İhtisas Kurumları
HAREKET SPOR KLÜBÜ

HAREKET SPOR KLÜBÜ

GENÇ HAREKET SPOR KLÜBÜ

WEB SİTESİNE GİT
Mutlu Aile

Mutlu Aile

Mutlu Aile Mutlu Çocuk Eğt. Kül. ve Day. Der.

WEB SİTESİNE GİT
Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

WEB SİTESİNE GİT
GİV

GİV

Girişimci İş Adamları Vakfı

WEB SİTESİNE GİT
İnsan Vakfı

İnsan Vakfı

İnsan Eğitimi Kültür ve Yardımlaşma Vakfı

WEB SİTESİNE GİT

HZ. ‘’ÖMER’İN YOLUNDA’’ YÜRÜMEK İSTEDİĞİNİZDEN EMİN MİSİNİZ..?

Adalet tüm insanların dilinden düşürmediği bir kavramdır. Peki her kesimden insan adaletin gerçekleşmesini içtenlikle istiyor mudur gerçekten? İnsanların kalplerini yarıp içinde olanı bilemeyeceğimize göre bu sorunun cevabını söylem ve eylem tutarlılığına bakarak anlayabilir miyiz acaba?

Birileri kalbinde adaleti istiyor olduğu halde içsel ya da dışsal faktörlerin baskısı altında bu isteğini uygulamalarına yansıtamıyor da olabilir. Aslında bu tutum çok yaygın karşılaşılan bir durumdur.

Konuşup yazarken rahat bir şekilde adaletin ne kadar yüce bir sıfat olup hayatın onunla yaşanılabilir zemine kavuşacağını ifade eden nice kişi günlük yaşamında nefsinin arzularına yenik düşüp kendisiyle çelişik pratiklere yönelebilmektedir.

Ahlaki değerleri kişisel olarak önemseyip yaşamaya çalışan azımsanmayacak diğer bir insan grubuysa içtenlikle benimsediği ve inancının bir gereği olarak gördüğü adaletin tesis edilmesi prensibini; güç odaklarının baskıları karşısında kişisel dünyasına hapsederek daha derin paradokslara kapı aralayabilmektedir.

İlk gruptakiler kişisel çıkarlarını önceleyen ve günün şartları neyi gerektiriyorsa onu yapan düşük karakterli kişilerden oluşmaktadır. İkinci grupta bulunanlarsa kişisel çıkarları gözetmekten ziyade çevresinde yapılan haksızlıklara karşı koyacak gücü kendilerinde bulamayan, direnme gücü zayıf olan kimselerden oluşmaktadır. Bu kişiler başkalarının sırtına basarak yükselmeye yeltenmese de etrafında olanlara sesini çıkarma cesaretini de gösterememektedirler.

Diğer bir grup ise adalet diye bir şeye inanmamaktadır aslında. Kendilerini bu dünyanın ya da yaşadığı coğrafyanın doğal ve tartışmasız sahibi gören bu zihniyet çoğu zaman bu düşüncesini ise açıkça ilan etmemektedir. Her türlü güç merkezini, bahsedilen çarpık inanca hizmet etmek için araçsallaştırıp kullanan bu zihniyet algı ve manipülasyon konusunda en ileri teknikleri kullanarak niyetlerini ustaca gizleyebilmektedir.

Siyonistler gibi kendilerini seçilmiş ırk gören ve diğer halkların ancak kendilerine köle olarak yaratıldığını düşünen yahut sözde onların karşıtları şeklinde tarihte tezahür eden ve ari ırk savunucuları olarak karşımıza çıkan Naziler, belki birçokları tarafından çok istisnai örnekler olarak görülebilir. Ancak hırsın kölesi olan ve gücün boyunduruğuna giren her organizasyon şekli bu sapkın tasavvuru potansiyel olarak içinde barındırmaktadır.

Mesele biraz da imkanlar meselesidir. Bazıları doğuştan kendisini ve grubunu/ırkını üstün olarak görürken diğer bir kesim ise imkanlar doğduğunda kendisinin neden daha farklı ve imtiyazlı olduğuna dair argüman geliştirmekte hiçte gecikmemektedir.

