İhtisas Kurumları
HAREKET SPOR KLÜBÜ

HAREKET SPOR KLÜBÜ

GENÇ HAREKET SPOR KLÜBÜ

WEB SİTESİNE GİT
Mutlu Aile

Mutlu Aile

Mutlu Aile Mutlu Çocuk Eğt. Kül. ve Day. Der.

WEB SİTESİNE GİT
Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

WEB SİTESİNE GİT
GİV

GİV

Girişimci İş Adamları Vakfı

WEB SİTESİNE GİT
İnsan Vakfı

İnsan Vakfı

İnsan Eğitimi Kültür ve Yardımlaşma Vakfı

WEB SİTESİNE GİT

SÖZÜMÜZ VAR MI? / ALİ İHSAN YILMAZ

Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla.

Rabbimize sonsuz hamd olsun ki bizlere katından kendisi ile rehberlik edebileceğimiz bir rehber, bu rehberliği tasdikleyen deliller ve bu deliller ile doğru ile yanlışı belirleyen Kur’an’ı bize lütfetmiştir. Allah Kur’an’ın kendisini kesin bilgi ile doğrulamış ve doğrulayanlara da hakikati beyan etmiştir. Allah’ın bu nimetini verdiği ve onlarında bu nimetin farkında olduğu kimseler hakkında Rabbimiz Nisa Süresi 69. ayetinde “Her kim Allah'a ve Resul'e itaat ederse, işte onlar Allah'ın kendilerine nimet verdiği peygamberler, sıddıklar (Hakkı doğrulayan sadıklar), şehitler ve salihlerle beraberdir. Ne iyi dostlardır onlar.” Diye bahsetmiştir.

Kendisine nimet verilenlerden bir zümre vardır onlar da şehitlerdir. Biz kesin bilgi (vahy) ile biliyoruz ki şehit olabilmek öncesinde şahitliği gerektirir. Biz onları hayatın içinde vakarlı, dünya metaına karşı müdanasız, zulme karşı haktan ve hakikatten yana samimi, tutarlı söylem ve eylemlerinden tanırız. Her daim zulme ve zalime karşı hakikati haykırmışlar hak sözü yüceltmişlerdir. Sözü kırıp dökmek için değil uyarmak, uyandırmak ihya ve inşa etmek için söylemişlerdir.

Rabbimiz Fussilet suresi 33. Ayette “Allah’a çağıran, yararlı işler yapan ve ben müslümanlardanım diyenden daha güzel sözlü kim vardır?” buyurarak en güzel sözü ve o sözün sahibini açıklamıştır.

Kendilerini “Müslümanlar” olarak tanıtan, dünyaya sözü olan bu söz sahibi Müslümanlar günümüzde de var mıdır? Az mıdır çok mudur? Kimlerdir? Daha doğrusu her Müslüman’ın dünya’ya söyleyecek sözü olmak zorunda değil midir? Müslüman olmak, Hakk’ın sözünün emanetçisi olmak zulme karşı söz söylemeyi gerektirmez mi?

İnşallah bu kısa yazımızda medeniyet söylemlerinde bulunan Avrupa’nın ortasında soykırıma uğrayan Bosnalı Müslümanların lideri olan Aliya’nın tüm Avrupa’ya ve daha özelde biz müslümanlara olan sözünü ve söyleyişini duymaya, anlamaya ve de yapabilirsem anlatmaya çalışacağım. Belki bu sayede “Acaba bizim de bir sözümüz var mı?” sorusuna da cevap üretebiliriz.

Bahsettiğimiz Müslüman şahsiyet Aliya İzzetbegoviç’tir.

