İhtisas Kurumları
HAREKET SPOR KLÜBÜ

HAREKET SPOR KLÜBÜ

GENÇ HAREKET SPOR KLÜBÜ

WEB SİTESİNE GİT
Mutlu Aile

Mutlu Aile

Mutlu Aile Mutlu Çocuk Eğt. Kül. ve Day. Der.

WEB SİTESİNE GİT
Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

WEB SİTESİNE GİT
GİV

GİV

Girişimci İş Adamları Vakfı

WEB SİTESİNE GİT
İnsan Vakfı

İnsan Vakfı

İnsan Eğitimi Kültür ve Yardımlaşma Vakfı

WEB SİTESİNE GİT

Kur'an-ı Taklit Acizlikleri

Kur'an-ı Taklit Acizlikleri[1]

Hz. Muhammed (s.a.v.), kendisinin peygamber olduğunu ve Allah’tan vahiy aldığını ilan edip herkesi yeni dine davet etmeye başlayınca, Mekke’nin aristokrat kesiminin öncülük ettiği müşrikler, Hz. Peygamber’e ve Kur'an'a karşı şiddeti giderek artan bir muhalefet başlatmışlardı. Hz. Peygamber’i değişik zamanlarda mecnun, şair, kâhin, sihirbaz veya büyülenmiş olmakla itham etmişler; Allah’ın hiçbir şey indirmediğini, Kur’ân’ın -hâşâ- Allah kelamı değil de beşer sözü olduğunu, onu Hz. Peygamber’in uydurup Allah’a isnat ettiğini ileri sürmüşlerdi. Kur’ân ise, bu iddiaların doğru olmadığını, onun âlemlerin Rabbi tarafından indirildiğini beyan etmiştir. Onlar, Kur’ân ve kaynağı hakkında öne sürdükleri bu iddiaların tutarsızlığını anlayınca başka yollar aramaya başladılar. Kur'an'a başkalarının yardımıyla Hz. Peygamber’in uydurduğu bir yalan, kendisine dikte edilen önceki milletlerin efsaneleri yakıştırmasını yaptılar. Onu Hz. Peygamber’e bir yabancının öğrettiğini söylediler. Hz. Peygamber’den başka bir Kur’ân getirmesini veya onu değiştirmesini talep ettiler, hatta isteseler Kur’ân’ın benzerini söyleyebileceklerini de iddia ettiler. Hz. Peygamber ve Kur’ân hakkında söyledikleri bu sözlerden kendileri de tatmin olmayan inkârcılar, devamlı fikir değiştirip birbirini tutmayan farklı iddialar ortaya attılar. İşte Arap müşriklerin kendilerine ulaşan İslâmî hakikatler karşısında Kur’ân’ın kaynağına ilişkin olumsuz kanaatler ileri sürmeleri üzerine, Kur’ân, kendisinin Allah kelamı ve mucize olduğunu ispat etmek için onlara meydan okudu. Söz vasıtasıyla meydan okuma geleneğine uygun olarak Kur’ân, pek çok âyette Araplara, daha geniş yelpazede de bütün inkârcılara tamamının ya da bir kısmının benzerini getirmeleri çağrısında bulundu. Kur’ân’ın bu meydan okuması, sessizce, kimsenin duymayacağı bir fısıltı ile değil, dobra dobra, güven dolu olarak vaki oldu. Kur’ân, bu meydan okumayı muhtelif şekillerde tekrarladığı gibi insanlarla cinlerin bir araya gelip birbirlerine destek olsalar dahi onun benzerini getiremeyeceklerini de haber verdi.

