İhtisas Kurumları
HAREKET SPOR KLÜBÜ

HAREKET SPOR KLÜBÜ

GENÇ HAREKET SPOR KLÜBÜ

WEB SİTESİNE GİT
Mutlu Aile

Mutlu Aile

Mutlu Aile Mutlu Çocuk Eğt. Kül. ve Day. Der.

WEB SİTESİNE GİT
Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

WEB SİTESİNE GİT
GİV

GİV

Girişimci İş Adamları Vakfı

WEB SİTESİNE GİT
İnsan Vakfı

İnsan Vakfı

İnsan Eğitimi Kültür ve Yardımlaşma Vakfı

WEB SİTESİNE GİT

LİBERAL KAPİTALİZME BAŞKALDIRI İMKANI OLARAK: İSAR - 1

Düşünce dil ve eylem arasında kuşkusuz çok yakın bir ilişki vardır. Bu üçlü, bazen düz, kimi zaman tersten bazen de çaprazlama sürekli olarak birbirleri ile iletişim içerisindedir.

Sağlıklı bir insan ve toplum modeli, bu zincirin birbiri ile uyumlu olmasına bağlıdır. Bir kişide bu üçlü dizin eğer bütünlük değil de çelişkili bir hal almış ise, orada hastalıklı bir süreç başlamıştır. Bu durum, o şahıs ya da toplumun ciddi bir kimlik krizi yaşadığının göstergelerindendir. Bundan ötürü toplum mühendisliği yapan emperyalist güçler, etki altına almak istedikleri toplumların, öncelikle bu bütünlüğünü bozmak istemişlerdir.

Konfüçyüsten ilham alan bu güçlerin, bir toplumu dönüştürmek için yaptıkları ilk hamlelerden birisinin dil/yazı inkılabı olması tesadüf değildir. Bu tür müdahaleler o toplumu kültür emperyalizmine açık hale getirir. Böylece sömürgeci güçler daha düşük maliyetle başka milletlerin kaynaklarını talan etme imkanı bulur.

İslam dünyası şu an maalesef kendi kavramları ile konuşamadığı için, düşünce sistematiği, inandığı değerler ve güncel pratikleri arasında büyük çelişkiler yaşıyor. Bu uyumsuzluk bizim ümmet olmamızı engellediği gibi parça doğrularımızın ve faydalı pratiklerimizin inşa edici gücünü ciddi anlamda zaafa uğratıyor. Bu durum, karşı karşıya kaldığımız büyük meydan okumalarına, varoluşsal bir karşı koyuş imkanımızı tüketen bir kısır döngüye dönüşüyor.

Anadolu’da yaşayan Müslümanlar, maruz kaldığı içten sömürgeliştirme dalgasından ötürü daha zor durum da gözüküyor. Harf inkılabı ile temel beslenme kaynakları ve tarihi ile bağları koparılan Müslümanlar, kimlik krizini daha bir derinden hissediyor.

Ele alacağımız İsar kavramı bu konuyu açıklayan bir örnekleme olsa gerek. İslami çevrelerde dahi yeterince duyulmayan bir kelime olan İsar, içerik olarak da yeterince gündemimizde yer işgal ediyor denilemez.

LÜGAT ANLAMI : Arapça bir kelime olan isar sözlükte, tercih etmek, yeğlemek, bir şeyi başka bir şeye üstün tutmak, öncelik vermek, ikram etmek gibi anlamlara gelir.

Türkçe’de karşılığı ise diğergamlık, özverili olmak ve özgecilik kelimeleri ile ifade edilmektedir.

Batı dillerinde isar anlamında kullanılan altrüizm karşılığında modern Arapçada daha çok gayriye (kendinden gayrısını yani başkalarını düşünme) terimi kullanılır.

TERİM ANLAMI : Bu kelimenin terim anlamı ise, kişinin kendisi ihtiyaç içinde bulunduğu halde bir başkasını kendisine tercih etmesi olarak ifade edilegelmiştir.

İsar bir fedakârlık ve cömertliktir. Cömertliği ifade eden kerem, cud, seha, ihsan gibi başka kelimeler de vardır. Fakat isar cömertliğin en üst derecesidir.

İsar, insanın kendi derdini, sıkıntısını unutup başkalarının derdine deva olmaya çalışmasıdır.

Kavramlar, müradifleri, akraba kelimeler ve zıt anlamlı sözcüklerle beraber ele alındığında daha iyi anlaşılmaktadır. İsar ile akraba sayılabilecek kelimelerden bazılarını şöyle sıralayabiliriz : Cömertlik-sehavet-kardeşlik-dayanışma-İnfak-ihsan-empati. Karşıt sayılabilecek sözcüklerden bazıları ise şöyledir : Bencillik-cimrilik-kibir-haset-hırs-dünya sevgisi.

Kur’an’da dört ayette ( Yusuf-91, Taha-72, Naziat-38, Ala16 ) sözcük anlamı ile geçen bu kavram, terim anlamı ile Medine’de inen Haşr süresinin 9. ayetinde geçmektedir.

"Onlardan önce Medine'yi yurt edinmiş olup da imanı gönüllerine yerleştiren kimseler, hicret edip kendilerine gelen müminleri severler. Onlara verilenlerden dolayı gönüllerinde bir kıskançlık duymazlar, çekememezlik hissetmezler. Aksine kendileri zaruret içerisinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler/ kendilerinden önde tutarlar. Kim böyle nefsinin hırs ve cimriliğinden korunursa, işte kurtuluşa erenler onlardır." (Haşr, 59/9)

İsar ayetinin nüzul sebebi ile ilgili birkaç görüş vardır.

