İhtisas Kurumları
HAREKET SPOR KLÜBÜ

HAREKET SPOR KLÜBÜ

GENÇ HAREKET SPOR KLÜBÜ

WEB SİTESİNE GİT
Mutlu Aile

Mutlu Aile

Mutlu Aile Mutlu Çocuk Eğt. Kül. ve Day. Der.

WEB SİTESİNE GİT
Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği

WEB SİTESİNE GİT
GİV

GİV

Girişimci İş Adamları Vakfı

WEB SİTESİNE GİT
İnsan Vakfı

İnsan Vakfı

İnsan Eğitimi Kültür ve Yardımlaşma Vakfı

WEB SİTESİNE GİT
Halil İbrahim MEDET

İSLAMİ HAREKETİN KIRILMA NOKTASI OLARAK SEYYİD KUTUB

Bazı kişiler ve olaylar toplumlar üzerinde, yahut sosyal hareketlerde ya da devletlerde ya da bütün dünyada büyük çapta değişikliklere yol açar. Hz Muhammed’in (s.a.v) Medine’ye hicreti, Sıffin savaşı, İstanbul’un fethi, Osmanlı’nın çöküşü gibi… Artık öncesi ve sonrası bariz biçimde ayrılır. Seyyid Kutub’da pek çok kişiye göre İslamcılıkta önemli bir kırılma noktası olmuştur. Zihnindeki berraklık, sahip olduğu özgüven ve güçlü iradesiyle Firavuni rejime karşı ortaya koyduğu duruş, Seyyid Kutub’un bu denli büyük tesire sahip olmasının başat sebepleri arasında sayılabilir. Kutub; bahsettiğimiz pek çok önemli hasleti taşımasının yanı sıra ümmetin içine düştüğü hali tahlil etmesi, sorunlarımıza dair yeni açılımlarda bulunması ve ortaya attığı teorilerin hemen hemen bütün İslami camiaları dönüştürmesi ile İslam coğrafyasından yakın dönemde çıkmış en önemli düşünürler arasında yerini almıştır. Öyleyse Seyyid Kutub’u İslamcılıkta bir kırılma noktası olarak ele almak hiç de yanlış olmayacaktır. Peki Kutub, İslami organizasyonlara ve düşünce havzasına nasıl katkılarda bulunmuştur inceleyelim:

Öncelikle Kutub’un fıkıh anlayışı; İslami teşkilatlara her zaman güncel kalma, emperyalizme karşı manevralarda bulunma imkanını vermiştir. Ona göre bize İslam’ın hükümleri diye dayatılan pek çok mesele aslında İslam’ın değil coğrafi ve tarihsel koşullar içerisinde sorunlara çözüm arayışında olan ulemanın ya da ashabdan bazı kimselerin uygulamalarıdır. Bu meseleleri İslam’ın hükümleri diye insanlara dayatmak ümmeti kapalı bir kutu içerisinde yaşamaya zorlamaktır. Değişim kaçınılmazdır ve yaşadığımız dönemde ise hiç olmadığı kadar hızlıdır da. Bizlerin uyguladığı fıkıh hayatın gerçeklerini ıskalayan değil hayata dokunabilen olmalıdır. Bu konuda Seyyid Kutub’un gelenekçi akımdan (Malik Bin Nebi’nin deyimiyle ölü fikir) ayrıldığı gibi modernist ekolden de(öldürücü fikir) ayrıldığını söylemek doğru olacaktır, zira o nasları asla tartışma konusu yapmaz, Kur’an-ı Kerim’in ayetleri tarihseldir demez ya da ilk olarak ahkamı tevil etmeyi tercih etmez. Bu yönüyle o, orijinal olduğu kadar işlevsel ve aslında asıllara da bağlı olan dinamik bir fıkıh anlayışı geliştirerek Müslümanlara yeni bir ufuk sunmuştur.