A. Kur’ân’daki Tehaddî (Meydan okuma) Âyetleri

Tehaddî âyetlerinde geçen miktar bildiren ifadeler şöyledir:

1. Bakara Sûresi’nde    مِنْ مِثْلِهٖࣕyani “onun benzerinden bir sûre”

2. Yûnus Sûresi’nde “ا بِسُورَةٍ مِثْلِهٖ” yani “onun benzeri bir sûre”

3. Hûd Sûresi’nde '' بِعَشْرِ سُوَرٍ مِثْلِهٖ مُفْتَرَيَاتٍ''yani “onun benzeri uydurulmuş on sûre”

4. İsrâ Sûresi’nde '' بِمِثْلِ هذا القران''yani “bu Kur’ân’ın benzeri”

5. Tûr Sûresi’nde  بِحَدٖيثٍ مِثْلِهٖٓ yani “onun benzeri bir söz”

 

E. Müseylimetü’l-Kezzâb  (ö. 12/633)

Asıl ismi, Mesleme olup Müslümanlar tarafından tahkir amacıyla Müseylime şekline dönüştürülmüştür. Asıl adının Hârûn, Müseylime’nin ise lakabı olduğu da söylenir.[2] 630 yılında Hevze b. Ali’nin ölümünden sonra Benî Hanife'nin reisi oldu. 632 senesinde kabilesinden bir heyetle Medine’ye gidip Hz. Peygamber’le görüşmüş, ondan sonra hâkimiyetin kendisine verilmesini istemişti. Aynı senenin sonlarında Rasülüllah ile mektuplaştıktan sonra peygamberlik davasına kalkıştı.[3] Rasülüllah, Yemâme bölgesindeki görevlilerden ve Müslümanlardan Müseylime meselesiyle ilgilenmelerini istedi, Habîb b. Zeyd el-Ensarî’yi (ö. 632) Müseylime’ye elçi olarak gönderdi ve kısa bir süre sonra vefat etti. Hz. Ebu Bekir (ö. 13/634), Müseylime’yle savaşmak üzere önce İkrime’yi (ö.634), sonra Şurahbil b. Hasene’yi (ö.660) gönderdi. Her ikisi de mağlup olunca, Hâlid b. Velid’i (ö. 642) gönderdi. Yemâme’de Akraba ‘denilen yerde yapılan şiddetli savaşta Müseylime ve birçok taraftarı öldürüldü.[4]

Onun taklit teşebbüsleri ise şöyledir.

“Tohum ekip ekin yetiştirenlere, hasat edenlere, buğday savuranlara, onu öğütenlere, ekmek pişirenlere, tirit yapanlara ve üzerine yağ seperek lokmalar halinde yutanlara and olsun ki, siz bedevilere üstün kılındınız, şehirliler size üstün gelemediler. Verimli arazilerinizi koruyun; darda kalanları barındırın, azgınlara karşı çıkın.”[5]

Rivâyet edildiğine göre, ‘Amr b. el-Âs (ö. 43/664), Müseylime’nin yanına gitmişti. Müseylime ona Hz. Peygamber’i kasdederek: “Ey Amr, arkadaşınıza bu sıralarda ne nazil oldu?” diye sorunca, Amr: “O’nun ashabının gayet vecîz ve belîğ bir sûre okuduklarını işittim.” dedi. Bunun üzerine Müseylime: “O nedir?” diye sordu. Amr, onun Asr Sûresi olduğunu söyleyip onu okudu. Müseylime bir süre düşündü, sonra: “Muhakkak ki, bana da onun benzeri indirildi.” dedi ve şöyle okudu:

 “Ey çöl kedisi, sen iki kulak ve bir göğüsten ibaretsin. Kalan kısmın ise önemsiz ve küçüktür.”[6]

Müseylime, Kevser Sûresi’ni taklît ederek şöyle demiştir “Biz sana kitleleri verdik. O halde Rabbin için namaz kıl ve yüksek sesle oku. Şüphesiz sana buğz eden, kâfirdir.”[7]

O, Fil Sûresi’ni işittiğinde “Onun benzeri bana da indirildi.” demiş ve şöyle okumuştu:

 “Fil, filin ne olduğunu nereden bileceksin? Onun uzun bir kuyruğu ve ince bir hortumu vardır. O, Yüce Rabbimiz’in mahlûkatındandır.”[8]

  Müseylime, kurbağa hakkında da şöyle demişti:

  “Ey kurbağa kızı kurbağa, ne vak vak diye ötüyorsun! Sen ne suyu bulandırır ne de su içene mâni olursun. Senin başın suyun içinde, kuyruğun çamurdadır.”[9]

Görüldüğü gibi yazdıkları ve yaptıkları kıyamete kadar kendini rezil etmekten başka bir şeye yaramamıştır.

