İhtisas Kurumları
HAREKET SPOR KLÜBÜ

HAREKET SPOR KLÜBÜ

GENÇ HAREKET SPOR KLÜBÜ

WEB SİTESİNE GİT
Mutlu Aile

Mutlu Aile

Mutlu Aile Mutlu Çocuk Eğt. Kül. ve Day. Der.

WEB SİTESİNE GİT
Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

WEB SİTESİNE GİT
GİV

GİV

Girişimci İş Adamları Vakfı

WEB SİTESİNE GİT
İnsan Vakfı

İnsan Vakfı

İnsan Eğitimi Kültür ve Yardımlaşma Vakfı

WEB SİTESİNE GİT
Mehmet GÖZÜTOK

Yüksekova Güncesi

Yağmura hasret kalmış topraklar kana kana kavuşurken maşukuna,  yüreği ümmet için atan gönül dostlarıyla yolculuk zamanı dedik ve Van’a doğru yola çıktık. Sözün en güzeline endekslenmiş saatler çok hızlı geçse de muhabbetin demi her geçen saat bizleri mest ediyordu. Ziraat’ten ticarete, politikadan sanata, sağlıklı yaşamdan spora doyan dimağlarımız, Van’daki dostlarımızı görünce daha da açıldı. Çayla bereketlenen, otlu peynir ile şenlenen mütevazı ama mükellef soframız iki kadim kültürün fıkraları ile damaklarımızda ayrı bir tat bırakıyordu. Yolculuk planımız gereği geceye kalmadan Yüksekova da olmamız lazımdı. Çünkü gezi süremiz çok azdı ve biz Yüksekova’yı gündüz gözüyle görmek istiyorduk. Yönümüz Yüksekova’ya doğru olunca hep haberlerin tanıttığı, gazetelerin siyah manşetler attığı, gözyaşı ve hüznün derinden yaşandığı bir yer aklımıza geliyordu. Bilinçaltı uyarımlarımız bizi biraz etkilese de coğrafyanın güzelliği ve yol kıyısındaki muhteşem tarihi eserlerin ihtişamlı duruşları olumsuz duygularımızı yavaş yavaş siliyordu. Zap suyunun duruluğu, durgunluğu bizi adeta sarıp sarmalıyordu. Yüksekova’ya yaklaştıkça her 10-15 dakikada bir kimlik sorgulaması ve burada ne işiniz var bakışları esprilerimize konu olsa da doğanın güzelliği hayretlerimizi arttırıyordu. Nihayet Yüksekova’ya varmıştık. Televizyon haberlerinde çokça duyduğumuz Şemdinli, Çukurca, Dağlıca, Irak sınırı ve İran sınırı artık parmakla işaret mesafesindeydi. Özellikle kalemle çizilmiş sınırların ne kadar sıkıntılı ve insafsız olduğunu görüyorduk. Irak sınırı ve İran sınırında yaşayanların akrabaları ile arsına çizilen sınırların ne kadar basit ve gülünç olduğuna şahit oluyorduk.

 

 Yüksekova’daki İnsan ve Medeniyet hareketi bünyesindeki Ters Lale Kitap Kafe’ye gençlerin gönül sofralarına, muhabbet bağlarına girdik. Gönül dünyamızı derinden etkileyen sohbetlere şahit olduk. Dakikalar geçmesin istiyorduk. Takva eksenindeki dönüşüm için küçük ama etkili dokunuşları hem de bütün imkânsızlıklara rağmen bizi çok ama çok derinden etkiliyordu. Aşkımızı ve ahdimizi yeniden tazeliyorduk. Karanlık çökmeden 120.000 kişilik nüfus oranıyla bağlı olduğu Hakkâri’den bile daha çok nüfusa sahip olan ilçe merkezini gezmeye çıktık. Sanki sanki yılların vermiş olduğu acıyı, hüznü ve sabır yükünü taşıyor gibi olan Yüksekova Çayı durgun durgun akıyordu. İran ve Irak’tan gelen malların satıldığı çarşıdaki renk cümbüşü hepimizi hayretler içerisinde bırakıyordu. Esnafların bize olan ilgisi bizi ziyadesiyle mutlu ediyordu. Yüksekova’da misafir iseniz ve çay içmeyi çok seviyorsanız, yaşadınız. Çünkü içtiğiniz çaylardan ücret alınmıyor. Zorla ücret ödemeye çalışıyorsunuz.

 

Geziden sonra akşam ezanı ile birlikte kalacağımız kitap kafeye doğru yola çıktık. Namaz kıldıktan sonra tanışma ile başlayan muhabbetiniz yörenin kangrene dönüşmüş iç ve dış kaynaklı sıkıntılarını dinlerken ah vahlar eşliğindeki cümleler bizi derinden yaralıyordu. Ki sözü hak için söyleyen, sözünü ve gözünü budaktan sakınmayan Ahmet ağabey mutedil düşünmenin dengeli bir ümmet olmanın şifrelerini satır aralarında birer birer paylaşıyordu. Çözüm odaklı ve oldurucu hak arayışı örneklerini ortaya koyan Abdulmelik abi bizi daha fazla ümitlendiriyordu. Fuat abinin spor kulüpleri ile ilgili anlattıkları, Fethi Hoca’nın, Orhan Hoca’nın ve Yahya Hoca’nın feraseti bir yaşam için gerekli olanlar ile ilgili verdiği örnekler hazirunu derinden etkiliyordu.

