İhtisas Kurumları
HAREKET SPOR KLÜBÜ

HAREKET SPOR KLÜBÜ

GENÇ HAREKET SPOR KLÜBÜ

WEB SİTESİNE GİT
Mutlu Aile

Mutlu Aile

Mutlu Aile Mutlu Çocuk Eğt. Kül. ve Day. Der.

WEB SİTESİNE GİT
Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

WEB SİTESİNE GİT
GİV

GİV

Girişimci İş Adamları Vakfı

WEB SİTESİNE GİT
İnsan Vakfı

İnsan Vakfı

İnsan Eğitimi Kültür ve Yardımlaşma Vakfı

WEB SİTESİNE GİT
ŞERAFETTİN KALAY

ŞERAFETTİN KALAY

Sorular ve Cevaplar

İsrafın İslam’da genel tarifi nedir?

İsraf, kelime manası olarak aşırılık, aşırıya gitmek, hadi açmak demektir. Halk arasında daha çok maddî harcamalardaki aşırılık ve haddi aşış için kullanılmaktadır.

Terim olarak, lüzumsuz yere sarfiyat, eldeki mal ve imkânı telef, değerlendirilecek bir şeyi değerlendirmeye çalışmak yerine onu heba etmek, onun heba olmasına göz yummak manalarına kullanılır.

İslâmî manada israf, Allah’ın lütfettiği malı, Allah’ın razı olmadığı, içinde hayrın bulunmadığı yerlere sarf etmektir.

Çöpe dökülen yiyeceklerin hükmü nedir?

İsraf hayatın hiçbir alanında güzel değildir. Rabbimizin bu konuda dillerde dolaşan, yemek duâlarında sık sık dile getirilen, fakat amele dökülmesinde ihmaller gördüğümüz bir emr-i celîlini tekrar hatırlıyoruz:

“Yiyin, için fakat israf etmeyin. Allah israf edenleri sevmez.” (Arâf 7/ 31)

Bu âyet-i kerîmenin emri hakkıyla yerine getirilse, dünyanın bir çok yerindeki yokluğu ve yoksulluğu karşılayacak bir tasarrufun ortaya çıkacağı her kes tarafından bilinen bir gerçektir.

Bir mü’min nimet kadrini bilmek zorundadır. Onun müsrif biri olarak zihinlerde yer etmesi doğru değildir.  İsraf ile şükür ve kanaat yan yana gelemez. Rabbimiz Rahmân’ın kullarının vasıflarını zikrederken zikrettiği vasıfların arasında şu vasıf da yer alıyor:

﴿ وَ الَّذِينَ إِذاَ أَنْفَقُوا لَمْ يُسْرِفُوا وَ لَمْ يَقْتُرُوا وَ كاَنَ بَيْنَ ذَلِكَ قَواَمـاً.﴾

“Onlar, harcadıklarında ne israfta bulunurlar, ne de cimrilik ederler; ikisi arasında âdilâne bir yol tutarlar.”  (Furkân Sûresi, 25/ 67)

Çöpe dökülen ekmeklerin de israf, israfın da haram olduğunda şüphe yoktur. Ancak ihmalin getirdiği düşüncesizliğin, varlığın getirdiği şımarıklığın nice israfa kapı açtığı da bir gerçektir. Bu da o kabildendir. Rabbimizin; “Şükrederseniz, elbette ki size nimetimi artırırım,” [1] müjde ve ikazı zihinde ve gönülden uzak tutulmamalıdır.

Bu vesileyle, evlerde başka ne tür israfların sergilendiğini göz önüne getiriniz. Dökülen yemekler, kullanılmayan elbiseler, zaten evde var iken veya kendisine ihtiyaç yok iken satın alınan ya da sırf rengi hoşa gitmediği, daha çekici olanı görüldüğü için büyük masraflarla değiştirilen eşya, sofralarda yer alan aşırı yemek çeşitleri, renk renk ayakkabılar, lüks arabalar, yerli yersiz kremler, süsler ve daha neler neler…

“Evlerdeki israflar” cümlesi sizi evle sınırlamasın, ziyafetlerdeki, açık büfelerdeki israf yarışını da ibretle göz önüne getiriniz…

Diğer taraftan dünyada açlıktan kırılan insanlar, barınacak yeri olmayanlar ve soğuklarda titreyenleri… İnsafsız harplerin zalim dişleri arasında kıvrananları unutmayınız.

Nimetlerin kadrini biliniz, israftan uzak durunuz. İnsanı insan yapan değerlerin satın alınamadığını biliniz. İnsanların yanıltıcı davranışlarına aldanmayınız. Hayırda yarışınız, şerlerden ve şerlilerden uzak durunuz. Sonradan bolluğunu yaşadığınız nimetler başınızı döndürmesin, esen rüzgârlar sizi savurmasın…

Günümüzde şehir hayatında giysilerde israf sınırı nedir?