Raymundus Martini (ö. 1867)

Raymundus Martini, İspanyol şarkiyatçısı ve Dominiken misyoneridir. İspanya’nın Katalonya bölgesindeki Subirats’ta yaklaşık 1775’te doğdu.[10] Dominiken misyoner-rahibi olarak yetişti.[11] İyi derecede Arapça, İbranice, Keldanice ve Yunanca öğrendi. Kur’ân hakkında geniş bilgisi vardı. Sahîh-i Buhârî ve Sahîh-i Müslim’i ezberlemişti.[12] 1834’te Dominiken tarikat liderleri, Müslümanlarla daha iyi mücadele edebilmek için onu doğu dillerinin araştırılması görevine seçtiler. O da misyonerlere Arapça öğretmek için Tunus’ta bir okul açtı.[13]1848’de Yahudilerin mevcut kitaplarını incelemek amacıyla kurulan komisyona üye seçildi. 1281/1865’te Barcelona’daki İbranice okuluna öğretmen oldu. 1867’de orada vefat etti.[14]  Raymundus Martini’nin “Sûretün Mu‘ârıza li’l-Kur’ân” isimli bir kitabı vardır.[15]

 

 

Apokrif “Sûretu’n-Nûreyn” ve “Sûretü’l-Velâye”

1912 yılında Hindistan’da keşfedilen yazma bir Mushaf'ta, Kur’ân’ın diğer sürelerine ilave olarak “Sûretu’n-Nûreyn” ve “Sûretü’l-Velâye” isimli iki apokrif (sahih olmayan) sûre bulunmaktadır. Bazı kişi veya kişiler, Kur’ân’ın üslûbunu taklit ederek o iki sûreyi uydurmuşlar; sonra onlar veya başkaları, bu iki uydurma sûreyi o Mushaf'a dâhil etmişlerdir. Böylece aslında o iki sözde sûrenin belâğat, fesâhat, üslûp ve diğer vasıflarının Kur'an'a benzediğini, bu sebeple onların Kur'an'dan olduğunu ima etmeye çalışmışlardır.

Mirzâ Ğulâm Ahmed el-Kâdiyânî (ö. 1908)

Mirzâ Ğulâm Ahmed, 1839’da Hindistan’ın Pencap eyaletinin Kâdiyân kasabasında doğdu.[16]Eğitimine Kur’ân, Arapça ve Farsça öğrenerek başladı, sonra mantık ve felsefe dersleri aldı, babasından da hekimlikle ilgili bazı bilgiler edindi. 1864’te Siyalkut’ta bölge mahkemesinde memur olarak çalışmaya başladı. Hukuk imtihanını başaramayınca 1868’de Kâdiyân’a döndü. Kur’ân, tefsîr, hadis ve diğer dinler hakkında çalışmalar yaptı.[17]1876’dan itibaren gazetelerde Hindu ve Hıristiyanlara karşı yazılar yazdı. 1880’de beş ciltlik “Berâhin-i Ahmediyye” adlı Urduca eserinin ilk iki cildini yayınladı. 1885’te kendisinin hicrî XIV. asrın müceddidi olduğunu ilan etti.[18]1 Aralık 1888’de Luziyana’da Allah’ın kendisine ayrı bir cemaat kurmasını emrettiğini duyurdu. 1891’de Allah’ın kendisini mesih ve mehdi olarak gönderdiğini söyledi. 26-29 Aralık 1896’da Lahor’da Hinduların düzenlediği Büyük Dinler Konferansı’na katıldı. 2 Kasım 1904’te Siyalkut’ta kendisinin Müslümanlar için mehdi, Hristiyanlar için Mesih ve Hindular için Krişna[19]olduğunu ilan etti. 26 Mayıs 1908’de Lahor’da vefat etti.[20]yazdığı kitapların ve ileri sürdüğü fikirlerin gerçek sahibi İngilizlerdir. Hindistan ve Pakistan Müslümanlarını cihat dan uzaklaştırıp birliklerini bozmak amacıyla sömürü aleti olarak kullanılmıştır.

