İhtisas Kurumları
HAREKET SPOR KLÜBÜ

HAREKET SPOR KLÜBÜ

GENÇ HAREKET SPOR KLÜBÜ

WEB SİTESİNE GİT
Mutlu Aile

Mutlu Aile

Mutlu Aile Mutlu Çocuk Eğt. Kül. ve Day. Der.

WEB SİTESİNE GİT
Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

WEB SİTESİNE GİT
GİV

GİV

Girişimci İş Adamları Vakfı

WEB SİTESİNE GİT
İnsan Vakfı

İnsan Vakfı

İnsan Eğitimi Kültür ve Yardımlaşma Vakfı

WEB SİTESİNE GİT

HATİB-ÜL EKBER

HATİB-ÜL EKBER

 

 

Hitab’ül Ekber’indir, muhatab-ı meşhudun.

Elzem oldu kâtip olmak, Hamüşani sükûtun.

Çevreyler de yakar cânı, Nasihati üslubun.

Can bedene vefa etmez, Terk-i cihan meskûrun.

Her düşen can çiğ bırakır, Cemre mislih türâbın.

 

Yaşanmışlar, yaşanmamışlar ve ayrılıklar…

Değil mi ki hiç kimse hayatımızda sebepsiz değildi.

Ve her birey çok kıymetliydi.

İnsan en çok da buradaki ayrıntıda gafil değil midir?

Gerektiği kadar paha biçemiyoruz hayatımızdaki değerlere.

Bir gün ayrılacağımızın hesabını bile bile yapamıyoruz…

En ufak bir menfaate satabiliyoruz.

En ucuz hesaplarda, en önde nefsi koşturuyoruz.

Oysa giden giderken, geri gelsin diye neleri vermezdik ki…

Yahut biz giderken tüm kalpleri kazanmak için neler yapmazdık ki…

 

Nasıl da arar gönüller bir güzel hatırayı.

Tüm birliktelikleri, yaşanmışlıkları didik didik eder de, cımbızla çeker, seçer hatıraları.

Bir gülüşü, bir bakışı, bir tutuşu, bir kucaklamayı...

Takılı kalır hayat güzel anılarda.

Başka türlüsünü düşünmek istemez çünkü yaşanmamış kabul eder.

Gönül bu boşluğu kabul edene dek, taştan taşa vurur kendini.

Bir yangın ki sönmeyecek zanneder.

Lakin söner söner de, bir kara taş o boşlukta oturur.

Zamanla gülersin, konuşursun, gezer tozarsın ama o taş hep oradadır.

Artık hiçbir şey o gittikten sonra eski lezzetinde değildir.

Belki daha ziyadedir, varlığının kıymetini bilmediğimiz vakitler.

Neler kaybettiğimizin farkına vardığımızda hep geç olmuyor mu?

Çok mu zordu en yakınlarımızı sevip de gitmek, gözlerinin içine Allah için nazar etmek.

Cümleleri süsleyip, Allah için sarf etmek,

Gönül tezgâhından inci mercanlar sunmak,

Tebessüm ve hayır konuşmak.

    Ve bir de bakarsın ki, ömür servetinin çoğu gitmiş azı kalmış.

Beş para etmiyor geride bıraktığın.

Önden gönderdiğine bakıyorsun torba boş.

Acaba insan hep ziyanda mıdır?

 

Ne kadar boş laf etmiş şu dilim.

Kelamullah, hayır konuşmak varken.

Ne boş bakmış gözlerim,

Hüsn-ü nazar, tefekkül var iken.

Ne boş yürümüş ayaklarım, Allah için bir adım meleklerin kanadında iken.

Nasıl ziyan ettim bu elleri,

Allah adına almak, Allah namına vermek dururken.

Ne az secdelerim var ey başım,

Yeryüzü sana mescid, sana mabed iken.

Nasıl sığdırdın boş sevdaları kalbine,

Allah’ın beyti iken.

Ve Allah için sevenler, arşın gölgesinde iken.

Allah’ın sana lütfettiği kullarına, sevgi, merhamet beslemek ne kadar zor geldi.

Merhamete muhtaç iken…

 

Eyvahlar sana ey nefsim.

Ömrün altın çağı olan gençliğe ne yaptın,

Nerede heba ettin?

Ya sağlık nimetini, bel bükülmez, dizler tutmaza mı bıraktın kulluğunu?

Bak secdeye dahi varamıyorsun, kıyama hasret…

Akıllı olan uykuyu kabre saklarken, ziyan ettin cevher geceleri.

Acımadın mı oruçsuz geçen günlerine?

Ardına bakmadan kaçman gereken günahlarda, ne de cesur davrandın…

Ne kadar uzak gördün kabir yalnızlığını.

Yoksa gelmeyecek mi sandın?

Sevdiklerin birer birer çekip giderken, sen de onlardan biraz biraz tatmadın mı ölümü?

Her giden beraberinde götürmedi mi senin de birazını?

Ayrılık rüzgârı estiği vakit, ıslanmadın mı hicran yağmurlarında?

Uslanmadın mı cefa yolculuğunda…

İlahi ferman gelse, dilediğin vakit gel dese,

Bu cefa yurdundan, ne vakit firar edersin?

Umutlar tükendiği vakit mi?

Unutma, en son umutlar tükenir.

Aşkullahın çerağında kavrulup, vuslattan öte müntehaya varıp, şehadet şerbetine susayıp, bir ânı dâhi ziyandan sayardın.