Elbiselerde de, diğer eşyada da asıl olan ihtiyaç oranında olmasıdır. İhtiyaçtan fazla olan eşya, aşırı denecek derecede ise bu derece eşya biriktirmek doğru değildir. Başkalarına karşı üstünlük kurma manası taşıyan eşya sahibi olmak ve tür eşyaya düşkünlük de doğru değildir. Ancak İslâm dini helal kazançla ve diğer meşru yollarla eşya elde edilen eşyalar genel manada hoşgörü ile bakar. Neden kaliteli eşya alıyorsunuz? diyerek insanları hesaba çekmez. Lüks eşyanın uygun olmadığına, dünyanın fanîliğine vurgu yapar; dünyalığa esir olmamaya, mal, makam, mevkî uğruna ulvî değerlerin heba edilmemesinin doğru olduğa dikkat çeker ve insanları bu yönde teşvik eder.  Kibri, bencilliği, cimriliği, böbürlenmeyi sevmez, insanları mütevazîliğe, cömertliğe ve hayırseverliğe irşad eder.

Bunun içindir ki bazı konularda keskin hatlar çizmez, ona yaşadığı dünyanın bir imtihan dünyası olduğunu hatırlatır, teşvik ve ikazlarını sıralar ve insanları bilgi, şuur, irade ve duygularının yönlendirdiği istikamette serbest bırakır… Bunda da hikmetler vardır. Çünkü keskin çizgiler, her zaman netlik ifade etmezler.

Elbiselerde de öyledir. Şehirdeki insanın elbise ihtiyacı değişiktir, köydeki insanın ki değişiktir. Sıcak ülkedeki insanın ihtiyacı ile soğuk ülkenin, örfü, ananesi farklı olan ülkelerin, maddî durumu iyi veya kötü olan ülkelerin elbise ihtiyaçları hep değişiktir. İş dünyasındaki insanların yaptıkları işlere göre bile elbise ihtiyaçları değişiktir…

Onun için belli bir sayı, kat veya takım ile sınırlanmamış, ihtiyacın, mütevazîliğin, sadeliğin, temizliğin, güzel görünüşün, imkanların göz önünde tutulması istenmiştir.

Bu çerçevede şunu söyleyebiliriz: Kibir ifade eden, sayı olarak ihtiyacın çok üstünde olan, aşırı süsler taşıyan, beldenin örfü ve yapısı ile uyuşmayan ve farklı görünme arzusu için giyilen, marka düşkünlüğü gibi kişinin kendisindeki eksikliği ve şahsiyet kaybını elbisede aradığını gösteren, fiyatı ile kalitesi uyuşmayan, uçuk renk ve şekilleriyle Müslüman’ın onuruna zarar veren elbiseler israf çerçevesi içinde yer alır.

Kadın olsun, erkek olsun Müslüman vakur olmalı, mütevazi olmalı, sadeliğin güzelliğini yakalayabilmeli ve imkanları içinde hareket etmelidir.

İsraf gelir durumuna göre değişkenlik arz eder mi? Ev ve arabanın lüks olmasının hükmü nedir?

Bu sorunun temel manada cevabının önceki satırlarda verildiğine inanıyorum. Ancak burada eklenilmesi gereken bir bilgiye de vesile olduğuna inanıyorum.

Her insan, aldığı şey kaliteli de olsa, değerinden aşağı fiyata da olsa, lüzumlu bir eşya da olsa onu satın almadan, eşyasının arasına katmadan kendi imkânları bu eşyayı almaya müsait mi, imkânı dar ise şu anda birinci derecede alması gereken bu eşya mı, bunu değerlendirmek, dillerde dolaşan atasözümüzün ifadesiyle “ayağını yorganına göre uzatmak” zorundadır. Bu israf sayılıp sayılmama açısından daha çok gelirle dengeli, daha yerinde bir ifadeyle iktisadlı davranmayla ilgili bir konudur.

Bu bakışla değerlendirildiğinde elbette ki insanın maddî durumunun harcamalarına ve alınacak eşyada sıralamaya tesiri vardır. Dar imkânlı bir insanın dengesiz ve dirayetsiz davranarak kendisini ve âilesini dara sokması onlara darlık çektirmesi, sıkıntılar yaşatması şüphesiz israftır ve maddî durumun israf konusunda tesiri vardır. Yıkılmak üzere olan, damından yağmurlar sızan evlerin önünde gördüğümüz lüks arabalar, arabalardaki aksesuarlar hiç de gözlerimize yabancı değil. Isınacak sobalarının ve borularının çatlaklarından dışarıya dumanlar sızarken evin çatısına oturan uydu alıcısı ile plazma ekranlar da gözlere fazla yabancı değil.

