İhtisas Kurumları
HAREKET SPOR KLÜBÜ

HAREKET SPOR KLÜBÜ

GENÇ HAREKET SPOR KLÜBÜ

WEB SİTESİNE GİT
Mutlu Aile

Mutlu Aile

Mutlu Aile Mutlu Çocuk Eğt. Kül. ve Day. Der.

WEB SİTESİNE GİT
Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

WEB SİTESİNE GİT
GİV

GİV

Girişimci İş Adamları Vakfı

WEB SİTESİNE GİT
İnsan Vakfı

İnsan Vakfı

İnsan Eğitimi Kültür ve Yardımlaşma Vakfı

WEB SİTESİNE GİT
Ömer BUDAK

İSLAM İÇİN ÇARPIŞAN KILIÇLARDAN BİR KALEM; MEVDUDİ

Son iki yüzyıldır Müslümanların gerileyip insanlık kafilesinin sonlarına doğru düşmesi bizleri derinden yaralayan bilindik bir mevzudur. Bunun sonucunda Dünya, bu gerileyişin sebeplerini araştıran, Ümmetin geçirdiği hastalıkları tespit etmeye çalışan ve bu gerileyişe dur demeye çabalayan insanlara tanıklık etmiştir. Bu yazımızda kendisinden bahsedeceğimiz Hint-alt kıtasının yetiştirmiş olduğu en büyük alimlerden biri olan Ebu’l A’la el-Mevdudi de bunlardan biridir. Her ne kadar bu coğrafyada yetişmiş olsa da fikirleri tüm İslam alemine yayılmış ve dinin ikamesi için uğraşan İslami hareketler tarafından kabul görmüştür. Biz de Mevdudi’nin düşüncesinde göze çarpan unsurlardan, tasavvurunda ki İslami hareket olgusundan bahsetmek istiyoruz.

Mevdudi’yi diğer birçok mütefekkir, alimlerden ayıran en önemli özelliği ihyacı bir düşünür olması, tarih içerisinde deformasyona uğrayan sahih İslam anlayışını ihya etmesidir.

Dinin asli metinleri ve bu metinlere muhatap olan ilk neslin yaşantıları her ne kadar bozulmadan diğer nesillere ulaşsa da insanların sahip oldukları din anlayışı ve samimiyetsiz teviller bu metinleri ve yaşantıları takla attırıp başka bir tarzda bizlere sunabilir. Ya da dinin ön gördüğü örnek insan modelinden çok farklı bir modelle karşı karşıya bırakabilir bizleri. Bundan dolayı dinin ana kaynaklarına ulaşmak kadar, onları doğru bir metodla anlamakta, sahih dini pratikler sunmak için vazgeçilmez bir öneme sahiptir. Aksi takdirde din adına çıkıp, O’nun hedeflediği insan tipiyle hiçte uyuşmayan tuhaf kişiliklere şahit olabiliriz.

Her ne kadar Müslümanların gerileyişinin sebepleri bilimsel gelişmeleri takip edememeleri ya da içinde yaşadıkları asra ayak uyduramamalarına bağlansa da bu iki gerçekliği tetikleyen başka bir faktör de bulunmaktadır. O da Müslümanların sahip olduğu yanlış din anlayışıdır. Mevdudi, tarihi yolculuk içerisinde Müslümanların edindiği yanlış algılar ve özellikle son zamanda modern cahiliyenin sonucunda Müslümanların zihninde oluşan çarpık din anlayışını düzeltmek için var gücüyle mücadele etmiştir. Bu çabasının başında kendisinin tekrar gün yüzüne çıkardığı bir mefhum olan bütüncül İslam anlayışı gelir.

Hepimizin takdir edeceği üzere Mevdudi’nin adı söylenince aklımıza gelecek ilk şey bütüncül İslam anlayışı; dinin hayatın her alanına sözünün olduğunu söyleyen ve buna uygun pratikler koyan anlayıştır.