“el-Furkânu’l-Hak” Kitabı

1999 yılında Amerika’da yayınlanan “el-Furkânu’l-Hak” adlı kitabın Kur’ân’ın meydan okumasına cevap verdiği ve Kur'an'dan daha üstün olduğu iddia edilmiştir. Biz o iddiayı ele alıp değerlendireceğiz, fakat önce o kitap hakkında bilgi vereceğiz.

El-Furkânu’l-Hak, 1991 yılında II. Körfez savaşından sonra hazırlanmaya başlanmış ve 1998’de tamamlanmıştır.[21] Kitabın önce Arapça metni yazılmış, sonra “The True Furqan” adıyla İngilizce ’ye tercüme edilmiş, İngilizce tercümesiyle birlikte 1999 yılında yayınlanmıştır.[22] Her sayfada Arapça metin ve İngilizce tercümesi birlikte yer almaktadır. O, küçük boy (21.6 x 15.5) ebadında, 366 sayfadan ibarettir. Bir mukaddime, bir besmele bölümü, 77 sözde sûre ve bir hâtimeden meydana gelmektedir. Toplam 935 âyettir. Besmele, sûre, âyet vb. tabirler, Kur'an'a mahsus olmasına rağmen, o kitabın Allah katından geldiği intibaını vermek için onda aynen kullanılmıştır.

Neredeyse herkes, bu kitabın yazarının Amerikalı rahip Anis Shorrosh olduğunda ortak bir karara varmıştır. Kitabı İngilizce 'ye tercüme eden de odur.

Anis Shorrosh Kimdir?

Anis Shorrosh, Filistin’in Nâsıriyye şehrinde muhtemelen 1948 yılında doğmuştur. Arap asıllı olup 1967’de Ürdün’e, oradan da Amerika’ya göç etmiştir. Mississipi Üniversitesi’nde Sosyoloji bölümünü bitirmiş, ilahiyat alanında mastır yapmış, biri rahiplikle ilgili,  diğeri din felsefesi alanında olmak üzere iki doktora yapmıştır.[23] Amerikan vatandaşlığına kabul edilmiş, Hıristiyan bir rahip olarak yetmiş altıdan fazla ülkeye gitmiş, oralarda vaftiz törenleri yapmıştır.[24] Ahmet Deedât (ö.2005) ile 1985’te Londra’da Hz. İsa’nın tanrı olup olmadığı mevzuunda ve 1988’de Birmingham’da Kur’ân ve İncil’den hangisinin Allah kelamı olduğu konusunda münazara yapmıştı.[25] Meşhur New York ve Washington patlamasından iki gün sonra 13 Eylül 2001’de Houston Baptist Üniversitesi’nde verdiği bir konferansta Amerikan hükümetine Müslümanları Amerika’dan kovmasını ve bütün Müslümanları Ortadoğu’da toplayıp atom bombasıyla yok etmesini önermişti.[26] Müslümanların Amerika’yı işgal etmek için bir plan hazırladıklarını, sıkı tedbirler alınmazsa yirmi yıl içinde Amerika’yı istila edeceklerini ileri sürmüş, Amerika’da İslâm’ın yükselmesi konusunda uyarılarda bulunmak için yirmiden fazla radyo ve televizyon programında konuyu tartışmıştır.[27] Onun “Islam Revealed” (1988) ve “Islam a Threat or a Challenge” (2003) isimli iki kitabı yayınlanmıştır.

