İhtisas Kurumları
HAREKET SPOR KLÜBÜ

HAREKET SPOR KLÜBÜ

GENÇ HAREKET SPOR KLÜBÜ

WEB SİTESİNE GİT
Mutlu Aile

Mutlu Aile

Mutlu Aile Mutlu Çocuk Eğt. Kül. ve Day. Der.

WEB SİTESİNE GİT
Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

WEB SİTESİNE GİT
GİV

GİV

Girişimci İş Adamları Vakfı

WEB SİTESİNE GİT
İnsan Vakfı

İnsan Vakfı

İnsan Eğitimi Kültür ve Yardımlaşma Vakfı

WEB SİTESİNE GİT
Ahmet TÜRKBEN

Bizim Medeniyetimiz

Değerler planında, doğru ve güzel olanı bilmek, yanlış ve çirkin olanı da bilmeye bağlıdır. Eşyanın zıddıyla kaim olduğu prensibinden hareketle iyi, ancak zıddı olan kötü bilindiği ve kötünün zararlı etkilerinden korunulabildiği ölçüde anlaşılabilir ve yaşanabilir. Bizler kendi medeniyetimizin hangi değerler sistemi üzerine bina edildiğini idrak etmeli ve Batı Uygarlığını iyi tahlil etmeliyiz ki medeniyetimizin yeniden inşası mümkün olabilsin.
Bu noktada bize ait olanla olmayanın ayrımı yapılmalıdır.

Batı medeniyeti göz medeniyeti iken İslam medeniyeti söz medeniyetidir. Batı uygarlığı görselliği ön plana çıkartır ve her şey göstermeye ayarlıdır. İslam medeniyeti ise bir anlamda kulak medeniyetidir. Dinlemek esastır, İşittik ve itaat ettik, paroladır. Körü körüne bağlılık yoktur asla, sözü dinlemek ve en güzeline tabi olmak vardır.

Batı medeniyeti niceliği ve rakamları yüceltir. Her şey sayısal verilere ayarlı değerlendirilir. İslam medeniyeti ise niteliği esas alır ve rakamlar değil harfler üzerine insanı ve toplumu inşa eder. Okumak ve yazmak en kutsal eylemlerdir.
           
Batı sadece maddeyi merkeze alıp maddenin karşısında ezilirken İslam medeniyeti manevi olanı merkeze alarak maddeye esir olmaktan kurtulur. Bu bağlamda İslam medeniyetinde iyilik; sadece maddi boyutuyla sınırlı kalmayan ilim, irfan, hikmet bağlamında akla, kalbe ve davranışlara değer katan bir erdemdir: Aynı zamanda iyilik; ihsan, merhamet ve adalet bağlamında bütün toplumu hayırla yoğurmanın adıdır.

Bizim medeniyetimiz öncelikle ilim medeniyetidir.
İlim, doğruyla yanlışı, hakla batılı ayırt etmeyi öğretir. Faydalı ve doğru bilgiyi merkeze alan, firaset ve basiretle hareket eden Mü’min, akl-ı selim sahibi olur. Selim bir akla sahip olanlar, cehaletten kaçtıkları kadar taassup ve aşırılıklardan da şiddetle kaçınırlar.  
İslam Medeniyetinin en önemli ilham kaynağı olan Kur’an-ı Kerim, ilk ayeti ile okumayı emretmekte, dini bilgilere sahip olunmadan ibadetlerin bile yapılamayacağını öğretmektedir. Namaz ve oruç ibadeti için Astronomiye; zekat için Matematiğe; Hacc için ve yine Namaz kılabilmek için kıble yönünü bulmaya yani Coğrafyaya ihtiyaç vardır. Bu açıdan imandan sonra ilim gelir ve ilimle ibadet birbirinden ayrı düşünülemez. İlmin kaynağı da hiç şüphesiz Kur’an ve Sünnettir. 

Doğru ve faydalı bilgi düşüncenin doğru şekillenmesine, düşüncenin sıhhati de eylemlerin istikametine yön verir. Doğru bilgilenme için eğitim o kadar önemli ki Hicretten itibaren Mü’minler, Efendimizi örnek alıp Allah’a hep birlikte secde edilecek mescidlerin yanı başına Ashab-ı Suffa misali medreseler, mektepler inşa etmişlerdir.