Bu durum daha küçük yapılar olan dernek, vakıf, stk, sendika vs. organizasyonlarda dahi sıklıkla karşımıza çıkmaktadır.  Önceleri kabile ve aşiret bağlarında ortaya çıktığı gibi. Hatta mikro toplumsal yapı olan, içinde hırs ve çıkar gibi güdüleri pek de bulundurmaması beklenen aile kurumunda bile güç, iktidar ve adalet dengesi hangi ölçüde hakkaniyetle ele alınmaktadır bunu iyi düşünmek gerekir.

Geldiğimiz nokta da adalet ve eşitlik ilişkisi nasıl anlaşılmalıdır? Hakkaniyetli olmanın ölçüsü nedir? Gibi değer yüklü ve zor meselelere temas etmiş oluyoruz. Ancak biz bu konulardan ziyade yazı başlığına dönerek ‘’Ömer’in yolunda’’ olma sloganı hakkında birkaç hatırlatma yapmak istiyoruz.

Evet, adalet arayışı günlük hayatın özellikle de zayıfların, fakirlerin, ezilenlerin ve mazlumların sürekli gündemlerinde olan ve ‘’peşinde koşulduğu sanılan’’ vazgeçilmez bir umudun adıdır. Bundan ötürü iktidar sahipleri ya da iktidar olmaya aday muhalif güç odakları, kitlenin bu umudunu canlı tutma ihtiyacı hissederler. Emperyalizmin başaktörleri, zorba diktatörler veya eli kanlı sözde devrimci güçler ve çapsız muhalefet odakları hep adaletten dem vururlar.

Ülkemizde de iktidar partisi kendisine ad olarak bu kavramı kullanmış, ana muhalefet partisiyse yapmış olduğu bir yürüyüşe ‘’Adalet Yürüyüşü’’ ismini vererek toplumsal meşruiyet arayışına girmiştir. Böylece hepimizin defalarca tecrübe ettiği bir gerçek tekrar karşımıza çıkmıştır. Bir kavram yerli yersiz, haklı haksız herkes tarafından kullanılmaya başlanmışsa artık o kavramın içeriği boşaltılıp anlam haritası dumura uğratılmış demektir.

Şu an karşı karşıya kaldığımız durum ise çok üzücü başka bir dezenformasyon hamlesidir. Son günlerde yavru muhalefet partisinin tüm bilboardlara asmış olduğu ‘’Ömer’in Yolunda’’ temalı propagandadan bahsediyorum. Bu reklam çalışması neden bizi üzsün ki? “Hepimizin ideal lider olarak gördüğü, adalet denilince ilk akla gelen ve bu kavramla bütünleşmiş yüce bir şahsiyetin yolunda olmak neden bizleri rahatsız etsin ki?” diyenler olabilir.

Bizi üzen şey Hz. Ömer’in yolunda olmak değil elbette. Bizi rahatsız eden husus birilerinin kendi çıkarları yolunda Hz. Ömer’i bu kadar kolayca politik malzemeye dönüştürüyor olabilmesidir. Böyle bir sonuca varmamız için elimizde yeterince malzeme olmakla birlikte bu partinin bir milletvekilinin faili olduğu son çirkin olay bile yalnız başına konuya açıklık getirmek için yeterlidir.

Şehir caddelerini;  ‘’Ömer’in Yolunda’’ ‘’ Ömer’in Adaleti’’ ‘’Ömer’in Cesareti’’ afişleriyle donatanlar bu iddialarının zekatı mesabesinde bir tutarlılığı ortaya koymak zorundadırlar. Mademki Hz. Ömer’in yolunda yürüyeceğiz, ilgililere O büyük şahsiyetin bir uygulamasını hatırlatmakta fayda var.

Mısır valisi Amr. B. El As’ın oğlu, yapılan bir at yarışında Kıpti bir gence yenilmişti. Sıradan bir kişinin hem de Kıpti birisinin, kudretli valinin soylu oğlunu yenme cüretinde bulunması kabul edilemezdi. Yenilgiyi gururuna yediremeyen oğul, Kıpti’yi kamçısıyla döverek herkesin önünde cezalandırmıştı. Olay Medine’de bulunan Hz. Ömer’e intikal ettiğinde ‘’adalet yolunda olanların’’ ilk aklına gelen şeyden başkası gerçekleşemezdi zaten… Vali ve oğlunu yanına çağırıp yargılayan Halife, mahkeme sonunda Kipti’ye kırbacı vererek aynı şekilde suçluyu cezalandırmasını istedi. Bununla da kalmayıp  vali olan babasına da kırbaçla vurmasını söyledi. Çünkü oğul bu suçu babasından güç alarak işlemişti. Kıpti ise bu kısasın yeterli olduğunu babasının kendisine vurmadığını söyledi. Hz. Ömer bunun üzerine o meşhur sözlerinden birisini valisinin yüzüne haykırdı; ‘’Analarından hür olarak doğan insanları ne zaman köleleştirdiniz?...”