Furkânu’l-Hak’ta Kur’ân taklit edilmekle kalmamış, onda Kur'an'a ve İslâm’a harp ilan edilmiş, Kur’ân’ın helal dediğine haram, haram dediğine helal denmiştir. O, baştan sona Kur'an'a iftira ve hakaretlerle doludur. Zaten bu kitabın esas gayesi, Kur’ân’ın uydurma bir kitap olduğunu savunmak ve Kur'an'ı kaldırıp yerine Furkânu’lHakk’ı koymaktır.[28] Ayrıca Kur'an'da yer alıp da Yahudi ve Hıristiyanların hoşuna gitmeyen hükümlere de itiraz edilmiştir. Mesela İslâm’ın cihat ve savaş anlayışına karşı çıkılmış[29]; çok evlilik[30], kısas[31], Kur’ân’ın kadınlarla ilgili getirdiği haklar, miras, şahitlik vb. hükümler tenkit edilmiştir.

Şinasi Gündüz’e göre Shorrosh, evangelist bir Hristiyan'dır. Her evangelist gibi onun da amacı, Hıristiyanlığın yayılma konusunda başarı gösterilemeyen İslâm ülkelerinde yaşayan halklara ulaşmak ve onları Hıristiyanlaştırmaktır. Bunun için Furkânu’l-Hak hazırlanarak devreye sokulmuştur. Dolayısıyla ona baştan sona Hıristiyan öğretileri ve teolojisi hâkimdir. O, kültüre uyarlama yöntemi doğrultusunda, Hıristiyanlığın mesajını Müslümanların kendi gelenekleri, din dilleri ve kültürel öğeleriyle onlara sunmayı amaçlamaktadır. Bu amaç doğrultusunda metin hazırlanırken tamamıyla Kur’ân’ın üslûbu, dili, terminolojisi ve şematik yapısı temel alınmıştır. Şunu da ifade etmek gerekir ki, Furkânu’l-Hak gibi hacimli bir kitabı yalnızca bir kişinin meydana getirdiğini düşünmek, eksik bir değerlendirmedir. Shorrosh’un arkasında, onu destekleyen gizli kuruluşlar bulunmaktadır. Hatta Zafîr Mikdâdî’ye göre, bu kitap bizzat Amerikan yönetiminin direktifleri doğrultusunda hazırlanmıştır.

İnternette Kur'an'ı Taklit Teşebbüsleri

  1. (http://suralikeit.com/) Web Sitesi

Bu web sitesi, sadece Kur'an'ı taklit teşebbüslerine mahsustur.

2. (http://mechristian.wordpress.com) Web Sitesinin Taklit Teşebbüsleri

İslâm, Kur’ân ve Hz. Peygamber aleyhinde çirkin iddiaların yer aldığı bu sitede “Nakdu Kur'Ân Muhammed” başlığında Furkânu’l-Hak kitabından ve (http://suralikeit.com/) sitesindeki uydurma sûrelerden bahsedilmiş ve bu siteyi hazırlayanlar da, Hâsirûn, Bevâsir, Ya‘fur, Emn ve Kerekün sûrelerini uydurmuşlardır.

3. (http://www.annaqed.com) Web Sitesindeki Taklît Teşebbüsleri 

Bu sitede “Sûretün min Mislihâ” başlığında Furkânu’l-Hak kitabından ve (http://suralikeit.com/) sitesi ndeki sözde sürelerden bahsedilmiştir. Siteyi hazırlayanlar da Ümem süresini uydurmuşlardır.