 

 Ters Lale Kitap Kafedeki bir avuç gencin şeytani ideolojilere karşı verdikleri mücadele, kuşandıkları dava bilincinin tüm Yüksekova’yı kuşatacağına emin olmuştuk. Bölgedeki ümitsizliği, güvensizliği yenmenin çok büyük projelerle değil de gönülden ve ufak dokunuşlarla nasıl çözüleceğine dair gecenin ilerleyen saatlerinde çözüm önerileri bile geliştirdik. Bu satırları okurken nasıl sorusu aklınıza gelebilir. Silahların sustuğu bir dönemde bir an evvel insani çok hızlı adımlar atmamız gerekiyor. Sınır ticareti ile ilgili bölge halkına önemli kolaylıklar sağlanırsa göç ve kaçakçılık gibi çeşitli sorunların önüne geçilebilir. Sürgün edilmişler yerine, ne dediğini bilen söyledikleri ile yaşadıkları aynı olan özel haklar ve özlük hakları hakkıyla verilen devlet yetkililerinin bölgeye tayinleri ile Yüksekova’da 10 yıla kalmaz sorunların çözüleceği balçıkla sıvanamayacak kadar gerçektir. Muhabbetimizi yörede yetişen meyveler ile taçlandırırken uykunun habercisi olan esnemeler başlayınca dinlenmeye çekildik. Sabah ezanı ile birlikte Yüksekova merkez çarşıda bulunan İhsaniye Camii ne doğru yürümeye başladık. Namaz sonrası camide gençlerin ikram ettiği leziz çorbayı içtikten sonra cemaatle muhabbet etmeye başladık. Yürek yorgunu cümlelerin omuz omuza saf olunca nasılda ümide çevrildiğine bizzat şahit olduk. Fıkralarla yaşanmışlıklarla ilgili konuşmalar, dün akşamki memurlar ile ilgili tespitimizin ne kadar da doğru olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyordu.

 

 Yüksekova’ya öğretmen olarak atanan birisi derse girer girmez Kürtçe konuşmayı yasaklıyor.

 

Öğretmen Kürtçe konuşmayı yasaklayınca sınıftan çıt çıkmıyor. Biraz süre geçtikten sonra öğrencinin biri bu sessizliğe dayanamayıp gülüyor. Gülümsemeyi duyan başka bir öğrenci parmak kaldırıyor. Ayağa kalkarak ‘’öğretmenim arkadaşımız türkçe güldü.’’ Diyor. Hatasını anlayan öğretmen yaptığının çok yanlış olduğunu anlıyor. (Öğretmen bey tayini çıkmasına rağmen her fırsatta bölgeyi ziyaret etmeye devam ettiğini de arkadaşlar bizimle paylaştı. )  2016 yılındaki hendek olayların psikolojik etkilerinin halen devam ediyor olması çok üzücüydü. Anlatılarda ki yürek burkan yaşanmışlıklar insanı insanlığından ediyordu. Bu hislerle dönüş yoluna revan olduk. Bir kez daha işimizin vaktimizden çok olduğunun farkına vardık. Yollardaki 10-15 dakikada bir yapılan aramalar daha da can sıkıcı bir hal almaya başlıyordu. Çünkü bu bölgede çözüm odaklı değil de sorun odaklı çalışmalar yapıldığının remzi gibi…

 

Coğrafyanın güzelliği hayranlığımızı ve bölgeye hayretimizi arttırıyordu. Can sıkıntımızı böylece üzerimizden atıyorduk.

 

Yol üzerindeki Hoşab Kalesi tarihe meydan okuyan yapısı ile ihtişamlı görünümüyle tam karşımızdaydı. Taşlarının dile geldiği giriş kapısındaki oymalar, işlemeler hepimizde çok büyük hayranlıklar uyandırıyordu. Tam kale kapalı diye geri dönecekken kaleye gönüllü rehberlik yapan arkadaş geldi. 6 tonluk Türk yıldızı ile bezenmiş demir kapıyı açmak çok heyecan vericiydi. Kale içerisindeki arenalar, sarnıçlar, odalar ve haşmetli surlar tarihi güzellikleri adeta bizim kulağımıza fısıldıyordu. Kaleden görülen Hoşab Çayı kelime dağarcığımızda olan ve yemeklerden sonra soframızın süsü hoşafın anlamını kavramamızı sağlıyordu. Tatlısu demek olan hoşaf, kadim medeniyet  dillerden biri olan Farsçadan geçen Kürtçe ‘de ve Türkçe’de kullanılan kelimelerden biri.. Sofralarımızı süsleyen hoşafın anlamına vakıf olmak güzel kazanımlarımızdan biri oldu.

 

Van’ın Edremit ilçesine varınca kız kalesinden Van’ı bir kez daha temaşa ettik Van Denizi’nin nazlı nazlı salınımları bize artık veda etmek vaktinin geldiğini derinden hissettiriyordu. Van’daki davet okulunda yapılan muhabbettimizin ardından dolu dolu geçen iki günden sonra Erzurum’a doğru yola koyulduk.

Diğer Makaleleri