Din kavramı, seküler aklın bizlere dayattığı gibi sadece insan ve Rabbi arasındaki ilişkiyi düzenlemez. Din insan ve Rabbi arasında sahih ilişki kurmanın yoludur, ancak aynı zamanda insanla insanın ve insanla maddenin arasında kurulacak doğru ilişki şekillerini belirleyen hayat tarzıdır. Bunu böyle kabul etmediğimizde ve Allah’ın gönderdiği hak dini vicdanlarımıza terk ettiğimiz zaman (insanlarla olan ilişkilerimizde) Thomas Hobbes’in dediği gibi insanı insanın kurdu yapmanın, ya da (maddeyle olan ilişkilerimizde) Rabbimizin bize kendisinden yararlanalım diye bahşettiği doğayı vahşi olarak tanımlayıp kendimizin düşmanı olarak görmenin, ardından da daha vahşice ona saldırıp diz çöktürmenin peşine düşmenin girdabından kendimizi kurtaramayız.

Allah’ın insanlığa gönderdiği İslam dini ise ekonomik, toplumsal, siyasi, eğitimsel, sanatsal, kültürel, maddi, manevi vb. hayatın her yönü ile ilgili kendisine tabii olanlara yol gösterecek olan direktifleri ya bizzat göndermiştir ya da bu direktifleri ortaya koyacak bir aklı inşa edecek dinamikleri sunmuştur. Böylece İslam, Müslümanları hiçbir alanda karanlıkta bırakmamış, kendisini dünyada da ahirette de saadete ulaştıracak metodu vermiştir.  

İslam böyle bir din olarak indi. Ancak zaman içerisinde bu anlayış zihinlerde değerini kaybetmeye başladı. Her insan ya da topluluk; dinin kendi hoşuna giden, karakterine hitap eden tarafıyla ilgilendi ve bunu dinin tümüymüş gibi algılamaya başladı. Tüm bunların sonunda ise ilke ile yaşantının arasında bir uçurumun ortaya çıkması, huşu içinde camide namaz kılan bir Müslümanın bu takvayı orada bırakıp hayatın diğer alanlarında Müslüman kimliğini koruyamaması kaçınılmaz oldu.

Mevdudi böyle bir atmosferde bütüncül İslam anlayışını tekrar gün yüzüne çıkarmıştır. Mevdudi kendi asrında yaşayan emsalleri gibi baskın paradigmaya zihnini hapsedip, devşirme kavramlarla bir düşünce sunmamış, İslam’ı bir bütün olarak kabul etmiş ve bu dini, hayatın her alanında ikame etmek için mücadele vermiştir. Mevdudi’nin eserlerinin muhtevasına ve yazılmış olduğu alanlara baktığımızda bunu rahatça görebiliriz. O kendi zamanındaki hâkim ideolojilere boyun eğip İslam’ı baskın olanla uzlaştırma çabasına girmemiştir. Mevdudi İslam’ın buna ihtiyacının olmadığını söylemiş ve gerisinde bıraktığı eserlerle İslam’ın ekonomik, sosyal, siyasal vb. her alanda bir sözünün olduğunu göstermiştir.

Mevdudi, ayrıca Müslümanlar için ilk kaynaklara yönelirken sahip olmaları gereken bakış açısıyla ilgili çalışmalarda da bulunmuştur. Mevdudi’ye tefsirini, hadisle ilgili çalışmalarını (kendisinin Tefhimu’l Hadis adında sekiz ciltlik, Türkçeye kazandırılmayı bekleyen bir eseri de vardır) ve siyer kitabını yazmaya iten saiklerden bir tanesi de budur. Nitekim Mevdudi yazmış olduğu siyer kitabında Peygamberin kronolojik olarak hayatını işlemek yerine maruf peygamberlerin ortak davetine, bu davetin ruhuna, peygamber tasavvuruna daha büyük bir yer ayırması bundan kaynaklanmaktadır.

