İhtisas Kurumları
HAREKET SPOR KLÜBÜ

HAREKET SPOR KLÜBÜ

GENÇ HAREKET SPOR KLÜBÜ

WEB SİTESİNE GİT
Mutlu Aile

Mutlu Aile

Mutlu Aile Mutlu Çocuk Eğt. Kül. ve Day. Der.

WEB SİTESİNE GİT
Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

WEB SİTESİNE GİT
GİV

GİV

Girişimci İş Adamları Vakfı

WEB SİTESİNE GİT
İnsan Vakfı

İnsan Vakfı

İnsan Eğitimi Kültür ve Yardımlaşma Vakfı

WEB SİTESİNE GİT
Muhammed Fesih KAYA

Hikmet-i İlahiye

  Hiçbir zaman bir Cami’ye güçlü bir coşku hissetmeksizin, hatta itiraf edeyim

Müslüman olmadığıma hayıflanmaksızın girmiş değilim.

 Ernest Renan

İçinde ibadet edilmek üzere tahsis edilmiş mekânlar kendilerine atfedilen mânâ ve fonksiyon ile farklı bir kutsiyete bürünürler. Görüntü, maddeden mânâya intikal ederek ruhu muhatap alır hâle gelir. Kısaca ''İnsan ruhuna seslenen müphem bir lisan, gönülleri kendine çeken büyüleyici bir beyan ve sessiz duruşu içinde Yüce Hakikat adına her dille bir şeyler anlatan sırlı bir tercüman oluverir.'' Bu mekânlara kuşatıcı adı ile kısaca mabed denir. Buralar his dünyamızın varlık ötesine açılan menfezleri, kesret deryasında boğulmuş bedenlerimizin vahdet sahilleri; karanlık gecelerin nurlu sabahları, susuz çöllerin su yataklarıdır. Gerçek hayat bu mekânlardadır, buralara uğranılmamışsa hayat yaşanmamış sayılır.

"Mescid" kelimesi Arapça "se-ce-de" fiil kökünden sucûd masdarından ism-i mekân kipi ile "mesced, semâi kullanımı ile mescid" kısaca içinde "secde edilen yer" demektir. Çoğulu mesâcid’tir. "Se-ce-de" fiil kökünden sucûd masdarı alnı yere koymak, tevazu içinde olmak, eğilmek anlamlarına gelir. (İbn Manzûr, Lisânu'l-Arab, III/204)

Mescid kelimesiyle kısmen eş anlamlı diyebileceğimiz "Câmi" kelimesi Arapça "ce-me-a" fiil kökünden ism-i fâil kipinde cem eden, toplayan anlamında, Müslümanların özellikle namaz kılmalarıyla sembolleşen ibadet ettikleri yer, mabed demektir. "Beytullah" ise, Allahu Teâlâ'ya isnâdı ile 'Allah'ın evi' anlamına gelir. Kur'ân-ı Kerîm'de "el-beyt", 'beytullah' ve "beytu'l-haram" lafızlarıyla Kâbe-i Muazzama kastedilmiştir. Buraya beytullah denilmesinin hikmetlerinden belki de en önemlisi Zât-ı Celâline nispetle orayı şereflendirmesi, şerefini artırması olsa gerektir.

Bu kavramlar içerisinde "mescid" kelimesi ifade ettiği mesaj yönünden diğerlerinden daha bir önem arz etmekte, herhangi bir kelimeden çok, karşımıza bir kavram olarak çıkmaktadır. O hâlde mescid kelimesi insanları cem eden, bir araya getiren, secde/ibadet ettikleri, içinde kalındığı ve bu son özelliği ile Allah'a misafiri olunan yer anlamlarının ortak ifadesidir diyebiliriz…

Caminin fonksiyonuna dair canlı bir örneği sizinle paylaşmak istiyorum. Kıbrıs müftüsü Talip Atalay hocam anlatıyor; Pandemi süreci başlar başlamaz, hemen cumhurbaşkanına ve başbakana hitaben bir yazı kaleme aldık müftülük olarak ve şunları yazdık diyor: Camilerimiz tüm Kıbrıs halkının hizmetine açıktır. Kimsesiz yolda kalmış olanlar için kalınacak mekân, hastalarımız için tedavi merkezi, yerel yönetimlerimiz ve yardım kuruluşlarımız için birer lojistik üst v.b. şeyler için tahsis edilmiştir. İmam ve din görevlilerimiz bir yandan tüm Kıbrıslıların hizmetinde ve onların her türden ihtiyaçlarını karşılamakla vazifelidir, öte yandan sokak hayvanlarının ihtiyaçlarıyla ilgilenmeyi de üstlenmişlerdir.