Medreselerdeki eğitimin aslî mecrasından ve gayesinden uzaklaşması ise toplumun yozlaşmasına sebep olmuş. Buna kültür ve medeniyet değerlerine savaş açan siyasi iradelerin nesli helak edici icraatları da hız verince hala hatırladıkça yüreğimizi sızlatan ve asla unutmamamız gereken olaylar yaşamışız. İşte o çorak zamanlarda dert ve dava adamı olan öncülerimiz, ihya ve ıslah çalışmasını ilim merkezlerinden başlatmaya gayret etmişlerdir. Bunun en güzel örneği ve bir medeniyet projesi olarak İmam Hatipler, merhum Celal Hocamızın kabul olmuş duasıdır.   
 
Bizim medeniyetimiz, ihsan ve merhamet medeniyetidir.
Bu medeniyetin rahmet ve iyilik elçileri, cömert olmayı en büyük erdem bilirler. Malından vermeyi ve kendinde olanı paylaşmayı eksilmenin değil temizlenmenin ve bereketin sebebi sayarlar. Verecek bir şeyi olmayan dahi, selam vererek, tebessüm ederek, güzel söz söyleyerek ve iyilik yaparak sadaka vermiş sayılır. İnsan haysiyetini incitmemek için sadaka taşlarını düşünecek kadar ince bir anlayışa sahiptirler. Fakirlere ve muhtaçlara yardım etmek, komşuya ve akrabaya iyilik yapmak, yetimlere kol kanat germek hatta hayvanlara bile merhametle muamele etmek İslam Medeniyetine has bir güzelliktir.
 
Bizim medeniyetimiz vakıf medeniyetidir.
İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olan; malın en hayırlısı Allah yolunda harcanan; vakfın en hayırlısı da insanların ihtiyacını karşılayandır, düsturuyla hareket eden Müslümanlar, sadece Allah’tan sevap umarak servetini insanlık adına vakfetmişler, insanların hayatını kolaylaştırmak amacıyla camiler, vakıflar, medreseler, imarethaneler, yetimhaneler, şifahaneler, çeşme, köprü ve kervansaraylar inşa etmişlerdir. Sadece insanları değil, hayvanları da koruma altına almak için vakıflar kurmuşlar, barınma ve korunmaları için kuşlara yuva yapmışlar, hatta belli günlerde yük hayvanlarını çalıştırmayı yasaklamışlardır.     
 
Bizim medeniyetimiz adalet medeniyetidir.
Adalet, Allah’a yakın olmanın zulüm de O’ndan uzaklaşmanın sebebi sayılmaktadır. İslam, sosyal hayatı ve insanlar arası ilişkileri adaleti sağlayarak güvence altına almış ve buna yönelik prensipler ortaya koymuştur. Düşman da olsa adaletten ayrılmamak, savaşta da olunsa haddi aşmamak; kadın, çocuk, yaşlı ve din adamlarına zarar vermemek, insanın onurunu zedeleyecek hareketlerden kaçınmak, esirlere iyi muamele etmek İslam Medeniyetinin adaletinin temel ilkeleri olarak yaşatılmıştır.
 
Bizim medeniyetimizde insan insanın kurdu değil yurdudur.
Sömürmek yoktur, ezmek ve horlamak yoktur. Her insan, içinde iman cevheri taşıyan ve hidayete aday olarak değerli bir konumdadır.
Batı Uygarlığı, işgal ettikleri ülkelerin yer altı ve yer üstü zenginliklerini sömürüp kendi ülkelerine taşıyıp insanlarını da köleleştirirken Müslüman zenginler asırlardır başkaları için servetler harcamışlar, ulaştıkları ülkeleri imar ve inşa ederek o bölgelerin kalkınmasına destek olmuşlardır. Batı sömürmek için işgal ettiği Afrika halklarını ne kadar fakir olduklarına inandırmaya çalışırken Müslümanlar onların ne kadar zengin olduklarına inandırarak gönülleri fethetmişlerdir. 
 
Biz Müslümanlar, yeryüzünün imarına ve toplumun ihyasına insanı yaşat ki devlet yaşasın diyerek başlamışız. İyiliklere öncü, iyilere yol arkadaşı olmayı kendimize şiar edinmişiz. Bizler, iyiliği yeryüzüne hakim kılmak için yola çıkan gönül erlerinin yaktığı meş’aleyle rahmet toplumları inşa etmişiz. Bir gönlü fethetmeyi bin hacca gitmeye bedel sayan erenlerin örnekliği ile gönüller fethetmişiz.
 