Ayrıca Dört Terim kitabının önemini burada vurgulamamız gerektiği kanaatindeyiz. Bu kitabında Mevdudi ilah, rab, ibadet, din gibi insanın doğrudan evren, hayat, din anlayışını belirleyen kavramları işlemiş ve tekrar gündeme getirmiştir. Bu kavramlar Müslümanların zihninde asli değerini kaybetmiştir, bunun sonucunda da yaşadıkları hayatları büyük ölçüde bozulmaya uğramıştır. Mevdudi bu kitabıyla kalplerde ve zihinlerde başlayacak ve sonrasında pratiklere yansıyacak bir ihya süreci hedeflemektedir.

Müslüman halkların dini düşüncesini ihya etmek sadece İslam’ı bilmekle varılacak bir hedef değildi. Bununla beraber İslam’ın karşısında duran her fikri, ideolojiyi, putu tanımak gerekiyordu. Bundan dolayı Mevdudi çağındaki akımlarla, hareketlerle yüzleşti, onların karşısında İslam için özür dileyen bir tavır sergilemedi. Batı’nın ortaya koyduğu siyasi, iktisadi, ictimai nizamları eleştirdi ve Müslümanlara İslami çözüm yolları gösterdi.

Mevdudi; düşünce alanındaki bu faaliyetleriyle Müslümanların zihnindeki çarpık din anlayışını ihyaya çabalamıştır, ana kaynaklara yaklaşırken ve evreni, insanı, hayatı okurken sahip olmamız gerek bakış açısını bizlere sunmuştur, insanları kendisine ortak kabul etmeyen İslam’a, hiçbir bulanıklığın olmadığı halis İslam’a davet etmiştir.  

Mevdudi’nin hareket ve aksiyon yönü de göze çarpan meziyetlerindendir. Bu şekilde Mevdudi fikri olarak savunduğu değerlerin hayata yansıması için var gücüyle çabalamıştır. İslami harekete (Cemaati İslami) 30 sene gibi uzun bir zaman dilimi önderlik etmesi ve inandığı değerleri pratiğe dökecek bir toplum ikame etme çabası da Mevdudi’nin aksiyon yönünü en iyi özetleyen unsurdur.

Mevdudi’nin amele ve İslam uğrunda mücadele vermeye atfettiği önemi ayrıca tefsirinde de görmekteyiz. Şöyle ki; Mevdudi tefsirinin giriş kısmına Kur’an’ın anlaşılması için gerekli olan unsurları işlemiştir. Bunlardan bir tanesi de Kur’an satırlarını ete kemiğe bürümektir. O; Kur’an’ın soyut fikirler, teoriler, muammalar kitabı olmadığını söyler. Kişi Kur’an’da geçenleri kavrayabilmesi için Hak ve Batıl arasında geçen tarihi mücadelede aktif rol alması gerekir. Böylece tarih boyunca devam eden bu mücadelenin hasımlarıyla vuruşacak, taraftarlarıyla omuz omuza yürüyecek, onların geçtiği ateş çemberlerinden geçecek, içerden bu uhuvveti yıkmaya çalışan iki yüzlü münafıklarla karşı karşıya gelecek, kısacası Kur’an’da geçen her türlü insanla ve olayla karşılaşıp bunu tecrübe edinecek. Mevdudi böylece çok önemli bir noktaya parmak basıyordu. Bu öyle bir noktaydı ki Kur’an’ı anlamak için sayfalarca tefsir tarihi, tefsir usulü okuyan, ayetler hakkındaki görüşleri öğrenmek için cilt cilt tefsir okuyan birisi dahi bu noktayı gözden kaçırabilirdi.

 Mevdudi’nin Cemaati İslami’ye uzun bir süre önderlik ettiğini ve Cemaati İslami ile dini ikame edecek bir İslami hareketi vücuda getirme amacının olduğunu belirtmiştik. Yazımızı bitirmeden önce Mevdudi’nin İslami hareket tasavvuruna da değinmek istiyoruz.