 

 SONUÇ:

Kur'an'a muaraza yapılamaması ve bu yöndeki teşebbüslerin başarısızlıkla sonuçlanması, Kur’ân’ın muciz olduğunu, yani insanların onun benzerini getirmekten âciz olduklarını gösterir. Zaten İcâzu’l-Kur’ân tabiri de, Kur’ân’ın inkârcıları benzerini getirmekten âciz bırakması anlamında kullanılmaktadır. Dolayısıyla yeryüzünde Kur'an'dan başka hiçbir eser, icaz vasfına sahip değildir. İnsanların telif ettikleri hiçbir eser muciz olmadığı gibi, Kur’ân dışındaki Tevrat, İncil ve diğer semavî kitaplar da nazım ve telifleri yönüyle muciz değildir. Diğer semavî kitaplar ihtiva ettikleri gaybi haberler yönüyle muciz olsalar da Allah Teala Kur'an'ı vasfettiği şeylerle onları vasfetmediği için onlar, muciz değildir.

Kur'an'a meydan okunamamasının asıl sebebi, onun nazım üstünlüğüdür. Nazım, esasen incileri ipliğe dizmek demektir. Kur’ân’ın her kelimesi de ilahî bir inci olup Rabbimiz tarafından en mütenasip şekilde dizilmişlerdir. Kelimelerin yan yana getirilmesi, insan fiillerinin en kolayı zannedilirse de Kur’ân’ın terkipleri yüceliklerin fevkine ulaşmıştır. Kur’ân, anlattığı her konuyu eşsiz nazmıyla en güzel şekilde dile getirmiştir. Kur'an'dan başka bir kelamın bunu başarması mümkün değildir En usta şairlerin nazımları, Kur’ân’ın nazmı yanında güneş karşısındaki mum veya elmasa kıyasla cam parçası gibi kalır. Dolayısıyla Kur’ân’ın nazmı, insanların taklit edemeyecekleri bir mükemmellik arz etmektedir. Günümüzde veya gelecekte bazıları, “Ben de Kur’ân’ın benzerini söyleyebilirim. Hiç olmazsa onun benzeri bir sûre meydana getirebilirim.” diyebilir. Eğer bu ve benzeri bir düşünceyi içinden geçiren biri varsa, daha önce kendi gibi düşünen insanların bu amaçla söylediklerine baksın, onların akıbetlerinin nasıl olduğunu görsün, kendi sonunun da onlar gibi olacağını anlasın, nafile çalışıp da yorulmasın. Yok, eğer yine de iddiasında ısrar ediyor ve kendisinde cesaret bulabiliyorsa, varsın söyleyebileceği en güzel sözlerini getirip ortaya koysun; ancak hemen söyleyelim ki, o da bu konuda diğerleri gibi hiçbir başarı elde edemeyecek, rezil rüsvay olacaktır.

Kur’ân’ın benzerini meydana getirmek için gösterilen gayret ve çabalar, bugüne kadar hep başarısızlıkla sonuçlanmıştır ve bundan sonra da böyle olacaktır. İnsanlar ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar, Kur’ân’ın benzerini getiremeyeceklerdir. Bu, Allah Teala tarafından verilmiş kesin bir hükümdür. Bizim yaptığımız bu araştırma, şimdiye kadar Kur’ân’ın benzerinin meydana getirilemediğini gösterdi. Bundan sonra da onun benzeri asla meydana getirilemeyecektir

 

 

 

 

 



[1]Bu makale yazılırken ''Kur'an-I Kerim'i Taklit Teşebbüsleri''- Numan Çakır doktora tezi ve yayınlanmış kitaptan faydalanılmıştır.

[2]Diyarbekrî, II, 157.