Aliya da hayatı boyunca sözüne sadık olarak yaşamıştır. Hakikati öğrenmiş, doğruyu ve yanlışı, iyiyi ve kötüyü, pis olanı ve temiz olanı ayırt edebileceği yegâne sabitelerin ne olduğunu kesin bilgi ile sabitlemiştir. İnsanların ve özelde Müslümanların eksikliklerinin, aşırılıklarının ve hatalarının farkına varmıştır. Hatanın İslam’da değil Müslümanlarda olduğunun bilincine varmıştı ve Müslümanları bilinçleştirmeye çalışıyordu. İslam’ın sözünün rağbet görmemesinin sebebinin İslam’da değil Müslümanların gerilemesinde olduğunu, Müslümanların gerilemesinin sebebinin de İslam’a rağbetten uzaklaşmalarında olduğunu biliyordu.

Eğer zulüm düzenleri yıkılacaksa bu sadece İslam ile olabilirdi. Bunu da sadece Müslümanlar başarabilirdi. Hakk sözünün sahibi olmak hakikat ile hakkı beyan edip hakkı hâkim kılmayı gerektirirdi. Hak sözünün sahibi daha doğrusu emanetçisi Müslümanların, Müslümanların çoğunlukta olduğu devletlerin, coğrafyaların çokluğuna rağmen Batı kendi sözünü daha etkin kılabiliyorsa burada yanlış giden birşeyler vardı. Derin bir medeniyet tarihinin ortak sahibi, Dünya’ya meydan okuyan genç nesilleri ve geniş İslam coğrafyalarına sahip olan Müslümanlar; tarihi zulüm ve ahlaksızlıktan ibaret, sadece menfaat zihniyeti ile büyümüş bencil genç nesiller yetiştiren ve yayılma politikasını sömürgecilik üzere inşa etmiş Batı’ya karşı nasıl geri kalabilmişti? Nasıl olur da Dünya’ya söz söyleyemez, sözünün arkasında duramaz olmuştu? Yolunu gaflete dalarak kaybetmiş miydi yoksa nefsine uyup veya inkâra sapıp yoldan mı çıkmıştı?

Bunun tek sebebi vardı. Müslümanlar İslam’dan uzaklaşmıştı. Müslümanlardan bazıları İslam yerine başka alternatifler bulmuşlardı! İslam’la başka ideolojileri sentezlemişlerdi. Belki de bazı Müslümanlar İslam’ın zamanın gerisinde kaldığını zannediyorlardı. Lakin bu sadece zandı. Hakikat ise geri kalmış olanın İslam değil Müslüman iddiasında bulunanlarda olduğunu gösteriyordu.

Yine Müslümanlar içinde bir grup Müslümanları bağnazca İslam’dan uzaklaştırmaktaydı. Bu insanlar İslam’da ruhbanlık sınıfının olduğunu, kul ile Allah arasında peygamberlerden başka elçilik edebilen, vahiy alan zatlar olduğunu, İslam’ın Dünya’yı imar etmediğini ve sadece ahirete inançtan ibaret olduğunu söylüyorlardı. İslam’ın geri kalamayacağını söyledikleri halde bin küsur yıl önceki yorumlar ile kalınması gerektiğine inanıyorlardı. Allah Kur’an’ın ameli ile dünya ve ahiret saadetini vadetmişken (Yûnus 64) bu kişiler Müslümanların amellerini dünyalık-ahiretlik diye ayırmışlardı. Bunları yapanlar belki İslam’ı seviyorlardı lakin bu tür bir sevgi İslam düşüncesini boğmuş, neredeyse yok etmişti.

Aliya’ya göre Müslümanların geri kalmasına, İslam’ın değerinin azalmasına neden olan bir başka zümre de inandığı gibi yaşamayan Müslümanlardır. Aliya’nın tabiriyle bu “korkaklar” İslam’a inandığını söyleyip İslamî söylemlerde bulunmalarına rağmen İslam’a aykırı birçok işle uğraşırlar. İslam’a aykırı ticaretlerle ve eğlencelerle vakit geçirir, yönetimde İslam’ı istemez kendileri de İslam üzere yönetmezler, İslam’a uymazlar. İşte bu çelişki durumunda olan insanlar Kur’an’ın Münâfıklar diye isimlendirdiği insanlardır.