Evet, boy boy ‘’Ömer’in Yolunda’’ afişlerini asan parti ve onun liderinden beklenen şey yukarıdaki örnekliği Bingöl’de yaşanan olayda tatbik etmesi değil midir? Bildiğiniz üzere Bingöl ziyareti sırasında kardeşi şehit olmuş acılı bir vatandaş derdini dile getirirken bir milletvekili o vatandaşı önce rahatsız edici bir şekilde boynundan tutmuş sonra da kız kardeşine çok çirkin sinkaflı küfür etmişti. Olay herkesin önünde cereyan ettiği halde önce olayı inkar eden vekil, yapmış olduğu küfrün net bir şekilde duyulduğu kamera görüntülerinin dolaşıma girmesi ve bunun üzerine gelen yoğun tepkiler üzerine küfür ettiği vatandaştan değil de tuhaf bir şekilde partililer ve liderinden özür dilemişti.

Kendi devasa resimlerini ‘’Ömer’in Yolunda Cesaretle’’ sloganının yanına koyan lider, bu milletvekiline haddini bildirip gereken cezayı vermek yerine akıllara ziyan bir açıklama yaparak o vatandaşı suçlamıştı.

İnanılır gibi değil ama tüm olaylar aynı anda yaşanıyor. Bu tavırları takınan birileri bahsedilen afişleri nasıl asabilir? O afişlerle şehirleri donatacak kadar iddialıysanız, daha ilk sınavda bu kadar hoyratça davranmakta neyin nesi?

Evet, durumumuz içler acısı ve mesele yalnızca ana muhalefet ya da yavru muhalefetin çelişkileri veya iktidar partisi ve onun küçük ortağının paradokslarıyla sınırlı değil. Amacımız burada kirli politik manevralara malzeme taşımak da değil. Çünkü aynı uyarıları ‘’Ömer Arıyorum’’ diyen iktidar partisi liderine de yöneltiyoruz. ‘’Ömer’’ arıyorsanız bunun gereklerini yerine getirmek zorundasınız.

Peygamberin yolunda Ömer arayanlar, şirkin karşısında tevhidin yanında dimdik durmayı göze almalıdır. Ömer’in cesaretine özenenler, küfre/zulme/emperyalizme karşı şedit, Müslümanlara/mazlumlara/ezilenlere karşı merhametli olmalıdır. Ömer’in adaletini isteyenler, ilk pratiklerine en yakınlarından başlayarak adım atmalıdır. Ömer arayanlar, içerideki ya da dışarıdaki seçkin elitlerle değil yalın ayaklılarla sofralarını paylaşmalıdır. Ömer’in yolunda olanlar, ırka, soya, servete ve statüye dayalı tüm söylemleri bir kenara bırakarak takva eksenli bir davanın etrafında kardeşçe kenetlenmelidir…

İktidarıyla muhalefetiyle, yazarıyla aydınıyla, alimiyle akademisyeniyle her çevreden önde gelen kişiler en kutsal kavramlarımızı bu kadar kolayca değersizleştirebiliyorsa çürüme ve yozlaşma tüm halk katmanlarını sarmış demektir. Herkes birbirine rol yapmaktadır. İnsanlar inanmadığı sözleri dile getirmekten çekinmemektedir. Çoğu kimse birbirlerinin yalanlarına dahi inanmaya hazırdır.

O zaman hepimiz öncelikle kendimizle yüzleşip başlangıçta dile getirdiğimiz soruları ilk olarak kendimize sormalıyız.

Adaletin gerçekleşmesini gerçekten içtenlikle istiyor muyum?

Adaletin gerçekleşmesi için gereken bedelleri ödemeye hazır mıyım?

Hz. Ömer’in yolundan gitmek istediğimden emin miyim?

Diğer Makaleleri