 

Dünyada hasretler kucaklaşınca sükûn edermiş.

Ukbâda nasıldır acep ?

İmanla gidince mi ?

Rızaya erince mi ?

Selamullahı alınca mı ?

Cemalullahı görünce mi ?

Nasıl biter ukbâda hasret?

 

Ey aşkın cezbesi,

Ey nurunun şulesi,

Ey âlemlerin nefesi,

Ey yücelerin yücesi,

İllâ cemalindir niyazım.

Zira mahrum olmak

Ebediyet sillesi.

Zatın her zerremin ziyası.

 

      Kul Rabbi ’ne ne kadar itaat ettiyse, dünya da ona o kadar itaat ediyor. Ve biz bunun tecelli yatını burada da hissiyatımızda yaşamaktayız. Bazen anlam veremediğim bir sevinç ile nadide bir konuk karşılama telaşı sarar benliğimizi. Bir telaş, bir heyecan, bir mükemmellik hissi…

Gani gani rahmetin nişanelerine şahit olursun.

İşte o vakit biliriz ki şerefli bir konuğumuz var.

O şeref bulunduğu ve bulunacağı yerlere sirayet etmekte.

Hürmetine rahmet yağarsa bir mübareğin, niceleri o rahmetten nasipleniverir. “Sevdiklerin hürmetine Ya Rab”  dedikleri bu olsa gerek.

Öyle ki; konuşmaya mecalin olmaz, ağzın dilin açılmaz bir halde iken öyle biri gelir ki, sen ona değil, teneşirin başında o sana hükmeder. Gayri ihtiyari öyle dualar ettirir ki, niyaza doyamazsın.

Onunla birlikte yatarsın teneşire.

Onunla birlikte arınırsın son dünya suyunda.

Hayattaki hâli sirayet eder.

Bilirsin ki dünyalıktan çok, Rabbi’si ile konuşmuştur.

 

Ne vakit imrendiğin bir mevta teşrif etse, 

Dünyadaki hasletlerini sormadan edemezsin.

Neydi onu imrendiren?

Hemen hepsinde aynı hasletler;

-Namazını hiç terk etmedi.

-Teheccüt ehliydi.

-Kimsenin hakkında kötü bir söz konuşmadı.

-Çok yemek yedirdi.

-Çok cömertti.

-Kimseyi kırmadı.

-Çok konuşmazdı.

-Kur’an ehliydi.

 

Meğer ne kadar kolaymış, Yaradan ile arayı hoş tutmak.

Gör nefsim, hâlâ inadında mısın?

Bazen o masum aczi yet, sanki o anki değil de, hayattaki masumluğu, temizliği yansıtır.

Rahman-i Rahim (C.C.) ünsiyetin fevkini hissettirir.

 

Bazen asalet teneşirde dahi zuhur eder.

Hazret Ömer’in (r.a.) o vakarlı özverisini hatırlatır bana.

Her kefen giydirdiğim, Mus’ab bin Umeyr’i  haykırır,

Fatımatüz Zehra’nın hayâsında kaybolurum.

 “Beni gece gömün, vücut hatlarım belli olmasın.”

Ve asrın Fatıma’larına teşyi ederken ben, benden utanırım.

 

Ey nefsim, her gün en büyük nasihatin muhatabısın.

Hâlâ dünyada mısın?

Can hulkunda iken,

Ölüm meleği ensende iken,

 

“Ey insan dünyada ne kadar kaldın” dendiğinde, aklına sadece on dakikada kıldığın namazlar, birkaç dakikada yaptığın ibadetler gelecek. Lakin toplamı üç beş gün etmeyecek.

Eminim her nefis, boş geçen her dakikasına feryat edecek.

Eminim geri dönüşü olmayan hasretlerimiz olacak.

 

Ya o berhayat halde iken ölüm meleği kulağına eğilip “Selam sana selam söylüyor” demez ise, azapların en büyüğü değil midir?

Say ki dünyaya hiç gelmedin.

Ben o selamı aldığını şehadet parmağıyla ispatlayan mücahitler, mücahideler gördüm.

Kurban olduğum, merhamet ve lütfunun dilencisiyim.

 

 Kusursuz insan geçmez bu teneşir-i muallâdan.

Lakin hayâsından bizi hayâ ettirenler var.

Efradına dahi ağlarken hayâsını yansıtır.

Harama imtina edenler, gözlerimize bir perde iniverir de, şehri vücudu saklar.

Ah o cömertler, cennetliklerin vasfını taşıyanlar.

Nasıl da zuhur eder hasletleri.

Yoklar var olur, azlar çok…

Boş konuşmayanla boş konuşamazsın.

İzin vermez sahibi yâr, kelamları seçersin.

Gözleri ruhun ardından bakakalmıştır.

Ne gördün ki hayret ve haşyet sirayet etmiş?

Acep dünyanın ardında kalır mı gözler?

Vaktinden önce gitmiyor insan,

Ne bir an ileri, ne bir an geri…

Ve en büyük hatipler, en gerçek hitabı haykırıyor teneşirde.

Ahiret evinin temeli dünyada atılıyor.

Balığa denizden gayrısı azap imiş meğer.

Sana da haktan gayrısı azap olsa gerekti.

Vefat, vefa demek değil miydi?

Kulun vefası ise, ancak Yaradan’a olsa gerekti…

Diğer Makaleleri