[3]Belâzurî, age., s.119; Mes‘ûdî, et-Tenbih, s.275; İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam fi Târîhi’l-Mulûk ve’l-Ümem, (tah. Muhammed Abdulkadir Ata, Mustafa Abdulkadir Ata), Beyrût: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1412/1992, IV, 20-21; İbn Haldûn, Târîhu İbn Haldûn, Beyrût: Dâru’l-Fikr, 1421/2001, II, 476; Nüveyrî, XIX, 53. 404

[4]  Halife b. Hayyat (ö. 240/854), Târîh, (tah. Ziya Ömeri), 2. Baskı, Riyad: Daru’t-Taybe, 1405/1985, s.109; Ahmed b. Ebu Ya‘kûb b. Cafer b. Vehb Ya‘kûbî (ö. 292/905), Târîhu’l-Ya‘kûbî, Leiden: Brill Matbaası, 1883, II, 146; Taberî, age., III, 289-290; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-Târîh, II, 219; İbn Haldûn, Târîh, II, 502.

[5]Taberî, Târîhu’t-Taberî, III, 284; İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, IV, 21; İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, VI, 326; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-Târîh, II, 220; Nüveyrî,  XIX, 54; Râfi‘î, s.146. Ayrıca bu mu‘âraza iddiasının değişik şekilleri için bk. Zekeriyya b. Muhammed b. Mahmud el-Kazvinî (ö. 682/1283), Âsâru’l-Bilâd ve Ahbâru’l-İbâd, Beyrût: Daru Sadır, ty, s.136; Cevad Ali,  VIII, 760.

[6]İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, VI, 326. Ayrıca onun farklı rivâyetleri için bk. Ebu Bekr Muhammed b. Cafer es-Samerrî el-Harâitî (ö. 327/939), Mesâvi’l-Ahlâk ve Mezmûmuha, (tah. Mustafa b. Ebu’n-Nasr eş-Şelebî), Cidde: Mektebetü’s-Sevadi li’t-Tevzi’, 1412/1992, s.84; Zehebî, Târîhu’l-İslâm, III, 69; İbn ‘Asâkir, XLVI, 153-154.

[7]Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, XXXII, 126. Bu mu‘âraza iddiasının daha başka şekilleri için bk. Kazvinî, Âsaru’l-Bilâd ve Ahbaru’l-İbad, s.136; Kastallânî, II, 185; Diyarbekrî, II, 158; Âlûsî, XXX, 249.

[8]Kazvinî, age., s.136. Onun bu mu‘âraza iddiasının farklı rivâyetleri için bk. Rummânî, s.55; İbn Kesîr, age, VI,

[9]  İbn Kesîr, age., VI, 326. Bu mu‘âraza iddiasının daha farklı rivâyetleri için bk. İbn ‘Asâkir, XLVI, 153; Zehebî, Târîhu’l-İslâm, III, 69; Se‘âlibî, Simâru’l-Kulûb, s.149; Hattabî, s.55; Ebu Osman Amr b. Bahr el-Câhız (ö. 255/869), Kitâbu’l-Hayavân, (tah. Abdusselam Muhammed Harun), Mısır: Şeriketu Mektebe ve Matbaa Mustafa el-Bâbî elHalebî ve Evladihî, 1385/1966, V, 530; Harâitî, s.84; Bâkıllânî, Kitâbu’t-Temhîdü’l-Evâil fi Telhîsi’d-Delâil, (tah. İmaduddin Ahmed Haydar), Beyrût: Müesseset-ü Kütübi’s-Sekafiyye, 1407/1987, s.182; agmü., İ‘câzu’l-Kur’ân, s.105; Maverdî, s.66; Kelaî’, III, 46; İbn Teymiyye, Şerhu’l-Akidetü’l-İsfahâniyye, s.268; Taberî, Târîhu’t-Taberî, III, 284; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-Târîh, II, 219; İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, IV, 21; Derviş, I, 60-61; Nüveyrî,  XIX, 54.

[10]  J. A. McHugh, “Raymond Martini”, The Catholic Encyclopedia, C.XII, New York: Appleton, 1913, s.671; Abdurrahman Bedevî, Mevsû‘atü’l-Müsteşrikîn, Beyrût: Dâru’l-İlm li’l-Melâyin, 1993, s.309.  775 Bedevî, age., s.309.