Seyyid Kutub’un diğer bir önemli katkısı da ‘’Kur’an Nesli’’ tasavvurudur. Ona göre bizim içinde düştüğümüz halin başlıca sebebi Kur’an’dan uzaklaşmak ya da ona yaklaşırken doğru metodu uygulamamaktır. Karşımızda iki hayati soru vardır: ‘’Kur’an nedir? Ona nasıl yaklaşılmalıdır?’’ Burada bizlerin ilk olarak bakması gereken şey Kur’an’ın nazil olduğu dönem olacaktır. O döneme bakarken sadece Kur’an’ın bir bağlama oturtulması ya da ayetlerin sebebi nüzulünün anlaşılması için uğraşılmamalıdır. İslam’ın bir toplumu nasıl hızla - ahlaki, siyasi, kültürel ve düşünsel - olarak yükselttiğinin en önemli kanıtı sahabe neslidir. Bu nesil İslam’dan önce her türlü ahlaki yozlaşmanın ve cehaletin bulunduğu toplumun bir parçası iken İslam ile birlikte onlar insanlığın görmüş olduğu en müstesna topluluk haline gelmişlerdir zira tarihin hiçbir döneminde bu kadar erdemli insanın bir arada bulunduğu görülmemiştir. İşte o nesil daha kendisi hayatta iken önce devlet olmuş daha sonra gene kendisi hayatta iken dönemin iki süper gücünden birisi olan Pers İmparatorluğunu fethetmiş, Konstantinopolis’in surlarına kadar dayanmıştır. Onları bu denli hızlı şekilde dönüştüren etken Kur’an’a nasıl yaklaştıklarında gizlidir. Onlar Kur’an’ı öncelikle hayat kitabı olarak görmüş diğer yönlerini değil burasını öncelemiştir. Biz ise Kur’an’ı ya evin duvarına bir bez içine asıyor ya da entelektüel tartışmaların mezesi olarak kullanarak onun hayatımıza dokunmasına izin vermiyoruz. Halbuki o hayatın içerisinde uygulanmak için gelmiştir ve ona yaklaşılırken bunun bilincinde olunmalıdır. Kutub’a göre işte Kur’an’a böylesi yaklaşan bir nesil yetiştirmek Müslümanların çalışmalarının merkezine oturmalıdır, bu nesil ancak emperyalizme karşı başarı elde edip ümmete izzet insanlığa adalet getirebilir.

Seyyid Kutub’un cihat anlayışı da onun önemli katkılarındandır. Zira o entelektüel takımın yalnızca kalem ya da savaş meraklısı maceraperestlerin silahçılığıyla sınırlandırmaz cihadı. Onun cihada nasıl baktığını anlamak için onun ne söylediği kadar nerede durduğu ve ne yaptığına da bakmak gerekir kanaatimce. Böylesi bir analizden şu sonuç elde edilecektir “O İslami bir teşkilat içerisinde davet çalışması fikri - siyasi bir mücadele yürütüp kitap ve makaleler kaleme alırken tağutlara, emperyalizme, kapitalizme ve topraklarımızı kan gölüne çeviren zalimlerin işbirlikçi kuklalarına karşı İslami mücadele çağrısı yapmıştır.” Yani o cihat kavramını oldukça geniş bir zeminde anlar ve sınırlarını fikirle ya da silahla daraltmaz. Burada teşkilat kavramının altını çizmek gerekir ki zira yine Mısır’ın ümmete kazandırdığı önemli bir başka isim olan İmam El Benna’da İslamcılığın evirilişinde önemli bir kilometre taşıdır. Ondan öncekiler bireysel mücadelelerini ilmi ve siyasi zeminde yürütürken o İslamcılığa bir form kazandırıp kolektif bir çalışmaya dönüştüren öncü isimlerdendir, işte Kutub’un bulunduğu yer burasıdır.

Bu yazımızda Kutub’un İslamcılığa son ve belki de en önemli katkısı olarak ele alacağımız yeri şurasıdır: “O İslami harekete kimliğini veren adamdır.” Seyyid Kutub Müslümanların bağımsız Kur’ani zihne sahip olma düşüncesinin ilk örneğidir belki de. O Müslüman’ı tanımlarken nettir, İslami hareketi tanımlarken de nettir. Modern put ormanını baltalayan bu adam Müslümanın çağdaş ya da geleneksel hiçbir putu kalbinde taşımaması gerektiğini söyler. Ona göre imani noktada gri yoktur: “Ya Allah’a ya da şeytana dost olursunuz.” Müslümanların teşkilatı, milliyetçi olamaz, Müslümanların teşkilatı sosyalist de olamaz ‘’İslami hareket’’ düşüncelerinin merkezine Kur’an ve sünneti koyduğu gibi çevresini de Kur’an ve sünnete göre belirler. Bu tartışmaya açık bir husus değildir, başka düşünce akımlarından yararlanmak başka, başkalaşmak bambaşkadır. Ona göre elbette Müslümanlar her sözü dinler, doğrusuna uyar ama doğrunun mihenginin Kur’an olduğunu asla unutmaz.

Rabbim Kur’an’ın aydınlığından Peygamberin rehberliğinden ve salihlerin dostluğundan bizleri ayırmasın.

Diğer Makaleleri