Aliya’nın Müslümanların geri kalmasına gösterdiği sebeplerden biri de İslam’ın değersizleştirilmesi ve reddedilmesidir. Daha doğrusu buna sessiz kalınmasıdır. İslam adalet, özgürlük, eşitlik ve eğitim gibi kavramları İslam’ın değer merkezine koymuş iken Müslümanlar nasıl olur da gayrimüslimlere ve onların zalim ideolojilerine köleleştirilebildiler? İslam bu kavramlara bu kadar önem vermiş iken nasıl olur da Müslümanların sözü dünyaya etki etmemekte, ses getirememektedir? Bunun sebebi açıktır. Çünkü Müslümanların çoğu Aliya’nın da bahsettiği üzere İslam’a ve İslam’ın değer verdiği şeylere hakkı olan değerini verememiş, kıymetini bilememiştir.

Aliya’nın tespitine göre Hakk’ın değer verdiği lakin Müslümanların hakkı ile hakiki değerini veremediği başlıca değerimiz Allah’ın kelâmı Kur’an’dır. Maalesef günümüzde, Müslümanların arasında Kur’an değerini kaybetmiştir! Kur’an kanun otoritesini kaybetmiştir. Kur’an metninin özü bazı Müslümanlar tarafından biçime bırakılmıştır. Daha çok ezberlenmeye daha az okunmaya başlamıştır. Mücadele, dürüstlük, şahsi ve maddi fedakârlık emirleri Kur’an’ın rahatlatıcı sesinde kaybolmuştur. Bu durum ülkemizde de sayıları gittikçe çoğalan, Kur’an’sız yaşayamayan fakat emirlerine uymaya da takati olmayan Müslümanlara daha makul görünmüştür.

Aliya Müslümanların geri kalmasındaki nedenlerin birçoğunu doğal olarak Müslümanlara bağlamıştır. Batıl olan dinler ve ideolojiler hak din olan İslam’ın karşısında zail olmaya mahkûmdur(İsrâ 81). Eğer Allah’ın kendi katından gönderdiği hak din dünyaya hâkim kılınamıyorsa, Müslümanların sesi zulmün sesini bastıramıyorsa buradaki problem Müslümanların birey ve topluluk olarak zafiyetleridir. Müslümanları tembelliğe, güçsüzlüğe ve sorumsuzluğa iten başlıca şey nedir? Çağdaş İslam önderlerimizden biri olan Aliya bu durumu şöyle açıklar; “ Psikolojimizden iki şeyi ayıklamak gerekiyor; mucizelere inanmak ve başkalarından yardım beklemek.” Aliya’nın düşüncesinde mucizevi güçlere sahip bir Mehdi yoktur. Ona göre Mehdi bizim tembelliğimizin, çaresiz hissetmemizden kaynaklı kurduğumuz hayallerimizin adıdır. Aliya başımıza gelen felaketlerden,’düşmanın şeytani planlarından’ ziyade kendimizi sorumlu tuttuğumuz vakit Müslümanların uyanışına ve İslam’ın yeniden doğuşuna şahitlik edebileceğimizi söylemiştir.

Samimiyetle söylemek isterim ki, yazıya başlarken niyetim Aliya’nın ilmi birikiminden istifade ederek Müslüman olarak bizlerin dünyaya söylenecek sözlerimizden bahsetmekti, lakin yazma sürecinde hem Aliya’nın hem de biz Müslümanların başta kendimize sonra da birbirimize hatırlatmamız gereken birçok “söz” olduğunu ve bunun öncelenmesi gerektiğini farkettim.

Allah bizi kendisine emanet edilen sözün değerini takdir edebilen sözüne sadık Müslümanlardan eylesin ve bizi her daim istikamet üzere kılsın.

Amin.

Diğer Makaleleri