Zekât vermek için gittiğimiz evden nargile kokuları geldiği için geri döndüğümüzü de hatırlıyoruz…

Ancak burada şu geçeği tekrar etme lüzumu hissediyoruz. Mü’min lüks, marka düşkünü olmaz. Bunlar kendi şahsında gördüğü değersizliği eşyada arama, böylece eksiklik duygularını kapama arzusu ifade eder. Özellikle de bu konuda takıntısının olduğu hissediliyorsa… Mü’min kendisine güvenen insan olmalıdır.

Bu hatırlatma ile birlikte vurgulamak istediğimiz; her insanın dengeli davranması, aldığı malın kalitesine ehemmiyet vermesi, ihtiyacını bilerek hareket etmesi, harcamalarda da, tutumlulukta da aşırılıktan uzak durmasıdır. Ve insanları “sen neden lüks eşya alıyorsun?” şeklinde hesaba çekmeye hakkımızın olmadığıdır. İnsanlar, kendi imkânlı ile yaptığı ve başkasına zarar vermediği sürece bu konuda yapılması gereken,  onlara tavsiyedir, hatırlatmadır, İslâmî temel ifadeyle “emr-i bi’l-ma’rûf nehy-i ani’l-münker”dir. İslâm, hak çizgiler geçilmediği sürece dayatmacı bir din değil, müsamahakâr bir dindir. Bu gerçek de unutulmamalı, insanlar hem hangi açılar, ölçüler içinde hareket edeceğini bilmeli, hem de gönül darlığı hissetmemelidir. Emniyet ve huzur duymalıdır…

Araba ve ev de bu çerçevenin içindedir. Ayrıca geniş evin, dünya nimetlerinin güzellerinden sayıldığı ve âileye farklı imkânlar sunduğu bilinen bir gerçektir. İçi İslâm nuruyla aydınlanınca bu nimet daha da güzeldir.

Zekâtın oranı hangi mallarda değişir? Yüzdeleri nasıldır? İslâm’da kime zengine denilir?

Zekât nisabı, deve, sığır, davar sürülerinin her birinde, tahıl ve meyvelerde, ticaret malları ve nakit parada farklı farklıdır.

Deve, sığır ve davar sürülerinin zekâtı hakkında tek bir rakam yoktur, detay bilgi ihtiyacı vardır. Bu bilgileri burada kâğıda dökmek yerine böyle varlığı olan kardeşlerimiz varsa ve ihtiyaç duyuyorlarsa kendilerine ayrıca bilgi sunarız.

Ekin ve meyvelerdeki zekât ise ana hatlarıyla söylemek gerekirse (yağmurla veya nehirden su çevirerek) masrafsız sulama ile yetiştirilmeleri halinde onda bir (% 10), masraflı sulama ile yetiştirilmeleri halinde yirmide birdir (% 5).

Ülkemizde daha çok merak edilen ise ticaret malları ile altınların ve nakit paraların zekâtıdır. Bunlardaki zekât oranı kırkta birdir (% 2,5).

Ancak zekât ve zenginlik hakkında bilgi verirken uygun olan zekât hakkında genel bilgilerin verilmesi ve taşların yerine oturtulmasıdır. Çünkü fıkhî sorularla ilgili bilgi verirken doğru olan zihinlerde istifhamlar bırakmamaktır. Aksi takdirde zihin boş durmaz ve sorular soruları çağırır. Bu yüzden zekât, zekât malları ve zekât mallarına yönelik şartlar hakkında bilgi vereceğiz:

Zekât  ve Zekât Verilecek Mala Yönelik Şartlar

Zekât, lügatte: tahâret, yani temizlik, arınma anlamına geldiği gibi bereketlenme, nemâ bulma, artma… anlamlarına da gelir.

Zikr-i Hakim’de;

“Nefsini temizleyen kişi kuşkusuz kurtuluşa ermiştir. (A’lâ, 87/ 11)

“Nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiştir.” (Şems 91/ 9) buyurmuştur.

Bu âyet-i kerimelerde yer alan birinci anlamda kullanılıştır.

İkinci anlamla ilgili olarak Rağıb el– Isfahanî; “Zekâtın aslı, Allah’ın bahşettiği bereketten meydana gelen artış, nemâdır,” der ve ekler: “Bu hem dünyevî mallara yönelik bir bereketlenme, bir artış olabileceği gibi, uhrevî bir artış da olabilir.”

Sonra, ekinlerin bereketlenip artışının, nemâ bulup bollaşmasının bu kelimeyle ifade edildiğini zikrederek bunu dünyevî artış için misal gösterir…

Makaleleri