Unutulmamalıdır ki namaz, camilerde yapılan ibadetlerden sadece biridir ve Efendimiz (sas) zamanında cami en önemli sosyalleşme merkezidir. Müftü beyden de bunları duyunca cami ve fonksiyonunu üzerine yeniden düşünmek gerektiği kanısına vardım. Öyle ya camii dediğin sadece namaz kılınan yer olmamalı hayatın tam merkezinde olmalıydı. Bize hayat bahş eden "şey" tüm yeryüzüne buradan yayılmalıydı ve insanlar dinine meşrebine bakılmaksızın bu çağrıya muhatap olup son derece rahat girip çıkmalıydı buraya. Burada bulunduklarında Allah’ın evinde ve onun misafiri oldukları öz güveniyle hareket etmeliydiler. Kimseden çekinmeden korkmadan adabına uyarak tüm sıkıntılarını arz edecekleri, tüm sevinçlerini paylaşacakları şekilde rahat olmalıydılar…

Yukarıda aktardıklarım muvahacesinde camilerin fonksiyonunu üç temel başlıkta toplamak mümkündür:

a) Mabed

b) Yönetim merkezi

c) İlim ve kültür merkezi

a) Mabed olarak: Esas itibariyle mescidler içinde ibadet edilmek üzere inşa edilmişlerdir. Bu itibarla kutsiyet kazanmışlar ve "Allah'ın evi" adını almışlardır. Kur'an,  Allah'ın adının anılması için yapıldığını belirtmektedir (Cin, 72/18). İslâm dini, toplu ibadeti teşvik eder. Cemaatle kılınan namaz, tek başına kılınandan 25-27 derece daha üstün tutulmuştur. Her renkten ve sınıftan insanın bir araya gelip omuz omuza ibadet etmeleri, sosyal dayanışmanın sağlanmasında önemli bir faktör olmuştur.

b) Yönetim Merkezi Olarak: Hz. Peygamber (sas)'in nübüvvet görevi yanında, devlet başkanlığı, hâkimlik, komutanlık gibi görevleri de vardı. Bu görevler, İslâm devlet başkanının görevleridir. Medine'deki Mescid-i Nebevî O'nun (sas) bu görevlerine uygun olarak devletin idare merkezi özelliğini taşımakta idi. Elçiler orada karşılanır, bazen orada misafir edilir, ordu orada teçhiz edilip sefere gönderilir, dâvâlara orada bakılır, devletin hazinesi burada muhafaza edilir ve sarf edilmesi gereken yerlere buradan sarf edilirdi. Câmilerin bu görevleri vilâyetler düzeyinde de geçerliydi. Câmiler halkın birbirleriyle ve devletle kaynaştığı bir yer durumundaydı. İlk Osmanlı câmileri de bir devlet merkezi olarak plânlanmış ve bu görev için kullanılmışlardır.

c) İlim ve Kültür Merkezi Olarak: Hiçbir din İslâm kadar ilme önem vermemiştir. Kendisinin "muallim" olarak gönderildiğini ifade eden Hz. Peygamber (sas) Mescid-i Nebevideki "Suffe" ile bugünkü ‘üniversitelerin’ ilk temelini atmıştır. Suffe yatılı bir üniversite özelliği taşımakta idi. Hz. Peygamber (sas)'le başlayan ders halkaları muhtelif ilim dallarını da içine alarak yüzyıllarca, mescitlerde devam etmiştir.

Hz. Peygamber (sas) zamanında değişik sosyal amaçlar için de kullanılan mescid (câmi) birçok müessesenin temelini oluşturur. Câmilere sığamaz hale gelen bu müesseseler daha sonra külliyeleri meydana getirmiştir. Câmiler zamanla, okunması için eserlerin bir nüshasını buralara bırakan müellifler sayesinde, kütüphane hizmeti de vermişlerdir. Satın alınan kitaplarla zenginleştirilen bu kütüphaneler, toplumun hayatına ciddi katkılar sağlamıştır, bugün dahi bu katkıların tesiri devam etmektedir. Böylece câmiler ruh ve maddenin bütünleştiği bir merkez halini almıştır.

