İhtisas Kurumları
HAREKET SPOR KLÜBÜ

HAREKET SPOR KLÜBÜ

GENÇ HAREKET SPOR KLÜBÜ

WEB SİTESİNE GİT
Mutlu Aile

Mutlu Aile

Mutlu Aile Mutlu Çocuk Eğt. Kül. ve Day. Der.

WEB SİTESİNE GİT
Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

WEB SİTESİNE GİT
GİV

GİV

Girişimci İş Adamları Vakfı

WEB SİTESİNE GİT
İnsan Vakfı

İnsan Vakfı

İnsan Eğitimi Kültür ve Yardımlaşma Vakfı

WEB SİTESİNE GİT

DOĞU-BATI ARASINDA BOSNA-HERSEK / ALİ İHSAN YILMAZ

Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla. Bu yazımızda Ümmet coğrafyamızın göz bebeği Bosna-Hersek’i anlatmaya çalışacağız. Avrupa’da ki birkaç İslam ülkesinden biri olan Bosna-Hersek’in yakın dönem ağırlıklı olmak üzere genel tarihi, Müslüman Boşnak kimliği ve olmazsa olmazımız Aliya üzerinden Bosna-Hersek’in İslam için değerini elimizden geldiğince sunma ve bu anlamda naçizane değer üretme niyetiyle bismillah diyoruz.

Günümüz coğrafi sınırları itibari ile Bosna-Hersek, Avrupa’nın güneybatısında, Balkan Yarımadası’nın ise kuzeybatısında yer alır. Kuzeyinde ve batısında Hırvatistan, doğusunda ise Sırbistan ve Karadağ yer almaktadır. Bakıldığında Bosna, ülkenin kuzeyini, Hersek ise güneyini ifade eder. Balkanlar ile Batı Avrupa arasında yer alan Bosna-Hersek Doğu’yu ve Batı’yı birleştirir. Hristiyan Batı ile Müslüman Doğu arasında köprüdür. Bir sınır görevi gören bu coğrafya ve onun güzide halkı ne yazık ki tarih boyunca çatışma alanında kalmıştır. Ülkede temelde 3 farklı grup yaşamaktadır; Katolik Hırvatlar, Ortodoks Sırplar ve Müslüman Boşnaklar.

Osmanlı’nın bölgeyi fethine kadar Doğu ve Batı Roma’nın arasında kalan Hristiyan Bogomiller, teslisi ve birçok Hristiyan teamülünü kabul etmedikleri için zulme uğramışlardır. Osmanlı’nın fethiyle İslamlaşan halk sürekli Avrupa tehdidi altında kalmıştır. Osmanlı’nın çöküş dönemine girmesi ve Avrupa’dan gelen Milliyetçilik akımıyla ayrışan milletlerin gözünde Müslüman Bosna halkı -ki halkın kendini isimlendirdiği şekliyle “Boşnaklar”- Osmanlı’nın kalıntısı, temizlenmesi gereken insanlar olarak görülen bir halk olmuştur. Sonra sırasıyla,  Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve Sırp Krallığı’nın Monarşisi altında kalmaları ondan sonra da Yugoslavya Komünizminin kısıtlamaları altında kalmış olsalar da İslami kimliklerinden taviz vermemişlerdir.

Bu mücadelenin en ağırını ise yakın zamanda verilmiştir. 20.yy’ın sonlarında, Avrupa’nın medeniyet söylemlerinin zirvede olduğu bir dönemde, Avrupa’nın ortasında Boşnaklar tarihin görmediği bir soykırıma maruz kalmışlardır. Her türlü insani değerin ayaklar altına alındığı bu 3 yıllık asimetrik savaşta (1992-1995) Boşnaklar, sırf Müslüman oldukları için topluca katledilmiştir. Bu vahşeti tarif etmekten biz hayâ etsek de tarih asla unutmayacaktır.

Bu noktada tarih sahnesine Aliya çıkmaktadır. Yugoslavya’nın dağılmasıyla hapisten çıkan Aliya, Müslüman Bosna halkının kendi bayrağı, kendi özgür toprağı ve özgür bir devleti olması gerektiğine inanmış bir şekilde “Genç Müslümanlar” Teşkilatından dostlarıyla beraber SDA yani, Demokratik Eylem Partisi’ni kurmuşlardır. Böyle bir bağımsızlık hareketi Boşnaklar için gerekliydi. Boşnakların Avrupa’da varlıklarını sürdürebilmeleri buna bağlıydı.  1992’de yapılan Sırpların boykot ettiği seçimlere %63,4 katılım sağlanmış ve Aliya %99.44 oranında bağımsızlık yönünde güvenoyu almıştır. Bu kararın ardından Sırplar Radovan Karadziç’in liderliğinde kan dökmeye, zulüm yağdırmaya başlamıştır.

Peki bu noktada dünyanın tutumu ne olmuştur? Avrupa kelimenin tam anlamıyla medeniyetten hiçbir şey anlamadığını tüm dünyaya göstermiştir. Dağılan Yugoslavya ordusunun silahlarını Sırplara teslim ettiklerini bilmelerine rağmen, silah boykotuna devam edilmiş, Bosna’nın bağımsızlık kararına ve Sırpların saldırılarına sessiz kalınmıştır. BM’nin Barış güçlerini temsil eden Hollandalı askerler güvenli bölgelerdeki Boşnakları koruyacakları halde, koruması altındaki insanların hepsini “Bosna Kasabı” olarak anılan Ratko Mladic’e el sıkışarak teslim etmiştir. 300 bin sivilin ölmesinden 2 milyon insanın da ülkelerini terk etmesinden sonra NATO devreye girmiş ve Dayton Barış Antlaşması imzalanmıştır. Aliya bu durumu şöyle açıklar; “En kötü barış en iyi savaştan daha iyidir. Çünkü benim en çok korktuğum şu; zafer kazanan bir komutan değil daha çok insanın ölmesini engelleyen biri olarak anılmak istiyordum.”

Velhasıl kelam, tarih boyunca kimlikleri uğruna bedel ödemiş Bosna-Hersek halkı, yakın dönemde, Dünya’nın kutuplara ayrıldığı, milletlere bölündüğü bir vakitte Aliya İzzetbegoviç önderliğinde varoluş mücadelesi vermiş ve tek başlarına Avrupa’nın 3. En büyük ordusuna karşı savaşı kazanmışlardır. Tüm Dünya’ya insanlığın ve medeniyetin ne olduğunu göstermişlerdir. Aliya şöyle der; “Ben Avrupa’ya giderken kafam önümde eğik gitmiyordum. Çünkü çocuk, kadın ve ihtiyar öldürmedik. Hiçbir kutsal yere saldırmadık. Oysa onlar bunların tamamını yaptılar. Hem de Batı’nın gözü önünde, Batı Medeniyeti adına.”

 Lakin ne var ki Ümmet şuan olduğu gibi o zamanda da gerekli kardeşliği gösterememiştir. Aliya’nın savaşın sonunda söylediği şu sözü belki de tüm maksadımızı ifade edebilir. “Ve her şey bittiğinde hatırlayacağımız şey, düşmanlarımızın sözleri değil, dostlarımızın sessizliğidir” Sırf “Müslüman” oldukları için bu muameleye maruz kalan Bosna-Hersek halkından ve onların önderi Aliya’dan ümmet olarak birçok ders çıkarmamız gerektiği aşikârdır.

Rabbimiz özelde Boşnakların, genelde de tüm şehitlerimizin şahitliğini kabul buyursun. Amin…

Diğer Makaleleri