Bizim medeniyetimiz muhabbet ve aşk medeniyetidir.
Aşk olmadan olmaz ve Yunusça bir tespitle: “Aşk gelirse cümle eksiklikler biter.”
Aşk olmadan, gönül vermeden olmaz. Kutsal bir sevdaya adanmadan olmaz.
Aşkın medeniyet elçileri, Allah’ın koyduğu ölçülere riayet etme hassasiyetine sahiptirler.
 
Bizim medeniyetimiz, irfan medeniyetidir.
İrfan; iyiyle kötüyü ayırt etmeye, iyi ve erdemli olmanın inceliklerini yaşamaya sevk eder. İrfan ehli olup nefsini terbiye eden ve kibir, haset, öfke gibi zararlı duygulardan kalbini arındıran, ibadet ve salih amel işleyen Mü’min kalb-i selim sahibi olur. Merhum Sabahattin Zaim Hocamızın belirttiği üç hastalıktan; nefsaniyet, enaniyet ve menfaat zaaflarından arınmış yürekler, ilim ehliyle beraber gönüllerin İslam’la buluşmasına öncülük etmişlerdir.
 
Bizim medeniyetimiz, hikmet ve sanat medeniyetidir.
Hikmet, güzel olanla çirkin olanı tefrik etmek, zarif ölçülerle incelikleri fark ederek firaset ve basiretle yaşamaktır. Mü’min, estetik ve zarafet anlayışıyla hayata anlam ve değer katar. Zevk-i selim sahibi olan zarif Mü’minler sese, notaya, söze ve eşyaya dokunarak ürettikleri ve ortaya koydukları sanat eserleriyle hep aynı güzelliğin peşine düşmüşlerdir.
Şaire:                                                                                                                  
“Anladım işi, sanat Allah’ı aramakmış
Marifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmış.” mısralarını söyleten, her şeyin olduğu gibi sanatın da Allah için olması gerektiği idrakidir. Yani ilahi ölçüyü ve sınırları ihlâl eden bir sanat anlayışı ve bu anlayışla ortaya konan eserler; resimde, musikide, sinemada, tiyatroda, edebiyatta, mimaride… hangi alanda olursa olsun bize ait olmayan bir aklın ürünüdür. İslam, akla önem vermekle birlikte nakillere imandan neşet eden bir gönül medeniyeti inşa eder. Bu medeniyete gönülden bağlı olan aşk ehli insanlar eliyle ortaya konan tüm eserler bir medeniyet dili oluşturmuşlardır.
 
Ancak bugün ilimden, irfandan, hikmet, adalet ve merhametten nasipsiz olanlar eliyle İslam’ın iyilik ideali zedelenmekte ve Müslümanlar zarar görmektedir. Savaşların ve işgallerin yürek coğrafyamızda açtığı derin yaralar; tekfircilik, mezhepçilik ve kavmiyetçilik fitneleriyle daha da derinleşmektedir. Bunca olumsuzluk içerisinde Müslümanlar önce kendi kavramları ile sağlıklı bir irtibat kurmalı; sonra da iyiliğin en güzel temsilcisi olmaya layık hale gelmeli ve tüm süreçlerde iyilik çağrılarını bütün insanlığı muhatap alacak şekilde güncellemelidirler.  
 
Mü’min, kendi medeniyet değerlerini; kültürünü, edebiyatını, müziğini, sanatını, mimarisini inanç süzgecinden geçirerek özümseyen ve bu değerleri yeni bir dil ve üslupla yaşadığı çağa uyarlamanın imkânlarını araştıran bir yapıda olmalıdır.
 
Unutulmamalıdır ki, bugün Batı uygarlığının fesat odaklı ürettiği materyallerin bilinçsiz kullanıcısı ve tüketicisi konumunda bir nesne olmaktan kurtulmak ve kendi medeniyetimizin ruhundan neşet eden eserleri yeniden üretmek, biz Müslümanların öncelikli sorumluluğudur.
 
Evet bizim medeniyetimiz, Üstad Sezai Karakoç’un ifadesiyle tecrübe edilmiş, başarıya ulaşmış ve insanlığı mutluluğa ulaştırmış bir medeniyettir. Onun tekrar diriltilmesi hepimizin aslî görevidir. Bu da ancak kutlu bir sevdaya adanan İlim ehlinin, dava adamlarının ve gönül insanlarının sayısının artmasıyla gerçekleşecektir.  
 
Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İyilik Bülteni, Ocak-Mart 2016 Sayı 120, sh.76
http://diyanetvakfi.org.tr/Media/files/haberbulteni/Bulten120.pdf

Diğer Makaleleri