İnsanın yaratılmasındaki kilit hedef diyebileceğimiz ibadetin yapıldığı yer olan mescitler, bu yönüyle de İslâm'ın şiarıdır. Dolayısıyla İslâm dini bu kutsal mekânlara çok önem vermiş, buraların imâr edilmesini emir ve tavsiye etmiştir.

"Allah'ın mescitlerini, ancak Allah'a ve âhiret gününe iman eden, namazlarını dosdoğru kılan, zekâtlarını veren ve Allah'tan başkasından korkmayan kimseler imâr eder. İşte, doğru yola erenlerden olmaları umulanlar bunlardır." Tevbe 18. Âyette buyurmaktadır.

Efendimiz (sas) bir hadislerinde "Yeryüzünde Allah'a en sevimli yerlerin mescidler" olduğunu bildirmiştir. (Müslim, Salât, 53)

İslâm tarihinde bugünkü anladığımız mânâda sadece ibadete hasredilmek üzere bina edilen ilk mescid, Mekke'den hicret eden ilk muhacirlerin Medine-i Münevvere'nin dış mahallelerinde yer alan Kubâ mıntıkasındaki Amr b. Avfoğullarının hurma bahçesinin bulunduğu yeri düzenleyerek namaz kılmaya başladıkları yerdir. Efendimiz (sas) hicret esnasında henüz Medine'ye varmadan bu bölgeye gelmiş, birkaç gün kalmış ve burayı biraz daha genişleterek Kubâ mescidini inşa etmiştir. Kaynaklarda Mescid'in inşasında en büyük gayretin Ammar b. Yâsir (ra) tarafından gösterilmiş olduğu zikredilir. Dolayısıyla kendisi "İslâm'da ilk mescid bina eden kimse" sıfatına mazhar olmuştur.

"İlk günden takvâ üzerine kurulan mescid içinde namaz kılman elbette daha doğrudur. Onda temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah da çok temizlenenleri sever." Tevbe Sûresi 108 diye vasıflandırılmıştır.

Efendimiz (sas)’in cumartesi, bazı rivayetlerde de pazartesi günleri mutad şekilde bu mescidi ziyaret ettiği, burada namaz kıldığı söylenir. Bir rivayette de:

"Kim güzel bir şekilde abdest alır, sonra Kubâ Mescidine gelir ve orada namaz kılarsa onun için umre sevabı vardır" (İbn Mâce, İkâme, 198; Tirmîzi, Sâlat, 242) buyrulmuştur.

Medine'ye vardıktan sonra Mescid-i Nebevî inşa edilmiştir. Bir peygamber düşünün; ashabı ile birlikte memleketinden, yurdundan, yuvasından çıkartılmış, uzun, yorucu ve meşakkatli bir yolculuktan sonra henüz kendilerini neyin beklediğini bilmedikleri yeni bir diyara geliyorlar ve ilk yaptıkları şey mescid inşâ etmek. Bu durum, İslâm'da mescidin nasıl bir önem arz ettiğinin ifade edilmesi adına çok önemlidir.

Sonuç olarak;

Mescid birlik ve beraberliğin sembolüdür. Zaman zaman mutlu ve sevinçli günlerin paylaşıldığı, zaman zaman da acı ve üzüntülü günlerin paylaşıldığı yerler olan mescidler, kimi zaman da kültürel etkinliklerin ifâ edildiği merkezlerdir. Dini kimliğimizin gelişiminde önem arz eder bir konumdadır. Zenginiyle fakiriyle, cemiyetin farklı ve renkli statülerinden köylü veya şehirlisiyle, büyüğüyle, küçüğüyle aynı safta omuz omuza, her kesimi bünyesinde cem edebilen yegâne mekânlardır. Mabed olmanın yanı sıra birer eğitim, öğretim okulları, diğer bir tabirle halk üniversitesi vazifesi yapmaktadır. Bu yönüyle de geleceğimizin teminatı konumundadır.

Mâbeddeki bu güzellik ve mânânın; gözleri, gönülleri dolduran ve doyuran bir mûsikî gibi ruhlarımıza nasıl nüfuz ettiğini anlamak için îmâna uyanmış olmak ve mâbedin kendine has şivesine de aşina bulunmak şarttır….

Diğer Makaleleri