İhtisas Kurumları
HAREKET SPOR KLÜBÜ

HAREKET SPOR KLÜBÜ

GENÇ HAREKET SPOR KLÜBÜ

WEB SİTESİNE GİT
Mutlu Aile

Mutlu Aile

Mutlu Aile Mutlu Çocuk Eğt. Kül. ve Day. Der.

WEB SİTESİNE GİT
Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

WEB SİTESİNE GİT
GİV

GİV

Girişimci İş Adamları Vakfı

WEB SİTESİNE GİT
İnsan Vakfı

İnsan Vakfı

İnsan Eğitimi Kültür ve Yardımlaşma Vakfı

WEB SİTESİNE GİT
Ali EROL

MAZLUMUN AHI

Zorunlu olarak hazır evlere kapanmışken biraz tefekkür, tedebbür, tezekkür, teakkul edelim. Bugün vaktimiz işlerimize bitirmeye yetmiyor. Modern hayat bizi haz ve hız esiri yaptı. Biraz sükûnete, inzivaya ihtiyacımız var. Kendi Hiramıza çekilelim. Başımıza gelen musibetlerin, felaketlerin sebeplerini düşünelim. Nerede hata yaptık? Bu gidiş nereye? Yapmamız gerekirken yapmadıklarımız ve yapmamız gerekirken yaptıklarımız nelerdir?

Korana virüs dolayısıyla bütün dünyada bir korku ve panik havası var.  Milyonluk şehirler karantina altına alınmış, caddeler, metrolar, meydanlar ölüm sessizliğine bürünmüş, hayra da şerre de hizmet eden bütün kapalı mekanlar ikinci bir emre kadar kapatılmıştır. Bütün gözler ilgili bakanların günlük vereceği vaka sayısı ve ölüm bilançosuna kilitlenmiş, gelecekle ilgili endişeler artmıştır.

Gerçi dünya tarihinde salgın hastalık, sel, tufan, deprem gibi doğal afetler her zaman olmuştur. Fakat bunlar daha çok lokal anlamda olup o bölgeyle sınırlı kalmıştır. Artık dünyamız küreselleşti! Çin’in adını yeni duyduğumuz Wuhan denilen şehrinde bir kişide gözüken virüs, bütün dünyayı tehdit eder hale geldi. Dünyanın küçük bir köye dönüşmesi, hepimizin aynı gemide bulunması herhalde bu olsa gerek.

Korana virüsün kaynağı ile ilgili net bir şey söylemek şimdilik zor ama daha çok şu sebepler / komplo teorileri üzerinde duruluyor:

Biyolojik silah,

İnsanoğlunun tabiata savaş açması neticesi ekolojik dengenin bozulması,

Günahlarımızın toplu bedeli.

Biyolojik savaş

Biyolojik savaş ihtimali az da olsa var. Çünkü dünyaya hâkim olan emperyal güçler, egemenliklerini sağlamlaştırmak ve devam ettirmek için her yolu kendilerine mübah görürler. Bu konuda onları frenleyecek hiçbir ahlaki kural, inanç, güç, değer yoktur. Tanrı yoksa her şey meşrudur. İnançla bağlarını kopardıkları bilgi, kontrolsüz güce dönüşmüştür. Bilim ve teknolojiyi insanlığın faydasına değil toplumları kendilerine bağımlı birer köle yapmak için kullanmışlardır. Üniversiteler, laboratuvarlar, araştırma merkezleri silah şirketleriyle iş birliği halindedir. Kitle imha silahları olarak bilinen kimyasal, nükleer ve biyolojik silahları bu akıl üretmiştir. Dünyayı, ellerindeki ölümcül silahlarla tehdit ediyorlar. Son İran – ABD geriliminde Trump, henüz test etmedikleri, kimsenin hayal edemeyeceği silahlarla tehdit etti İran’ı. Hiroşima ve Nagazaki’ye yıllar önce atılan atom bombasının sesi mazlum milletlerin hala kulağında çınlamaktadır.

Tabiata savaş

 Batı dünyası, Aydınlanma çağından itibaren kutsala, dine dair ne varsa hayattan uzaklaştırmıştır. Bilimi dinden, bedeni ruhtan, aklı kalpten, maddeyi manadan ayırmışlar. Varlık alemindeki tevhidi bozup, bir tür modern cahiliyye şirkini yaşamaktadırlar.  

Seküler modern dünya, tabiatı Tanrı’nın insana bir emaneti olarak değil, tabiatın hâkimi olarak gördü kendini. Modern insan Tanrıyı yeryüzünden uzaklaştırınca yeni tanrılar icad etti. Çünkü hayat boşluk kabul etmez. Bilim, teknoloji, ilerleme, güç, yeni putlar olarak karşımıza çıktı. “Yaratılışa hükmetmek” sloganıyla fıtrata savaş açıldı. İblis gibi akıl ve bilgilerine o kadar güvendiler ki istikbar ve istiğnada sınır tanımadılar. İş başına geldiklerinde ekini ve nesli helak etmek için yarıştılar (Bakara 205).  İlerleme, daha fazla kazanma uğruna havayı, suyu ve toprağı kirlettiler. Bu konuda hiçbir sınır tanımadılar. Ekolojik dengeyi bozdular. Gıda terörünü çıkardılar. Tohumların GDO’su ile oynadılar. Bitki ve hayvanlardan sonra sıra insana geldi. Yapay zekâ, biyoteknoloji ve bilişim teknolojilerinde devrim yaptıklarını iddia ettiler. Dijital topluma geçtiklerini ve insanı hackleyebildiklerinin müjdesini verdiler. Posthümanist çağa girdiklerini iddia ederek Tanrıya oynadılar. Bu nedenle bugünkü yaşadığımız küresel travmanın asıl nedeni teolojiktir. İnsanoğlu haddini aşıp kendini Tanrı yerine koymuştur.