Mevdudi İslami hareketin hedefinin bütün peygamberlerin hedefleriyle aynı olduğunu söyler. Yani toplumda sağlamış oldukları güçle kendi hevalarına göre hareket eden, Allah’a ve onun rehberliğine karşı isyan eden, işlenen binbir türlü mezalimin ve adaletsizliğin sorumlusu olan zalimlere bir başkaldırıdır. Bu fasit yönetimin zulümlerini kesmek için iktidara, Allah’a karşı sorumluluk bilinci taşıyan adaletli ve ilahi nizamın takipçisi olan bir liderliği getirecek devrimi yapmaktır.

Bunu gerçekleştirmek için dini törenler yapmak, insanlara Allah’a boyun eğmeleri ve O’na ibadet etmeleri için nasihatlerde bulunmak veya onları yüksek ahlaki seviyeye sahip olmaya davet etmek yeterli değildir. Esas gerekli olan ahlaki ve manevi yönden sağlam kişilerin bir araya gelerek toplumun kontrolünü ahlaki çürümeden çekip almak için yeterli kollektif güç oluşturmaya gayret sarf etmeleri, hak yoldakilerin ortak bir amaç için bir araya gelmeleri ve bu devrim için azami gayreti göstermelidirler.

Bu hareketi vücuda getirecek insanlar da sıradan kişiler değildir. Mevdudi Müslümanların dört sınıfta olduklarını söyler. İlk sınıfta insanlar Allah’a ve resulünün getirdiklerine gereği gibi iman ederler. İkinci sınıfta bu inancın gereği gibi yaşarlar. Mevdudi üçüncü sınıfın takva haline sahip olduğunu söyler. Bu içe dönük bir haldir ve insana Allah’a karşı sorumluluğunu hissettirir. Sorumluluk bilinciyle tutuşur bu insan ve bundan sonra şüpheli şeylerden uzak durur. Allah korkusu onun Allah’ın koyduğu sınırların dışına çıkmasına engel olur. Dördüncü ve son sınıfı da Mevdudi İhsan olarak tanımlar. Takvanın kişiyi Allah’ın gazabına uğramaktan koruyacak olan Allah korkusu olduğunu, İhsanın ise kişiye Allah’ın rızasını kazanmaya sevk eden Allah sevgisi olduğunu söyler. İslam’ın tamamlayacağı davasını omuzlarında yükseltecek olan kişiler işte bu insanlardır. Bu insanlar yeryüzünde ki mezalime, Allah’ın dinine ve Müslümanlara yapılan zulümlere sessiz kalamaz ve dinin ikamesi için harekete geçer. Ayrıca Mevdudi’nin zamanında Cemaati İslami’nin üyelik şartlarının çok sıkı olduğu bilinmektedir. Bu ise Mevdudi’nin kafasındaki İslami hareket üyesinin en berrak tasviridir.

Mevdudi ayrıca fikir ve pratiği beraber bulundurmayı başarmış ender şahsiyetlerdendir. Gerçekten de otuz sene İslami harekete önderlik etmek ve bu yoğun koşuşturmayla beraber arkasında bir külliyat bırakmak sadece Allah’ın yardımı ile gerçekleşecek bir iştir.

Sözlerime son vermeden Mevdudi gibi alimlere çok muhtaç olduğumuza dikkat çekmek istiyorum. Teorik tartışmalar ve şekli ayrıntılarda boğulmadan Müslümanların yaşadığı problemlerle ilgilenmesi, Allah’ın kendisine verdiği kalemi bir kılıç gibi kullanıp cahiliyenin tam kalbine saplaması, inandığı din uğrunda son nefesine kadar mücadele vermesi… Tüm bunlara olan ihtiyacımız her zamankinden daha fazla gözükmektedir.

Ayrıca tesis ettiği Cemaati İslami üzerine yapılan çalışmaların diğer İslami hareketler kadar nasibini almadığını da belirtmiş olalım.

Rabbimizin ayaklarımızı sabit kılması duasıyla …

Diğer Makaleleri