- Muhacirler Medine’ye hicret etmek zorunda kaldıklarında çok büyük zorluklarla karşı karşıya kalmışlardı. Tüm mal varlıklarını geride bırakıp, kimi yalnız kimi ailesi ile göç eden bu güzide topluluk, Medine şehrinde kendileri gibi fedakarlığı ahlak edinmiş diğer bir mümtaz topluluk tarafından karşılandılar. Dayanışma, paylaşma ve adanmışlığın ne olduğunu tarihe Altın harflerle yazan bu topluluğa, yardımlarından ötürü Ensar ismi verilmiştir

Beni Nadir Yahudileri yapmış oldukları ihanetlerden ötürü şehirden çıkarılmıştı. Peygamberimiz elde edilen ganimetlerin Muhacirlere verilmesi ve böylece onların Ensar’ın evinden çıkarak kendi başlarına çalışmalarını yahut da bu ganimetlere Ensar’ın da ortak olarak bir müddet daha Muhacirlerle kalmalarını teklif buyurduğunda, Ensar ne kendilerinin bir şey almalarına, ne de Muhacirlerin evlerinden çıkarılmalarına asla razı olmadılar. İşte bu olay üzerine yukarıdaki ayet inmiştir denildi.

- Diğer bir görüşe göre ; Fakir bir adam Peygamberimize gelerek fakir ve aç olduğunu söyler, bunun üzerine Peygamberimiz sıra ile hanımlarına haber göndererek bu kişinin ihtiyacının karşılanmasını ister. Ancak eşlerinin yanında sudan başka bir şey olmadığı cevabı gelir. Peygamberimiz ‘’bu adamı kim misafir eder?’’ Diye sorması üzerine Ensar’dan bir zat kalkarak onu misafir edeceğini belirtir. Ancak , aslında kendi evinde de çocukların yiyeceğinden başka bir şey yoktur. Eşine durumu izah edip, çocukları uyutmasını ve ışığı karartarak kendilerinin yiyormuş gibi yapıp misafirlerinin rahat bir şekilde ağırlanmasını ister. Ertesi gün bu sahabe Peygamberimiz ile karşılaştığında Peygamberimiz Ona, Allah’ın bu yapılanı çok beğendiğini söyler. İşte zikredilen ayetin bunun üzerine nazil olduğu da belirtilmektedir.

- Diğer bir görüş ise bu ayetin Yedi evin hikayesi diye meşhur olmuş bir olay üzerine indiği şeklindedir. Sahabeden birine bir koyun başı verilmişti. Bu zat: "Din kardeşim filan ve ailesinin buna benden daha çok ihtiyacı var" demiş ve ona göndermiş, o aynı gerekçe ile bir başkasına göndermiş, o diğerine göndermiş, böylece yedi evi dolaştıktan sonra ilk gönderilen kimseye gelmişti, bunun üzerine söz konusu ayet indi denilmiştir.

Farklı görüşler olmakla beraber müfessirlerin çoğu bu ayetin Beni Nadir ganimetlerinin dağıtılması ile ilgili olarak nazil olduğu görüşündelerdir.

Sahabe topluluğunu bu güzel davranışlara sevk eden hususların başında, önder edindikleri Peygamberimizin, bütün hayatı ile onlara örneklik ediyor olması geliyor elbette. Kızı Fatma ev işlerinden ötürü zorluk çekip, bitkin düşünce, babasından kendisine yardımcı olarak bir hizmetçi istemişti. Peygamberimiz Ashab-ı Suffe’nin mütevazi yaşayışını ve ihtiyaç sahibi olduklarını söyleyerek kızının isteğini geri çevirmiştir.

Bir kadın kendi elleriyle dokuduğu bürdeyi Peygamberimize hediye etmişti. Peygamberimiz bu elbiseyi giyerek sahabenin yanına gelir. Birisi ne kadar güzelmiş! Bunu ver de ben giyineyim.” diyerek o giysiyi istemiş. “Peygamberimiz, ihtiyacı olduğu halde onu isteyene vermiştir. Bu duruma sahabeye tepki göstererek “Hiç de iyi yapmadın. Peygamber öyle bir bürdeye ihtiyacı olduğu için onu giymişti. Üstelik sen, Peygamberin kendisinden bir şey isteyeni geri çevirmediğini bile bile o giysiyi istedin” dediler. Bunun üzerine o şahıs şunları söyler: “Vallahi ben o bürdeyi giyinmek için değil, kendime kefen yapmak için istedim.” Neticede o giysi o kişinin kefeni olmuştur.

Yine bu güzide topluluk Hz. Nebi’nin ;

"Hiçbiriniz kendisi için arzu ettiğini kardeşi içinde arzu etmedikçe (kemaliyle) iman etmiş sayılmaz"

“Sadakanın en faziletlisi, malı az olanın gücü nispetinde verdiği sadakadır.”

“Darda kalanın borcunu erteleyen veya borcu silen kimseyi Allah gölgesinde gölgelendirir.”

“İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız.”

“Zenginlik, malın çokluğu değil, gönlün tokluğudur.”

"Bir kulun kalbinde iman ile cimrilik ebediyen toplanmaz"

gibi çok sayıda buyruğunu dinlemiş ve bu sözlerin hayata aktarılmasının canlı şahitleri olmuşlardır.

İşte şahit oldukları bu örneklik, Hz. Ali’yi canı pahasına Peygamberin yatağına yatarak ölüme meydan okumaya sürüklüyordu. Uhud harbinde Hz Talha vücudunu peygambere siper edip onlarca kılıç ve ok darbesine maruz kalıyordu. Yermük savaşında, harpten sonra hayatının son deminde yaralı bir halde uzanan yiğitler, kendilerine uzatılan bir yudum suyu kardeşine yöndendirirken şehadet şerbetini içiyordu…

Kaynak: hertaraf.com

Diğer Makaleleri