İnsanların elleriyle yaptıkları yüzünden karada ve denizde bozulma meydana geldi. Neticede (Allah), yaptıklarının (kötü sonuçlarından) bir kısmını kendilerine tattıracaktır; umulur ki (yol yakınken) dönerler. (Rûm 30:41)

Bu günlerde dünyamızı etkileyen virüs ve benzeri afetlere bir de bu zaviyeden bakmakta fayda vardır. Aslında ektiğimizi biçiyoruz. Allah kullarına zulmetmez ama kullar kendilerine zulmeder. Başımıza gelen felaketler kendi ellerimizle işlediklerimiz yüzündendir. (Şura/30).

Mazlumun ahı

Yaşadığımız yüz yıl tarihte eşi görülmemiş zulümlere, ihanetlere, işgallere, sürgünlere sahne olmuştur. Milyonlarca mazlum doğup büyüdükleri toprakları terk etmek zorunda kalmıştır. Hayatta kalabilmek için çıktıkları “umuda yolculuk” seferlerinde, kimisine ak denizin serin suları mezar olurken, kimisinin donmuş cesedine ıssız dağlarda karlar eridikten sonra ulaşılmıştır. Bombalanan evinin enkazından yüzü gözü yara içinde etrafına ürkek, korku ve şaşkınlık içinde bakan veya batan bottan babasının kollarına sımsıkı tutunup bağıran çocukların feryatları doldurdu bu gök kubbeyi. Sayıları milyonlarla ifade edilen mazlumlar, derme çatma çadırlarda ya da bir zeytin ağacının altında zorlu kış şartlarında yaşam mücadelesi vermiştir. Zorlu kış şartlarına minik bedenleri daha fazla dayanamayarak soğuktan donan bebeklerin ya da cansız bedeni sahile vurmuş çocukların görüntülerini izledik sanal alemde. Cennette ekmek var mı diye soran ya da sizi Rabbime şikâyet edeceğim diyen kimsesizleri gördük varil bombalarının altında. Vücudunun yarısı parçalanmış halde çocuğunu enkaz altından çıkarırken, dökecek göz yaşı kalmayan anneler babalar gördük Suriye’de, Filistin’de, Afganistan’da, Irak’ta, Arakan’da, Yemen’de, Doğu Türkistan’da, Hindistan’da…

Bu çağa tanıklık etmek, bu zulümlere sessiz kalmak utanç verici olsa gerektir. Aynı zaman da ilahi azabı celbedicidir. Sükût gizli onay demektir. Zulmedenler kadar zulme seyirci kalanlar da suçludur.

“Ve sizlerden yalnızca zulmedenlere isabet etmekle kalmayan bir fitneden korkup-sakının. Bilin ki, gerçekten Allah (ceza ile) sonuçlandırması pek şiddetli olandır.” (Enfal 25)

 Bizim gördüklerimiz bize gösterilenlerdir sadece. Bir de görüleni de görülmeyeni de bilen Birisi var. Zalimlerin yaptıklarından habersiz olmayan güç ve kudret sahibi Allah var. Mazlumun ahı ile Onun arasında perde olmaz. Mağdurların göz yaşı gayretullaha dokunur, dağları devirir.  O, azabında aceleci değildir ama yakaladı mı şiddetli yakalar. Mühlet verir lakin ihmal etmez.

Derken onlar kendilerine hatırlatılanı unuttuklarında, (önce) üzerlerine her şeyin kapılarını açtık. Sonra kendilerine verilenle sevinip şımardıkları sırada, onları ansızın yakaladık da bir anda tüm ümitlerini kaybedip yıkıldılar. (Enam 44)

Sürekli güncellenen virüs haritasına bakıyorum da Suriye, Afganistan ve Libya gibi mazlum coğrafyalar hariç tüm dünya kırmızı renge boyanmış. İlahi adalet tecelli ediyor sanki. Ölümü başkalarına layık gören ama kendilerine yakıştıramayanlar, ölümden kaçacaklarını sananlar, yarı yapay yarı biyolojik insan tasarlayarak ölümsüzlüğe soyunanalar küçücük bir virüs karşısında aciz haldeler.

 Ölüm gerçeği, modern cahiliyenin boyalı, cilalı maskesini düşürmüştür. Dünya ağacının meyvesinden tadarak, bitmek tükenmek bilmeyen bir mülk peşinde koşanları, yeryüzünde ölümsüz bir cennet arayanları şeytan bir kez daha aldatmıştır. (Taha 120)

Zor zamanlardan geçiyoruz. Bizim şer bildiklerimizde hayır olabilir. İnanıyorum ki bu virüsün de aşısı bulunacaktır. Derdi veren devasını da yaratmıştır. Önemli olan bizim musibetlerden ders almamızdır. Başlarına gelen belalardan ders almayanları Aziz Kitabımız ikaz eder.

Onlar: “Bizi büyülemek için mucize (ayet) olarak her ne getirirsen getir, yine de biz sana inanacak değiliz” dediler. Bunun üzerine, ayrı ayrı mucizeler (ayetler) olarak üzerlerine tufan, çekirge, haşerat, kurbağa ve kan musallat kıldık. Yine büyüklük tasladılar ve suçlu-günahkâr bir kavim oldular. (Araf Suresi: 132-133)

Allahım! İçimizdeki beyinsizler yüzünden bizi helak etme.

 

 

 

 

Diğer Makaleleri