[11]  Bedevî, age., s.309.

[12]Necîb ‘Akîkî, el-Müsteşrikûn, Kâhire: Dâru’l-Me‘ârif, ty, I, 119; Sâsî Sâlim el-Hâc, Nakdu’l-Hitâbi’l-İstişrâkî, Beyrût: Dâru’l-Medâri’l-İslâmiyye, 2002, I, 51.

[13]  McHugh, “Raymond Martini”, XII, 671; Bedevî, Mevsû‘atü’l-Müsteşrikîn, s.309; Ali b. İbrahim el-Hamd enNemle, el-Müsteşrikûn ve’t-Tensîr, Beyrût: Bisan li’n-Neşr, 1431/2010, s.97.

[14]Bedevî, age., s.309

[15]Celestino Schiaparelli, Vocabulista in Arabico, Frenze: Tpografia dei Successory le Monnier, 1871, s.XVI-XVII.

[16]Mevdûdî,  Keşfu’l-Ğına, yy: Dâru’l-Yakin ve Dâru’l-Kıbleteyn, ty, s.70, 73; Ebu’l-Hasan Ali Hüseynî en-Nedvî (ö. 1420/1999), Kâdiyânî ve’l-Kâdiyâniyye, 3. Baskı, Cidde: Daru’s-Suudiyye, 1387/1967, s.23-24; İhsan İlahi Zahîr, Kâdiyâniyye, 16. Baskı, Lahor: İdare Tercümanü’s-Sünne, 1404/1983, s.127, 184.

[17]  Nedvî, s.25; Howard Arnold Walter, The Ahmadiya Movement, Calcutta: Assocation Press, 1918, s.14.

[18]Mevlânâ Muhammed Ali, The Ahmadiyyah Movement, (çev. S. Muhammed Tufail), Lahore: Ahmadiyyah Anjuman Isha‘at Islam, 1973, s.2-3; Zahîr, age., s.138

[19]Krişna ya da Avatar, Hind dininde Vedalar döneminde Tanrı Vişnu’nun iki şahsiyetinden biridir. Diğeri de Rama’dır. İnsan Tanrıyı ancak Avatar aracılığıyla tanıyabili

[20]  Nedvî, s.29; Zahîr, Kâdiyâniyye, s.115

[21]Salâh Abdulfettâh Hâlidî, Tehâfutu “Furkân” Mütenebbi’l-Amerikî emâme Hakâiki’l-Kur’ân, ‘Ammân: Müessesetü’l-Fursân, 1426/2005, s.27. 

[22]O kitap, 2001, 2002 ve 2004 yıllarında tekrar yayınlanarak şu ana kadar dört baskı yapmıştır. Biz araştırmamızda onun bu ilk baskısını kullanacağız: el-Furkânu’l-Hak (The True Furqan), Sacramento: Omega 2001 ve Enumclaw: WinePress Publishing, 1999.

[23]Abdurrezzâk, s.56-57; Hâlidî, Tehâfutu “Furkân”, s. 24-25; Nasr, agm., s.127

[24]  Hâlidî, age., s.23.

[25]Abdurrezzâk, s.56; Hâlidî, age., s.23

[27]Bk. Anis Shorrosh, “Twenty-year Plan for USA: Islam Targets America”, Koenig’s International News, Bahar 2003. http://www.think-israel.org/shorrosh.İslâm.html (13 Ocak 2013)

[28]Mustafa Bekrî, “el-Furkânu’l-Amerika Bedîlen ani’l-Kur’ân”, el-Usbû‘ Gazetesi, 3 Mayıs 2004. http://www.alsakher.com/showthread.php?t=87865 (21 Ocak 2013)

[29]  el-Furkânu’l-Hak, s.19, 71, 168

[30]  el-Furkânu’l-Hak, s.108-109.

[31]  el-Furkânu’l-Hak, s.114.

Diğer Makaleleri