her pratikte “peygamberimiz böyle bir durumla karşılaşsaydı ne yapardı” diye kendimize mutlaka sormalıyız. Bu sorunun cevabına göre davranırsak işte o zaman onu sevme ve örnek alma yolunda önemli mesafeler kat edebiliriz demektir. Zaten Kur’an-ı Keriminde Allah(c.c) bize bunu öğütlüyor. “Andolsun ki, Resûlullah, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.” (Ahzap-21)
 
Seven insanın dünyadaki en büyük arzusu sevgiliye kavuşabilmektir. Belki biz bu dünyada peygamberimize kavuşamayacağız. Bir kez olsun Habib-i Zişan’ı dünya gözü ile göremeyeceğiz; ama gerçek anlamda onu sevip bu dünya hayatını onunla beraber, O yanımızdaymış gibi yaşayabilirsek ahiret yurdunda O’na komşu olabiliriz. İnsan bu dünyada kimi severse ahirette onunla beraber olacaktır. “Şüphesiz ki kişi sevdiği ile beraberdir.”
 
Kaynak: Bu yazı Genç Düşünce Dergisinden alınmıştır. 

Diğer Makaleleri